Güncelleme Tarihi:
İnsan sağlığını tehdit eden ve çağımızın salgını olarak nitelendirilen HIV/AIDS hastalığı tanımlandığı 1981 yılından beri büyük bir hızla yayılmış ve yayılmaya devam etmektedir.
Sadece erişkinleri değil, bebek, çocuk, genç, yaşlı demeden herkesi etkileyebilen, henüz etken mikroorganizmayı yok edebilecek tedavisinin ve aşısının bulunamadığı bir hastalıktır. Ancak, son yıllarda tedavide yaşanan gelişmeler sonucu, HIV/AIDS hastalığı ölümcül hastalık olmaktan çıkıp, yaşam boyu ilaç kullanımını gerektiren bir hastalığa dönüşmüştür.
HIV/AIDS hastalığı önlenebilir bir hastalıktır ve her hastalıkta olduÄŸu gibi korunma önlemleri tedaviden daha ekonomiktir. EÄŸitim ile korunmayı öğrenmek, öğretmek ve davranış deÄŸiÅŸikliÄŸinde bulunulmasını saÄŸlamak hastalığın yayılmasını önlemede en etkili yol olarak kabul edilmektedir. Toplum tarafından dışlanma, iÅŸini ve çevresini kaybetme korkusu, HIV pozitif kiÅŸilerin kendilerini gizlemesine yol açan nedenlerdendir. Önemli olan HIV pozitif kiÅŸileri dışlamadan hep beraber elele vererek yaÅŸayarak bu hastalığa karşı mücadele edebilmektir.Â
AIDS Tedavi ve Araştırma Merkezi
"HIV/AIDS" TERİMİNİN AÇILIMI VE ANLAMI NEDİR?
AIDS, doğuştan olmayan, sonradan kazanılan, kişinin bağışıklık (immün, savunma) sistemini etkileyerek çalışmasını önleyen ve sonuçta çeşitli enfeksiyonların, kanser türlerinin ortaya çıktığı hastalıklar bütünüdür. "Akkiz İmmün Yetmezlik Sendromu"nun İngilizce yazılımının (Acquired Immune Deficiency Syndrome) baş harflerinin kısaltılmasından meydana gelmektedir. Etkeni "HIV", sadece insanda hastalık yapan ve kişinin bağışıklık sistemini etkileyen bir virüstür. HIV, "İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü" olup İngilizce yazılımının (Human Immunodeficiency Virus) baş harflerinin kısaltılmasından meydana gelmektedir. HIV, vücudun bağışıklık sistemini zayıflatmakta, yıkmakta ve normal koşullarda tedavi edilebilen hastalıkların tedavileri zorlaşmakta veya mümkün olamamaktadır.
HIV POZÄ°TÄ°F, HIV TAÅžIYICISI, AIDS FARKLARI NELERDÄ°R?
Kişi HIV ile karşılaştığı andan itibaren "HIV pozitif", "HIV enfekte" veya "HIV taşıyıcısı" olarak adlandırılır. Bizler bu hastalık için "AIDS" adını kullanıyoruz, ancak Dünya Sağlık Örgütü "HIV/AIDS" teriminin kullanılmasını önermektedir. Çünkü, hastalığın etkeni "HIV" adı verilen bir virüstür. AIDS ise hastalığın seyri sırasında, eğer hasta tedavi almıyorsa klinik ilerleyecek ve enfeksiyonların çok fazla olduğu, kilo kaybı ve kasların erimesi ile giden döneme girecektir, bu döneme "AIDS" adı verilmektedir. Bu nedenlerden dolayı hastalığın adını "HIV/AIDS" olarak kullanmaktayız.
HIV TAÅžIYICISI NE ANLAMA GELMEKTEDÄ°R?
"Taşıyıcı" terimi, ömür boyu hastalık etkenini taşımak, ancak hasta hale gelmemektir. "Hepatit B" dediğimiz sarılık tipinde de herkes tarafından bu şekilde bilinmektedir. HIV/AIDS hastalığında durum farklıdır. Kişi HIV pozitif olduktan sonra eğer gereken zamanda tedaviye başlanmıyor ve devam ettirilmiyorsa, ilerleyen zaman içinde hasta hale gelecektir.
HIV/AIDS HASTALIĞI İLK OLARAK NEREDE ORTAYA ÇIKMIŞTIR?
HIV/AIDS hastalığının kökeni çok net olarak bilinmemekle beraber Orta Afrika'da yaşayan bir maymundan insana geçtiği ve hastalık yapar hale geldiği çoğunlukla kabul görmektedir. İlk hastalar 1981 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde genç, cinsel yönelimi homoseksüel olan erkeklerdir. HIV/AIDS hastalığının sadece cinsel yönelimi homoseksüel olan erkeklerde görüldüğü zannedilirken, kısa sürede bunun doğru olmadığı anlaşılmıştır. Hastalığın biseksüel erkeklerle kadınlara ve kadınlardan da gebelik ve emzirme ile bebeklere bulaştığı ortaya çıkmıştır. Günümüzde dünyada en sık olarak korunmasız yapılan heteroseksüel cinsel temasla bulaşmaktadır. Bilim adamları 1957 yılına ait donmuş kan örneklerinde de HIV'a rastlandığını bildirmektedirler.
HIV/AIDS HASTALIĞI İLK OLARAK NE ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKMIŞTIR?
Bağışıklık sistemi normal olan kişilerde görülmeyen bazı enfeksiyonların, hastalıkların 1980'li yılların başlarında genç erkeklerde görülmesi ve bu hastaların kurtarılamayıp kısa sürede kaybedilmesi üzerine çalışmalar yapılmaya hemen başlanmıştır. Bu yeni hastalığa "AIDS" (Akkiz İmmün Yetmezlik Sendromu) adı verilmiştir. Hastalığın ilk tanımlandığı yıllarda cinsel yönelimi homoseksüel olan erkeklerde sadece görüldüğü zannedilirken, kısa sürede bunun doğru olmadığı anlaşılmıştır. Hastalığın biseksüel erkeklerle kadınlara ve kadınlardan da gebelik ve emzirme ile bebeklere bulaştığı ortaya çıkmıştır.
HIV ENFEKSÄ°YONUNUN BULAÅžMA YOLLARI NELERDÄ°R?
HIV, üç yolla kişiye bulaşabilir.
1. Korunmasız (kondom, kaput, kılıf, prezervatif kullanılmadan) yapılan her türlü (vajinal, oral, anal) cinsel temas,
2. Kan ve kan ürünleri; Kan ve kan ürünleri ile HIV bulaşabilmektedir. Damar içi uyuşturucu madde kullananların ortak paylaştığı enjektör bulaşmada önemli rol oynamaktadır.
3. Anneden bebeğe gebelikte, doğumda ve emzirmekle bulaşabilmektedir.
CÄ°NSEL YOL Ä°LE HIV NASIL BULAÅžMAKTADIR?
HIV, erkek ve kadının cinsel salgılarında yoğun olarak bulunduğundan, kondom (kaput, kılıf, prezervatif) kullanılmadan yani korunmasız yapılan her türlü cinsel temasla bulaşabilmektedir. Bu tür bulaşmaya bağışık kimse bulunmamaktadır. Sağlam deri HIV'ın geçişine izin vermemektedir, ancak sağlam deri zedelenmiş ise geçebilme olasılığı bulunmaktadır. Göz, burun, ağız içi, vajenin tümü ve penis uç kısmı mukoza denilen ince zarlarla kaplıdır. Bu zarlardan da HIV geçebilmektedir.
KORUNMASIZ YAPILAN TEK BÄ°R CÄ°NSEL TEMAS Ä°LE HIV BULAÅžIR MI?
Bulaşma için HIV pozitif kişi ile yapılan tek bir cinsel temas bile yeterlidir. Matematiksel olarak korunmasız yapılan cinsel temas sayısı arttıkça bulaşma olasılığı artmaktadır.
KORUNMASIZ YAPILAN CÄ°NSEL TEMASDA KADINDAN ERKEÄžE MÄ°, ERKEKTEN KADINA MI BULAÅžMA DAHA FAZLA OLMAKTADIR?
Korunmasız yapılan vajinal temasda HIV'ın erkekten kadına bulaşma olasılığı, kadından erkeğe bulaşma olasılığından 20 kat fazladır. Nedeni, vajenin HIV'ın geçmesine izin veren mukoza dediğimiz ince zarla kaplı olması ve HIV enfekte semen sıvısına daha uzun süre maruz kalmasıdır. Erkekte ise penis deri ile kaplı olup, sadece penisin uç kısmı ince zarla kaplıdır, yani HIV'ın geçişi penisin uç kısmından almaktadır.
HIV'IN BULAŞMASI AÇISINDAN KORUNMASIZ YAPILAN VAJİNAL VEYA ANAL TEMAS ARASINDA FARK VAR MIDIR?
Evet, vardır. Korunmasız yapılan cinsel temasla HIV bulaşmasında anal alıcı kişiler en fazla riskli davranışta bulunanlardır. Nedeni, anal temas sırasında travmatik kanamaların sık olması, anal duşun ve rektuma sert objelerin sokulmasının da ayrıca travma nedenleri olması, sonuçta HIV bulaşma olasılığının artmasıdır.
ORAL Ä°LÄ°ÅžKÄ° Ä°LE HIV BULAÅžIR MI?
Oral ilişki ile HIV geçiş olasılığı düşük olmasına rağmen, bu yolla olan bulaşma rapor edilmiştir.
HIV BULAŞMASINDA BİR KİŞİDE CİNSEL YOLLA BULAŞAN DİĞER HASTALIKLARIN BULUNMASININ ETKİSİ VAR MI?
Yapılan araştırmalar, bir kişide cinsel yolla bulaşan diğer hastalıkların varlığının, olmayan bir kişiye göre HIV bulaşma olasılığını 2-9 kez artırdığını göstermektedir. Yaptıkları doku hasarı nedeniyle cinsel yolla bulaşan diğer hastalıkların varlığı HIV'ın bir kişiden diğerine geçişini kolaylaştırmaktadır.
KAN VE KAN ÃœRÃœNLERÄ° Ä°LE HIV NASIL BULAÅžMAKTADIR?
Kanda HIV'ın yoğun miktarda bulunması nedeni ile, HIV pozitif kişilerden alınmış kan ve kan ürünleri ile hastalık bulaşabilmektedir. Kan ve kan ürünlerinin nakli sırasında HIV pozitif kişinin kanı başka bir kişinin damarından girerse o kişi HIV enfeksiyonunu kapar. Dünyada 1985 yılından, Türkiye'de ise 1987 yılından beri tüm kan ve kan ürünlerine HIV'a karşı ELISA yöntemi ile test yapıldıktan sonra hastaya verilmektedir. Ancak, kişi HIV'ı aldıktan sonra, tanı amacı ile kullanılan testler 3 ay sonra doğru sonuç vermektedir. Kişi HIV'ı almıştır, başkalarına bulaştırabilmektedir ancak test sonucu 3 ay sonra belli olmaktadır. Bu 3 aylık döneme "pencere dönemi" denilmektedir. Kişi eğer bu dönemde kanını verirse, yapılan test sonucu "negatif" çıkacak ve kan başka kişilere nakledilecektir. Oysa kişi HIV'ı kapmış ve 3 aylık dönemdedir. Bu şekilde bulaşma olasılığı 1.800.000'de 1'dir. Ayrıca, acil durumlarda hastanın yakınının imzası ile test yapılmadan kan ve kan ürünlerinin kullanılabiliyor olması bu yolla geçiş olabileceğini göstermektedir.
Damar içi uyuşturucu madde kullananların ortak paylaştığı enjektör bulaşmada önemli rol oynamaktadır. Ortak paylaşılan enjektörün içinde bir damla bile HIV pozitif kan bulunsa ve diğer kişi onu damarından alsa mutlaka bulaşma gerçekleşecektir.
KAN NAKLÄ° Ä°LE BULAÅžMA ORANI NE KADARDIR?
Kan ve kan ürünleri nakli ile HIV'ın bulaşma olasılığı 1.800.000 kişide birdir. Bu şansızlık, tanı amacı ile kullanılan testlerin 3 aydan önce doğru sonuç vermemesi ile bağlantılıdır.
ANNEDEN BEBEÄžE HIV NASIL BULAÅžMAKTADIR?
Kadınlarda korunmasız yapılan heteroseksüel cinsel temas sonucu HIV enfeksiyonu görülme sıklığı artmakta ve buna bağlı olarak HIV pozitif doğan bebek sayısında artış gözlenmektedir. HIV, eğer anne tedavi almıyorsa, gebelik süresince, doğum sırasında ve emzirme ile bebeğe % 20-30 oranında geçebilmektedir.
ANNEDEN BEBEĞE BULAŞMAYI ÖNLEMEK İÇİN TEDAVİ VAR MI?
Günümüzde kullandığımız tedavi yöntemleri ile %20-30 olan oran %2-3'lere kadar düşürülebilmektedir. BebeÄŸin HIV pozitif olma olasılığını azaltmak için HIV pozitif anneye gebeliÄŸinin üçüncü ayından itibaren ilaç tedavisi baÅŸlanmakta, doÄŸumdan sonra bebek tedaviye alınmakta ve doÄŸum 38. haftada sezaryen ile gerçekleÅŸtirilmektedir.Â
HIV POZİTİF ANNE BEBEĞİNİ EMZİREBİLİR Mİ?
Emzirme yolu ile HIV pozitif anneden bebeğine bulaşma olduğu gösterildiğinden, anne bebeğini emzirmemelidir.
SAÄžLIK PERSONELÄ°NE HIV BULAÅžABÄ°LÄ°R MÄ°?
Evet, bulaşabilir. Sağlık personeline HIV'ın geçişi kullanılmış iğne, enjektör batması ile, kesici aletlerle yaralanma ile, HIV enfekte sıvıların vücutta mukoza dediğimiz ince zarlara (göz, burun, ağız içi, vajenin tümü ve penis uç kısmı mukoza denilen ince zarlarla kaplıdır) teması ile ve bütünlüğü bozulmuş deri ile mümkün olabilmektedir.
İĞNE BATMASI İLE SAĞLIK PERSONELİNE HIV BULAŞMA ORANI ÇOK MU YÜKSEKTİR?
İğne batması ile HIV bulaşma olasılığı %0.2-0.5'dir. İğne batması ile bulaşma riski, iğnenin çapının genişliği, yaranın derinliği, boyutu ve iğne üzerinde kanın varlığı ile bağlantılıdır. Ayrıca, HIV pozitif hastanın hastalığın hangi evresinde (virüsün alındığı ilk dönemde ve hastalığın ilerlediği son dönemde yani AIDS döneminde HIV miktarı en yüksek düzeydedir) olduğu bulaşma riskini etkilemektedir.
HIV, HANGİ YOLLARLA KİŞİLERE BULAŞMAZ?
" Dokunmak, tokalaşmak, sarılmak ile,
" Aynı yerde oturmak, aynı havayı solumak,
" Aynı banyoyu, duşu, tuvaleti, havuzu ve saunayı paylaşmakla,
" Giysilerin ortak kullanılması ile,
" Tabak, çatal, kaşık, bıçak, bardak paylaşılması ile,
" Telefon kulaklığı, kapı tokmağı ile,
" Gözyaşı, ter, tükürük ile,
" Sivrisinek, böcek, arı sokması ile HIV bulaşmamaktadır.
HIV/AIDS HASTALIÄžINDA RÄ°SK GRUBU VAR MIDIR?
HIV/AIDS hastalığı için risk grubu terimi son yıllarda kullanılmamakta, onun yerine riskli davranışta bulunan kişi terimi kullanılmaktadır. Riskli davranışı daha fazla olan kişilerin HIV pozitif olma şansızlıkları da doğal olarak yüksek olmaktadır.
HASTALIÄžIN YAYILIM SÃœRECÄ° NASIL OLMUÅžTUR?
İlk hastaların görüldüğü yerler Batı ülkeleri olmasına rağmen hastalık çok kısa sürede ülke, ırk, din, dil, cinsiyet ayırımı yapmadan yayılmaya başlamış ve Afrika salgında birinci sırayı almıştır. Günümüzde tüm HIV/AIDS vakalarının %85 gibi büyük bir oranı Afrika kıtasında yaşayan insanlarda görülmektedir. Son iki yıldır Asya kıtası hasta sayıları ile ikinci sıraya yükselmiştir. Göze çarpan önemli bir değişiklikte Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra kurulan Devlet'lerde hasta sayılarının hızla artmaya başlaması ve tehlike sinyalleri vermeye başlamasıdır.
DÜNYADA KAÇ HIV/AIDS HASTASI VARDIR?
Dünya Sağlık Örgütü, Aralık 2007 verilerine göre dünyada 33.2 milyon HIV/AIDS hastası yaşamaktadır. Hastalığın tanımlandığı 1981 yılından beri 35 milyon kişi hayatını bu hastalık nedeni ile kaybetmiştir. Sadece 2007 yılı içinde 2.5 milyon yeni vaka bildirilmiş olup, bu sayılara günde 14 000, dakikada 10 yeni vaka ilave olmaktadır.
DÜNYADA HIV EN ÇOK HANGİ YOLLA BULAŞMAKTADIR?
HIV/AIDS hastalığı tanımlandığı ilk yıllarda bulaşma yolu birinci sıklıkta korunmasız yapılan homoseksüel cinsel temastı. Bugün ise çoğu ülkede HIV yayılımı en sık korunmasız yapılan heteroseksüel cinsel temasla olmaktadır. İkinci ve üçüncü sıklıkta damar içi uyuşturucu madde kullananların paylaştığı enjektör ve korunmasız yapılan homoseksüel cinsel temas gelmektedir.
DÜNYADA HIV/AIDS HASTALIĞI EN ÇOK HANGİ YAŞLARDA GÖRÜLMEKTEDİR?
Dünyada HIV/AIDS hastaları en sık 20-49 yaşları arasında görülmektedir. Son yıllarda pek çok ülkede en sık görülme yaşı 20 yaşdan 15 yaşa inmiştir.
DÃœNYADA HIV/AIDS HASTALARINDA KADIN ERKEK ORANI NASILDIR?
HIV/AIDS hastalığı tanımlandığı ilk yıllarda kadınlarla erkeklerin oranı %8 iken, %18-20'lere, son yıllarda ise %45-50'lere yükselmiş durumdadır. Kadınlar aleyhine bir durum ortaya çıkmıştır. Aralık 2007 yılı verilerine göre, çoğu ülkede erkek kadın oranı eşitlenmiş durumdadır ve araştırmacılar bu eşitlenme trendinin geriye dönemiyeceğini tahmin etmektedirler. Afrika'da ise kadın erkek oranı, kadınlar %80, erkekler %20 olarak tersine dönmüştür. Sonuçta kadınların daha fazla HIV enfekte olmaları, HIV enfekte bebek doğurma oranlarını artırmaktadır.
DÃœNYADA EN FAZLA HANGÄ° ÃœLKELERDE HIV/AIDS HASTALARI YAÅžAMAKTADIR?
Tüm HIV pozitif hastaların %95'inden fazlası gelişmekte olan ülkelerde yaşamaktadır. Bunun %85'i de Sahra-altı Afrika, Güney ve Güney-doğu Asya'da görülmektedir. Salgında Afrika birinci konumda, dünya nüfusunun %60'ını barındıran Asya ise ikinci sırada yer almaktadır. Günümüzde HIV/AIDS hastalığı Sahra-altı Afrika'da birinci, dünyada ise 4. ölüm nedeni olarak bildirilmektedir.
SON YILLARDA HIV ENFEKSİYONU EN ÇOK HANGİ BÖLGELERDE ARTMAKTADIR?
HIV enfeksiyonunun en hızlı arttığı bölgeler Doğu Avrupa, Orta Asya ve Doğu Asya'dır. Orta Asya'da %25'lik bir artış göze çarpmaktadır.
TÜRKİYE'DE KAÇ HIV/AIDS HASTASI VARDIR?
HIV pozitif kişiler T.C. Sağlık Bakanlığı'na düzenli olarak bildirilmektedir, çünkü HIV/AIDS hastalığı bildirimi zorunlu bir hastalıktır. Türkiye'de ilk defa 1985 yılında iki HIV/AIDS hastası bildirilmiş, daha sonra her yıl hasta sayılarında artma gözlenmiştir. 1987-1990 yılları arasında 3-5, 1991-1996 yılları arasında 100, 1997-2003 yılları arasında 200 civarı iken, 2004 yılından beri maalesef 350 kişi yılda yeni tanı almaktadır. T.C. Sağlık Bakanlığı Aralık 2007 verilerine göre 2920 HIV/AIDS hastası vardır. Bunların 647'i AIDS basamağında, 2273 kişi ise HIV pozitiftir. Bu sayının gerçekleri yansıttığını söylemek zordur. Çünkü, eğer HIV korunmasız yapılan cinsel temas ile bulaştı ise ortalama 8-10 yıl, kan ve kan ürünleri yolu ile bulaştı ise 5 ay-2 yıl arası bulgu vermeyen dönemi olmaktadır. Kişinin doktora gitmesini gerektirecek bir şikayeti olmamaktadır. Ancak, bu dönemde kişi HIV pozitif olduğunu bilmediği için özellikle korunmasız yaptığı cinsel temasla başkalarına bulaştırma olasılığı fazla olmaktadır.
ÃœLKEMÄ°ZDE TÃœM HIV/AIDS HASTALARINA TANI KONMUÅžMUDUR?
HIV/AIDS hastalığının özelliğinden dolayı hem dünyada, hem Türkiye'de tüm hastaların tanılarını bilmeleri maalesef mümkün değildir. Çünkü, eğer HIV korunmasız yapılan cinsel temas ile bulaştı ise ortalama 8-10 yıl, kan ve kan ürünleri yolu ile bulaştı ise 5 ay-2 yıl arası bulgu vermeyen dönemi olmaktadır. Kişinin doktora gitmesini gerektirecek bir şikayeti olmamaktadır. Ancak, bu dönemde kişi HIV pozitif olduğunu bilmediği için hem hastalık ilerlemekte, hem de özellikle korunmasız yaptığı cinsel temasla başkalarına bulaştırma olasılığı fazla olmaktadır.
HIV/AIDS HASTALIĞININ BİLDİRİMİ ZORUNLUMUDUR? KİŞİNİN KİMLİĞİ BİLİNMEKTEMİDİR?
HIV/AIDS hastalığı bildirimi zorunlu bir hastalıktır. HIV pozitif vakalar T.C. Sağlık Bakanlığı'na düzenli olarak bildirilmektedir, Ancak, bildirim yapılırken özel bir kodlama sistemi kullanılmaktadır, kişinin kimliği bilinmemektedir.
TÃœRKÄ°YE'DE HASTA SAYILARININ ARTMA NEDENLERÄ° NELERDÄ°R?
Hasta verileri, ülkemizde HIV/AIDS hastalığının yaygın olmadığını düşündürsede pekçok ülkede olduğu gibi giderek yayılmaya devam etmektedir. Bunun başlıca nedenleri:
" toplumun HIV/AIDS hastalığı konusunda bilgiye ulaşmadaki zorluğu,
" genç bir nüfusa sahip olmak,
" nüfus hareketliliği,
" bir turizm ülkesi olmak,
" özellikle kayıtsız çalışan seks işçilerinin artması,
" yurt dışında çalışan işçi popülasyonu,
" damar içi uyuşturucu madde kullanımında son yıllardaki artışlardır.
ÜLKEMİZDE HIV EN ÇOK HANGİ YOLLA BULAŞMAKTADIR?
Ülkemizde en sık görülen bulaşma yolu korunmasız yapılan heteroseksüel cinsel temastır. Bu oran %50-60 gibi büyük bir orandır. İkinci sıklıkta korunmasız yapılan homoseksüel cinsel temas, üçüncü sıklıkta ise damar içi uyuşturucu madde kullananların paylaştığı enjektörlerdir. Kan ve kan ürünleri nakli, anneden bebeğe geçişte çok düşük oranlarda görülmektedir.
HIV/AIDS HASTALIĞI EN ÇOK HANGİ YAŞLARDA GÖRÜLMEKTEDİR?
En sık görülen yaş tüm dünyada olduğu gibi 20-49 yaş arasıdır.
HIV/AIDS HASTALARINDA KADIN ERKEK ORANI NE KADARDIR?
HIV/AIDS hastalığı ülkemizde ilk tanımlandığı yıllarda erkeklerde daha fazla görülürken, şu anda %65 erkek, %35 kadın oranı görülmektedir. Oran eşitlenmeye başlamıştır. Bunun sonucu olarak hastalık kadınlardan bebeklere geçmekte ve HIV pozitif çocuk sayımız artmaktadır.
HIV POZİTİF KİŞİDE İLK KARŞILAŞILABİLEN BULGULAR NELERDİR?
HIV vücuda alındıktan 1-6 hafta içerisinde virusun ilk çoğalma döneminde "akut enfeksiyon" denilen durum görülebilmektedir. Kişilerin %80'inde hiçbir klinik belirti ve bulgu gözlenmemekte, geri kalan %20 vakada ise bazı bulgulara rastlanmaktadır. Ateş, lenf bezlerinde büyüme, deri döküntüleri, kas ağrıları, ishal, baş ağrısı, bulantı ve kusma, ağızda pamukçuk gözlenebilmektedir. Bu bulgular 2-4 hafta içerisinde tedavi gerektirmeden geçebilen, HIV/AIDS hastalığına özgü olmayan, her an karşılaşılabilecek bulgulardır.
Â
HIV BULAŞTIKTAN SONRA HANGİ BELİRTİLER GÖRÜLMEKTEDİR?
HIV vücuda alındıktan 1-6 hafta içerisinde %20 vakada akut enfeksiyon denilen duruma neden olmaktadır. Ateş, lenf bezlerinde büyüme, deri döküntüleri, kas ağrıları, ishal, baş ağrısı, bulantı ve kusma, ağızda pamukçuk gözlenebilmektedir. Bütün bu belirtiler 2-4 hafta içerisinde tedavi gerektirmeden geçebilmektedir. Tanı amacı ile kullanılan testler 3 ay sonra doğru sonuç vermektedir. Bu 3 aylık döneme "pencere dönemi" denilmektedir.
HIV'ı aldıktan sonra bulgular yıllar sonra ortaya çıkmaktadır. Bu bulgusuz döneme "sessiz dönem" de denmektedir. Sessiz dönem HIV eğer korunmasız yapılan cinsel temasla bulaştı ise ortalama 8-10 yıl, kan ve kan ürünleri ile bulaştı ise 5 ay-2 yıl arası sürmektedir. Eğer kişi HIV'a yönelik kan testini yaptırmazsa, dışarıdan bakmakla veya hekimin muayenesi ile tanı koymak maalesefki imkansızdır.
Üçüncü aşama olarak lenf bezlerinin büyümesi ile seyreden bir dönem başlamaktadır. Bu dönemi ateş, kilo kaybı, gece terlemeleri, lenf bezi büyümeleri, pamukçuk, deri döküntüleri, ishaller, deride özel bir kanser türü, zatürre, mantar hastalıkları, sinir sistemi bulguları, göz bulguları gibi enfeksiyonların, hastalıkların görüldüğü dönem takip eder. Hastalarda bu enfeksiyonlardan genellikle birden fazlası beraber ortaya çıkar. Son dönem "AIDS Dönemi" denilen dönemdir. Bu klinik ilerleme eğer kişi hiç tedavi almazsa ortaya çıkan tablodur. İlaç tedavisi ile hastalığın ilerlemesi durdurulmakta, geriye dönüş sıklıkla sağlanabilmektedir.
AIDS DÖNEMİ NEDİR?
AIDS döneminde, bağışıklık sistemi sağlam kişilerde hastalık yapmayan ya da bazı özel durumlarda çok seyrek hastalık yapabilen, parazit, virus ve mantarların neden olduğu bazı enfeksiyon hastalıkları ile, özel tür kanser hastalıkları görülebilmektedir. Bu hastalıklar sağlıklı kişilerde hastalık yapmamakta ancak bağışıklık sisteminin zayıf olduğu durumlarda hastalık meydana getirerek HIV/AIDS hastalığının ilerlemesine neden olmaktadırlar.
BULGUSUZ DÖNEMDE HIV POZİTİF KİŞİ BAŞKALARINA VİRÜSÜ BULAŞTIRABİLİR Mİ?
Evet, bulaştırabilir. Bu dönemde kişide hiçbir belirti ve bulgu yoktur. Kişi virüsü taşıdığının genellikle farkında değildir ve sağlıklı bir insandan ayırt etmek mümkün değildir. Ancak kişi virüsü aldığı andan itibaren bulaştırıcıdır. Bulgusuz dönem eğer virüs korunmasız yapılan cinsel temasla bulaştı ise 8-10 yıl, kan ve kan ürünleri yolu ile alındı ise 5 ay-2 yıl arası sürmektedir.
HASTALIÄžIN TANISI NASIL KONMAKTADIR?
HIV/AIDS hastalığı tanısı ancak laboratuvar testleri ile mümkün olmaktadır. ELISA yöntemi ile HIV'a karşı yapılan test ile tanı konmaktadır. Kişinin kanı alınarak yapılan testtir. Son yıllarda kullanıma giren başka testler olsa da, en pratik ve etkin yöntem ELISA yöntemi ile yapılan testtir. Test yaptırabilmek için riskli davranıştan sonra 3 aylık bir sürenin geçmesi gerekmektedir. Bunun sebebi HIV'a karşı vücutta oluşan "antikor" dediğimiz maddelerin bu süre zarfında oluşması ve testte de antikorlara bakılmasıdır.
Eğer ELISA yöntemi ile yapılan test sonucu pozitif çıkarsa, kişiden tekrar kan alınarak aynı yöntemle test tekrar edilir. Yapılan test sonucu da "pozitif" çıkarsa "Western Blot" denilen doğrulama testi yapılır. Yapılan bu üç testin sonucu pozitif ise kişiye "HIV pozitif" denebilir.
ELISA YÖNTEMİ İLE YAPILAN TEST NERELERDE YAPILMAKTADIR?
ELISA yöntemi ile HIV'a karşı yapılan test %95-99 doğru sonuç veren, pratik, kolay uygulanabilen ve tarama testi olarak kullanılan bir testtir. Devlet Hastanelerinde, Üniversite Hastanelerinde, Özel hastanelerde, Özel laboratuvarlarda ve polikliniklerde yapılmaktadır. Yapılan testin fiyatı 10-30 YTL arası değişmektedir.
ELISA YÖNTEMİ İLE YAPILAN TEST NE ZAMAN YAPILMALIDIR?
Test yaptırabilmek için riskli davranıştan sonra 3 aylık bir sürenin geçmesi gerekmektedir. Bunun sebebi HIV'a karşı vücutta oluşan "antikor" dediğimiz maddelerin bu süre zarfında oluşması ve testte de antikorlara bakılmasıdır.
RÄ°SKLÄ° DAVRANIÅžTAN 3 AY SONRA YAPILAN TEST YETERLÄ° MÄ°DÄ°R?
Hayır, yeterli değildir. Riskli davranıştan 3 ay sonra ELISA yöntemi ile yapılan test sonucu "negatif" çıkarsa, test 6. ayda tekrarlanır. Sonuç "negatif" ise kişi HIV'ı kapmamıştır, hastalık hakkında bilgilendirilir. Test sonucu "pozitif" çıkarsa sonucun doğrulanması için "Western Blot" adı verilen doğrulama testi yapılır.
"WESTERN BLOT" TESTÄ° NEDÄ°R?
ELISA yöntemi ile yapılan testin doğrulanması için kullanılır. Zaman alan, uygulaması zor, pahalı, fakat güvenilirliği yüksek bir testtir. Ankara Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü en çok kullanılan doğrulama merkezidir.
TÃœRKÄ°YE'DEKÄ° DOÄžRULAMA MERKEZLERÄ° HANGÄ°LERÄ°DÄ°R?
" Ankara Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü
" Kızılay Derneği Ankara Kan Merkezi
"Â GATA, Ankara
" İstanbul Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği
" İstanbul Zührevi Hastalıklar Hastanesi
" Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, İzmir
" Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, İzmir
" İzmir Hıfzısıhha Enstitüsü.
Ankara Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü en çok kullanılan merkezdir.
HIV/AIDS HASTALIÄžININ TEDAVÄ°SÄ° VAR MIDIR?
En uygun şartlarda uygulanan tedavi yöntemleri ile bile bugün için HIV'ı vücuttan atmak mümkün değildir. Ancak HIV miktarını düşük seviyelerde tutmak mümkündür. Son yıllarda tedavide önemli adımlar atılmıştır. Tedavide kullanılan ilaçlarla hastaların yaşam süresi uzamakta, yaşam kaliteleri artmakta ve hastalık ömür boyu süren bir hastalık haline gelmektedir.
Â
TEDAVÄ° OLARAK NELER YAPILMAKTADIR?
Tedavi iki şekilde yapılmaktadır.
1. HIV miktarını azaltmak için yapılan tedavi: HIV miktarı azaltılarak yaşam süresini uzatmak ve yaşam kalitesini artırmak amaçtır. Esas iki grup ilacın üyelerinden ilaçlar birlikte hastaya verilmektedir. Ancak tedavinin uygulama şekli zor (1990'lı yıllarda günde ortalama 25 tablet iken, günümüzde ortalama 7-9 tablet), yan etkileri fazla ve maliyetleri (aylık 1500-2000 YTL) çok yüksektir. İlaçların ortaya çıkardığı kansızlık, bulantı, kusma, deri döküntüleri, kolesterol seviyesinde yükselme gibi yan etkileri tedavi etmek için de ayrıca ilaçlar kullanılmaktadır. HIV'a yönelik verilen tedavi ömür boyu sürmekte, hasta tek doz bile atlamadan ilaçlarını her gün kullanmak zorunda kalmaktadır.
2. Fırsatçı enfeksiyonların ve kanser hastalıklarının tedavisi: HIV/AIDS hastalığı süresince, kişilerde bağışıklık sisteminin etkilenmesine bağlı olarak "fırsatçı enfeksiyonlar" adı verilen çeşitli enfeksiyonlar, hastalıklar ortaya çıkmaktadır. HIV/AIDS hastalarında fırsatçı enfeksiyonların tedavisi ve önlenmesi büyük önem taşımaktadır. Hastalıkların çoğunun tedavisi mümkün olmakla birlikte, ilaçlar pahalı, yan etkileri fazla ve uzun süreli tedavi gerekmektedir. Ayrıca tedavi sonrasında hastalıkların tekrar ortaya çıkmasını engellemek için ilaçlar düşük dozda ömür boyu verilmekte ve hasta sürekli doktor kontrolünde olmaktadır.
TEDAVÄ°YE NE ZAMAN BAÅžLANMALIDIR?
HIV/AIDS hastalığında tedavi ömür boyu sürdüğü için, ilerleyen dönemlerde verilen ilaçlara karşı direnç gelişmemesi için HIV vücutta belli bir seviyeye ulaşınca tedaviye başlamak gerekmektedir. Tedaviye en uygun başlama zamanı ise hastanın kendini psikolojik (ömür boyu sürecek) ve sosyal (aile, iş ve sosyal çevresi, sosyal güvencesi, tedavi maliyeti) olarak hazır hissettiği zamandır.
TEDAVÄ°NÄ°N EKONOMÄ°K BOYUTU NEDÄ°R?
Sadece HIV'ın miktarını azaltmak için yapılan tedavinin maliyeti aylık 1500-2000 YTL'dir. Ayrıca, ilaçların ortaya çıkardığı kansızlık, bulantı, kusma, deri döküntüleri, kolesterol seviyesinde yükselme gibi yan etkileri tedavi etmek için de ilaçlar kullanılmaktadır. Bunların maliyeti de ortalama 500 YTL'dir. Ortalama aylık 2000-2500 YTL'lik ilaç masrafı olmaktadır.
Â
TEDAVİ İÇİN GEREKLİ İLAÇLARIN ULAŞILABİLİRLİĞİ NEDİR?
Tedavi için gerekli olan tüm ilaçlar ülkemizde bulunmaktadır. Bulunmayan ancak kullanılması geren ilaçlar da Türk Eczacıları Birliği İthal İlaç Birimi tarafından hastalara getirilmektedir.
ÃœLKEMÄ°ZDE TEDAVÄ°DE SORUNLAR YAÅžANMAKTAMIDIR?
Evet, zaman zaman yaşanmaktadır. Ülkemizde HIV/AIDS hastası, 657 sayılı yasaya bağlı memur, SSK kapsamındaki işçi, yeşil kart sahibi veya Bağ-Kur'lu değil ise, tedavisini kendi olanakları ile karşılamak zorundadır. Özel sigorta şirketleri ödeme yapmamaktadır.
Ülkemizde 1994 yılında yeşil kart ile tıbbi bakım ücretsiz hale gelmesine rağmen, bürokratik işlemleri fazla, her zaman her Kaymakamlıkta yeterli ödenek olmamakta ve sonuçta hastanın tedavisi zor durumda kalabilmektedir.
1994 yılında HIV pozitif hastaların bildirimleri kodlu hale getirilmesine rağmen, tedavi giderleri için hastaların hastalıklarını Sağlık Kurulu raporu ile belgelendirmesi gerekmektedir. Sonuçta, kişinin kimliği açık olarak yazılmaktadır. Bu sorun yüzünden ülkemizde tedaviye başlayamayan HIV pozitif hastalar mevcuttur.
HIV/AIDS HASTASININ İYİ BESLENMESİNİN ÖNEMİ NEDİR?
HIV pozitif hastalara beslenme bakımı ve desteği sağlamak, hastalığın klinik gidişi sırasında büyük önem taşımaktadır. İyi beslenme, bağışıklık sistemini korumaya ve böylece kişinin sağlığını korumasına yardımcı olmaktadır. HIV/AIDS hastalığı boyunca pek çok hastalık yiyecek alımını, sindirimini ve emilimini etkilemektedir. Bu durumlarda ortaya çıkan ishal, kilo kaybı, ağızda ve boğazda yaralar, mide bulantısı ve kusma uygun beslenmeyle iyileştirilebilir. İyi beslenme, yapılan ilaç tedavilerini de tamamlayıp takviye etmektedir.
HIV POZİTİF HASTALAR İÇİN GEREKEN ÖZEL BESİNLER VAR MI?
Hayır. HIV pozitif hastaların ihtiyaç duyduğu özel besin maddeleri bulunmamaktadır. Ancak, bağışıklık sistemlerini sağlam tutabilmek için sağlıklı ve dengeli beslenme kurallarını benimsemek için her gayreti göstermelidirler.
HIV POZÄ°TÄ°F HASTALAR BESLENMELERÄ°NDE NELERE DÄ°KKAT ETMELÄ°DÄ°RLER?
" Et ve balıklar iyi pişirilmeli, etin hiç kırmızı suyu olmamalıdır.
" Hayvansal ürünlerin temas ettiği kap ve yüzeyleri, diğer yiyeceklerle temas etmeden önce sıcak su ve sabunla yıkanmalıdır.
" Yumurta çok kaynatılmalı, az kaynatılmış, çiğ yumurta veya çiğ yumurta içeren besinler yenmemelidir.
       Â
HIV/AIDS HASTALIÄžININ AÅžISI VARMI?
HIV karmaşık bir yapıya sahip olup, çabuk değişikliğe uğrayan bir mikroorganizmadır. Hastalığa yol açan pek çok mikroorganizma vücudumuzu daha güçlü kılmasına rağmen, HIV'ın böyle bir özelliği bulunmadığı için, koruyucu aşı üretmek konusunda uzmanlar sıkıntı yaşamaktadırlar. Şimdiye kadar çok fazla sayıda çalışma yapılmış, ileri düzeylere gelmiş çalışmalar da bulunmasına rağmen günümüze kadar etkin bir sonuç alınamamıştır. Yine de ümit kesilmeden çalışmalar tüm dünyada devam etmektedir
KORUNMA YOLLARI NELERDÄ°R?
HIV'ın bulaşma yollarına bakacak olursak bu hastalıktan korunma bireysel korunma ile mümkün olmaktadır. HIV/AIDS hastalığı için toplumsal korunma söz konusu değildir. HIV'ın bulaşma yollarına göre korunma yapılmalıdır.
HIV'IN CÄ°NSEL YOL Ä°LE BULAÅžMASINDAN NASIL KORUNULUR?
HIV pozitif olmayan partnerle karşılıklı tek eşli olarak HIV'ın bulaşması önlenebilmektedir. Bir kişi ne kadar fazla kişiyle korunmasız olarak cinsel temasta bulunursa, HIV pozitif partneri olma ve kendisinin de pozitif olma olasılığı o kadar artacaktır. Aynı şekilde bir kişinin partneri ne kadar fazla insanla korunmasız olarak cinsel temasta bulunursa, kişinin HIV pozitif olma olasılığı da o kadar artacaktır. Bu durum, bir kişinin aynı zaman sürecinde birçok partneri varsa da geçerlidir. HIV/AIDS hastalığından korunmak için kişilerin güvenli seks uygulamalarını benimsemeleri gerekmektedir.
Cinsel temas sırasında kondom kullanılmasının koruyuculuğu, kondomun lateks olması, doğru ve devamlı kullanılması, yırtık veya delik olmaması kaydıyla ispatlanmıştır. Kadınlar için özel olarak hazırlanmış kondomlar da doğru ve devamlı kullanımla etkili olmaktadır.
HIV'IN KAN YOLU Ä°LE BULAÅžMASINDAN NASIL KORUNULUR?
1985 yılında HIV'a karşı yapılan testlerin bulunması ile kan ve kan ürünleri hastaya verilmeden önce HIV yönünden taranmaya başlamıştır. Bu bir yasal zorunluluk olup, 1987 yılından beri de ülkemizde kan ve kan ürünleri HIV yönünden test edilmektedir. Organ ve doku nakilleri öncesinde gerekli testlerin yapılması HIV geçiş riskini en aza indirmektedir.
Damar içi madde kullanımı alışkanlığının önlenmesi, tedavi edilmesi, ortak enjektör kullanımı risklerinin anlatılması bu grup hastalarda HIV bulaşma riskini azaltmaktadır.
ANNEDEN BEBEÄžE HIV BULAÅžMASINDAN NASIL KORUNULUR?
Anneden bebeÄŸe geçiÅŸte önemli olan HIV enfeksiyonu görülme olasılığı yüksek olan bölgelerde doÄŸurganlık yaşındaki ve HIV enfeksiyon riski belirlenmiÅŸ olan tüm kadınlara bulaÅŸma yollarını öğretebilmektir. EÄŸer kadın HIV pozitif ise doÄŸum kontrol yöntemleri öğretilmeye çalışılmaktadır. Buna raÄŸmen gebe kalan HIV pozitif kadınlara erken dönemde kürtaj yapılması pek çok ülke tarafından kabul edilmektedir. EÄŸer anne adayı bebeÄŸi doÄŸurmakta ısrarlı ise ve hiç tedavi almazsa bebeÄŸin HIV pozitif olma olasılığı %20-30'dur. Anne adayı tedavi edilirse bu oran %2-3'lere düşürülebilmektedir. 38. haftada sezaryen uygulaması tercih edilmektedir.Â
Anne sütü ile virüsün geçişi gösterildiğinden annenin bebeği emzirmemesi önerilmektedir.
Â
SAÄžLIK PERSONELÄ° HIV'DAN NASIL KORUNABÄ°LÄ°R?
Sağlık personelleri hastanın hikayesi ve fizik muayene ile HIV pozitif hastaları ayırt etme olanağına sahip olamadıklarından tüm hastaların kan ve diğer vücut sıvılarını enfekte kabul ederek çalışmalıdırlar.
HIV DIÅž ORTAMDA NE KADAR SÃœRE CANLI KALABÄ°LMEKTEDÄ°R?
HIV, dış ortamda yani hava ile temas edince 20-30 dakika canlı kalabilmektedir.
HIV'IN EN Ä°YÄ° DEZENFEKTANI NEDÄ°R?
HIV'ın en iyi dezenfektanı çamaşır suyudur. Çamaşır makinasında 60-70 derecede de aktivitesini kaybetmektedir.
ÜLKEMİZDE HIV/AIDS HASTALIĞININ YAYILIMINI ÖNLEYİCİ NE GİBİ ETKİNLİKLER YAPILIYOR?
Ülkemizde hasta sayıları 1990'lı yılların başından beri katlanarak artmaya devam ettiğine göre çalışmalarımız yeterli değildir. Yıllardır Hacettepe HIV/AIDS Tedavi ve Araştırma Merkezi (HATAM), AIDS Savaşım Dernekleri, AIDS Mücadele Dernekleri, İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı, Türkiye Aile Planlaması Derneği gibi özverileri ile çalışmalarını sürdüren kurumların çalışmaları bir noktaya kadar başarı sağlayabilmektedir.
Örgün eğitimin içine HIV/AIDS hastalığı gerektiği kadar girerse ve bilinçli gençlerin yetişmesi sağlanabilirse başarıya ulaşabiliriz. Ayrıca, medya aracılığı ile doğru bilgilerin halka sunulmasını başarabilirsek hastalığın yayılımını önlemede önemli adımlar atılmış oluruz.
2005 yılından beri Küresel Fon Hibe Projesinden Sağlık Bakanlığı'na kaynak gelmiş bulunmaktadır. Bu kaynakla özellikle zor ulaşılan gruplar diye tanımladığımız; kayıtsız seks işçileri, damar içi uyuşturucu madde kullanıcıları, mahkumlar, transseksüeller, homoseksüeller, travestilerle çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Yine bu kaynakla ülkemizde 11 tane Sağlık Bakanlığına bağlı kurumlarda ve Belediyelerde Danışmanlık ve Test Merkezleri açılmıştır.
1 ARALIK DÃœNYA AIDS GÃœNÃœNÃœN AMACI NEDÄ°R?
HIV/AIDS hastalığı, günümüzde korunması, tedavisi ve aşısı için en fazla araştırma yapılan hastalıklardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunu dikkate alan tıp dünyası, sivil toplum kuruluşları ve kişiler hastalığın öneminin anlatılabilmesi, toplumun bilgilendirilmesi ve bulaşma-korunma yollarının öğretilmesi için faaliyetler düzenlemeye başlamışlar ve 1 Aralık gününü de "Dünya AIDS Günü" olarak ilan etmişlerdir. 1 Aralık Dünya AIDS gününün amacı, bu özel gün amacı ile toplumu bilinçlendirmek adına yapılan aktivitelere, faaliyetlere daha da hız kazandırmaktır.
HER YIL DÜNYA AIDS GÜNÜNDE DEĞİŞEN SLOGANLARIN ANLAMI NEDİR?
Dünya Sağlık Örgütü, her yıl 1 Aralık için bir slogan belirlemekte ve tüm ülkeler bu çerçevede farkındalılığı artırmaya yönelik çalışmalar yapmaktadırlar. 2005- 2010 yıllarının sloganı "Sözünde Dur. AIDS'i Durdur" iken 2008 yılı için bir slogan daha belirlenmiştir. "LİDERLİK". Bu temanın önceki yıllardan farkı, yapılan çalışmalar ile sadece hükümetlere değil toplumun içindeki her bireye çağrı yapılarak HIV/AIDS hastalığı konusunda inisiyatifi ele almalarının istenmesidir.