Güncelleme Tarihi:
Kimisi üzüm bağlarına meraklıdır, kimi sahil kasabalarına. Ben şatoları severim. Hafiften ürpertici, çokça gizemli, tercihen bir ormanın içinde, en yakın kasabaya kilometrelerce uzak bu yapılarda insanın hayal gücü son viteste çalışır. Bir yabancı şehre (hele de Avrupa’da) gideceksem civarında böyle bir yer var mı diye önden soruştururum.
Hem bu şatoların bazılarında konaklayabiliyorsunuz. En güzel kısmı da bu zaten. Geceleri o yüksek tavanlara, kocaman pencerelere bakıp, gizemli hayallere dalarak uyumanın tadı az şeyde bulunur. Yalnız itiraf edeyim, bu biraz pahalı bir merak. “Çok görkemli, çok gizemli” diye diye insanın cüzdanını fena boşaltıyorlar.
Neyse ki birkaç istisna var. Mesela Almanya’daki Wewelsburg Şatosu... Bielefeld yakınlarındaki şatonun bir kısmı uzun süredir gençler için hostel olarak hizmet veriyor. Tabii bir de efsane makinesi olarak... Birkaç yıl önce orada kalırken Wewelsburg’un merkezinde durduğu söylentilerden elbette haberdardım. Nazi döneminde SS’lerin başındaki Heinrich Himmler’in gözlerden uzak karargâhı orasıydı mesela. Ezoterik tarikatlara meraklı olduğu bilinen Himmler’in şatoda gizli ayinler düzenlediği anlatılır.
Naziler’in belki de en korkuncu olan bu adam, 17. yüzyıldan kalma yapının gizli köşelerine mistik sembollerle, svastikalarla dolu odalar yaptırmış. Ayrıca ne amaçla kullanıldığı kestirilemeyen bölümler var ki kanınız donar. Şöyle tarif edeyim: Bir mahzendeki 12 sütunlu, korkutucu bir bölmenin ortasında durup konuştuğunuzda sesiniz öyle yükseliyor ki, kendi sesinize yabancılaşıyor, neredeyse bir yaratık konuşuyor sanıyorsunuz. Ya da bir uzaylı... Boşuna uzaylı demedim, bu şato için “Orası uzaylıların dünyadaki merkezi” diyen de var. Yani Naziler’le işbirliği yapan uzaylıların...
Wewelsburg’daki günlerimi neden mi hatırladım? Araştırmacı yazar Ata Nirun’un yeni çıkan, Hitler’in ezoterik inanışlarını da anlattığı kitabı ‘Adolf’un Kavgası’nı okurken o şatoya rastladım da ondan. Hem de müthiş bir söylencenin yanı başında. Nirun “Günümüzdeki tüm UFO ve dünya dışı yaşamla ilişki fanatiklerinin ötesinde” diye nitelediği söylenceyi şöyle özetliyor: Bir Vril rahibesi yani Maria Orsitsch isimli medyum, Naziler üzerinde benzersiz bir etkiye sahipti; dünya dışı yaşamla bağlantılarını o kurdu.
Uzay aracı planladılar
Ben bu Vril sembollerini nerede görmüştüm? Tabii ki, dünya dışı yaratıkların bağlantıda olduğu kabul edilen o esrarengiz Wewelsburg şatosunda. Parçaları birleştirirken o şatoda bir gece bana Naziler’in medyumu Maria’yı anlatan yakışıklı (ama bir o kadar da ürkütücü) Fransız genci hatırladım. “Naziler orman evlerinde, şatolarda, belki tam da bu bulunduğumuz yerde toplanıyor; gizli bir dilde kutsal metinler okuyorlardı. Efsane güzellikteki Maria bu ayinlerin tartışmasız lideriydi. Bir de İskandinav tanrılarının kızı olduğuna inanılan Sigrun vardı ve diğerleri. Yani Vril rahibeleri... Saçları uzundu. O saçlar anten işlevi görüyor, yıldızlarla telepatik iletişime geçiyorlardı. Aldebaran’a gidecek bir uzay aracı yapmakla uğraşıyorlardı.” Bunları böyle kendinden emin anlatan çocuğa “E belli ki yapamamışlar” deyince karanlık karanlık güldüğünü anımsıyorum: “Neden bu kadar eminsin? Savaştan sonra medyum Maria’yı gören olmadı. Kendi yıldızına gitti belki de.”
Medyum Maria Orsitsch’in sırları
O bir Vril rahibesi. Ata Nirun, Vril inancını Hitler’i neredeyse sıfırdan var ettiğine inanılan Thule grubu diye bir paralel oluşuma bağlıyor: “Thule’nin
gerçek amacı ancak 1919’da Vril Grubu ve kendilerine DHvSS diyen grupla birleştikten sonra anlaşılmıştır; DHvSS Grubu ‘Kara Güneş’ veya ‘Kara Taş’ adlı bir güce tapıyordu, Isias adlı bir tanrıçaları vardı. Tüm bu oluşumun ardında ise Maria Orsitsch adlı bir medyum kadın vardı.” Yine Nirun’un satırlarına göre bu medyum, Hitler dahil Nazilerin en rütbeli isimlerinin yer aldığı bir gruba ayinler düzenliyor, onların saf ırk olarak kabul
ettiği, ‘dünya kökenli’ olmayan ve başka bir güneş sistemindeki Aldebaran isimli gezegenden bilgiler (ve komutlar) iletiyordu.