Şermin SARIBAŞ
Oluşturulma Tarihi: Ekim 06, 2001 01:57
Histeri, üzerinde en çok tartışılmış hastalıklardan ve tıp terimlerinden biri. Kelime eski Yunanca ‘‘hystera’’dan (rahim) geliyor; sinir krizi geçiren kadınlarda, rahmin yerinden oynayarak vücutta dolaştığına inanılırmış!
Bir süre sonra rahmin kımıldayan bir organ olmadığı ortaya çıkınca, doğal olarak bu açıklamadan vazgeçilmiş. Bu defa Dr. Freud çıkmış ortaya; histeriyi bastırılmış, tatmin bulamamış cinsel dürtülerin kışkırttığı kadınlara mahsus bir sinir krizi olarak tanımlamış. Histeri deyince, aklımıza hálá, sık sık bayılan, vücudu kasılan, her türlü hastalığı taklit eden sahte şikayetlerle çevresini bunaltan, bıktırıcı bir kadın figürü geliyor. İşte bu yüzden çağdaş Amerikan psikiyatrisi, ‘‘histeri’’ diye bir terimi defterinden silmiş durumda. Türkiye'de de klinik pskiyatride böyle bir terim kullanılmıyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerem Doksat, bugüne kadar tipik histerik olarak bilinen birçok belirtinin, erkeklerde de görüldüğünü söylüyor.
Histeri deyince bugün akla, tıp teriminden çok aşağılayıcı bir kelime geliyor. İlk ortaya çıktığı günden beri, halk arasında hep seks düşkünü, kendini kontrol etmekten aciz, ayılıp bayılan ve olay yaratan kadınlar için kullanıldı.
Histeri diye bir ruh hastalığı var mıdır? Tedavisi nasıldır? Belirtileri nedir? Erkeklerde histeri görülür mü? Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerem Doksat bu sorularımızı cevaplandırdı.
Histeri kelimesinin kökeni, eski Yunanca ‘‘hystera’’dan geliyor; hystera ise rahim demek. Hipokrat zamanında, özellikle kadınlarda görülen, boğazda tıkanma veya yumruk hissi, organik veya nörolojik temeli olmayan körlük, sağırlık gibi duyu kayıpları veya felçler gibi yalancı-nörolojik rahatsızlıklara ‘‘hysteria’’ denmiş.
Sebep de pek hoş: Tatmin bulamadığı için, çılgına dönüp vücutta dolaşmaya başlayan rahim, boğaza takıldığında yumruk hissine, mide girişine takıldığında ise şişlik, hava yutma, şişkinlik hissine ve geğirmeye yol açıyor. Kol tepesine gelirse kol felç oluyor, bacaklara gelirse bacak meflûç hále düşüyor.
Tedavi veya çare de belli! Rahmin sakinleştirilmesi, ilaçlar, telkinler veya aklınıza ne gelirse.
FREUD'UN KATKISI
Daha sonra, 1800'lerin sonlarında, Sigmund Freud konuyu biraz daha bilimselleştiriyor ve tanınmış dahiliyeci dostu, Joseph Breurer ile birlikte ‘‘Histeri Üzerine Çalışmalar’’ isimli eserini yayınlıyor. Artık, anatomik olarak da mümkün olmayan vücutta dolaşan rahim fikrinin yerini, şuurdışına bastırılmış ve yine tatmin bulamamış cinsel ve saldırganca dürtülerin, bu hastalığa yol açtığı izahı alıyor. Bu şekilde ortaya çıkan histerik felçler, bayılmalar, körlük ve sağırlıklar o dönem Orta Avrupa burjuva kadınları arasında pek yaygın ve tedavide de en çok kullanılan yöntem hipnoz. Histerikler için Freud'un kullandığı şu tasvir hálá çok etkileyici: ‘‘Histerikler, seksten başka her şeyi seksüalize ederler!’’
ERKEKLER DE OLUR
Fakat, sonuçta bir olgu karşımızda duruyor: Bilinçdışına atılmış, rahatsız edici nitelikteki duygu ve düşünce kümeleri bazı insanlarda, sara nöbetine benzeyen katılma ve kasılmalara, bedensel ve nörolojik hastalıkları andıran ama organik sebebe bağlanamayan yaygın şikayetlere ve ağrılara yol açabiliyor. Daha önce görmediği yerleri görmüş gibi hissetme veya şahit olmadığı olayları görmüş gibi olmaya (déj… vu, jamais vu), hatta geçici olarak hafıza kayıplarına, başını alıp gitme davranışlarına sebep olabiliyor. Çok tartışmalı bir teşhis olan Çoğul Kişilik Bozukluğu dahi gelişebilir deniyor.
Günümüzde artık psikiyatri, ‘‘histeri’’ diye bir hastalık tanımıyor, bu terimi de kullanmıyor. Bazı Fransız psikiyatrları, hálá bu terimi kullanıyor, ama ‘‘nevroz’’ (neurose) kelimesini tercih ediyor. Amerikan psikiyatrisinde Somatizasyon (bedenselleştirme) Bozukluğu, Dissosiyatif Bozukluklar gibi başka hastalık adları tercih ediliyor. Asıl önemlisi, bu psikiyatrik bozuklukların, kadınlara özgü olmadığının da kabul edilmesi. Kadınlardaki kadar sık olmasa da, erkeklerde de bal gibi histeri görülüyor. Türkiye'de de tıp, bu konuda Amerikan psikiyatrisini izliyor.
Klasik anlamıyla histeri, bizim toplumumuzun hiç yabancısı olmadığı bir ruhsal rahatsızlık. En ufak üzüntüde ayılıp bayılan, çılgınlık nöbetleri geçiren, aşırı ve sık soluma sebebiyle vücudu kasılan, istemeden attığı bir imzadan sonra kolu felç olan hastalar hemen her gece acil servisleri ziyaret ediyor.
Bu tür rahatsızlıklarda hastanın büyük ölçüde şuurdışında yaşadığı iki tür kazancı var: İlki ‘‘hastalığı’’ sayesinde esas derdini, üzüntüsünü unutmak, hekimler buna birincil kazanç diyor; ikincisi ise başka türlü elde edemediği ilgiyi, bulamadığı şefkát ve hoşgörüyü bu sayede yaşamak. Buna da, ikincil kazanç deniyor.
ÖNCE DAHİLİYECİYE GİDİYORLAR
Bu tür vakaların en fazla yüzde 5-10'u psikiyatrlara geliyor veya getiriliyor; çoğu dahiliyecilerin, diğer branşlardan hekimlerin ve nörologların kapılarını aşındırıyorlar. Tedavide sabırlı ve uzun süreli psikoterapi, altta yatan sebeplerin mümkünse bertaraf edilmesi, ikincil kazançların ortadan kaldırılarak hastalığın pekişmesini önlüyor. Bazen de yatıştırcı ve depresyon giderici ilaçlar kullanılıyor.
Histeri aslında erkeklere mahsus
Yazar Elif Şafak, Öküz Dergisi'nde histeri hakkında ‘‘Kadınlar Sadece Cins-i Latif Değil, Cins-i Asabi de Oldukları İçin’’ başlıklı bir yazı yayımlamıştı. İşte yazıdan bazı parçalar:
Sabah ezanı okunmamıştı. Orada, yokuşun dibinde, genç bir kadın avazı çıktığı kadar bağırarak tepiniyor, yanındaki adama ağız dolusu küfrediyordu. Anlaşılan adam bir an önce yokuşu çıkıp, uzaklaşmak istiyordu. Ama hiç durmaksızın küfürler ve hakaretler yağdıran kadın, sık sık durup onu tartakladığı ya da kendini yerden yere atıp katıla katıla ağlamaya başladığı için, bir yerlere gidemiyorlardı. (...)
CİNS-İ LATİF VE CİNS-İ ASABİ
Derken, bir kadın artık bağırmaktan sesi kısılan ve tıpkı bir bebek gibi ağlayan genç kadının yanına koştu, ona şöyle dedi: ‘‘Gülşah, yanlışın var. O böyle bir şey yapmaz. O seni sever!’’ Bu sözler sihirli bir tesir yarattı. Kadın yatıştı, ağlamayı bıraktı. Yakınlarda bir yerde birisi ‘‘histerik işte’’ dedi. (...)
Tıp tarihinde, kadınların buna benzer hallerini açıklamak için, en sık ve en rahat kullanılan terimlerden biri ‘‘histeri’’ olmuştur.
Tüm kadınların, az buçuk histeri olduğu fikri modern zamanların en gözde temalarından biri oldu. Tabii artık tıp ilerlediği için, histerinin sebebi rahmin konargöçer hallerinde değil, sinir sisteminin kalıcı marazlarında aranıyordu. Kadınlar sadece cins-i latif değil, cins-i asabi oldukları için, histeri onların doğasında vardı.
ERKEKLER SIK YAKALANIYOR
Ama artık, histerinin kadın vücuduna içkin bir şey olmadığının; tam tersine, ister kadın olsun ister erkek, insana, ‘‘dışarıdan’’ verildiğinin, yani öğretildiğinin üzerinde duruluyor. Bu açıdan bakıldığında histeri, bir biyolojik hastalık olarak değil, toplumsal bir salgın olarak değerlendiriliyor.
Acaba biz de histerinin bulaşıcı olduğunu, histerik olmayı birbirimizden öğrendiğimizi varsayarsak; yani histerinin bireysel değil kitlesel olabileceğini düşünmeye başlarsak ne olur? O zaman vaziyet biraz karışır. Çünkü bu narin kadın hastalığına, erkeklerin ne kadar sık yakalandığını görmek durumunda kalırız. Ve tek tek kadınların değil, gruplar halinde erkeklerin yaşadığı histerileri konuşmaya başlarız. Cümbür cemaat her kıvılcımda bağırıp çağırsalar, sövüp dövseler, jiletle kendilerini doğrasalar, maç çıkışlarında yeri göğü inletseler, gece vakti ulu orta dellenip ana avrat düz gitseler, sarhoş olup yerlerde sürünseler, sille tokat birbirlerine girseler, damda çocuklarının boğazına bıçak dayasalar, bakire çıkmadı diye geri gönderilen kızlarını boğsalar, boşanmak isteyen eşlerini kurşun yağmuruna tutsalar bile, histerik olarak görülmeyen erkeklerin histerilerini...