Güncelleme Tarihi:
13 Temmuz 2009. Hollywood Bulvarı’nın meşhur restoranı Beso’da oturan henüz 19’undaki Alexis ve Nick, gelen “Mağaza bugün açık” mesajı sonrası “Haydi alışverişe çıkalım” çıtırlığında, gayet geniş gayet rahat bir tavırla doğrulurlar yerlerinden. Yalnız direksiyon alışveriş merkezine değil, Hollywood malikâneleriyle dolu tepeye doğru kırılır. Kapı önünde, büyük bir iştahla baktıkları yerse bir Chanel mağazası değil, Orlando Bloom&Miranda Kerr çiftinin sevimli ve görkemli yuvasıdır. Çift sanki kırk yıllık dostlarıymış, ev de her gün girip çıktıkları bir yermişcesine sakin sakin açık pencere/kapı kollarlar, olağan bir tavırla içeri süzülürler.
Magazin kültürüyle yıkanmış bu gençlere göre yaptıkları gayet olağandır aslında. Muhtelif sosyal medya sitelerinden, dedikodu dergilerinden takip ede ede, evine girdiği kişi ulaşılmaz Hollywood ünlüsü olmaktan çoktan çıkmıştır. Sevgi hayranlığa, hayranlık imrenmeye, imrenmek ‘gibi olmaya’ dönüştükçe kendilerini o ünlünün evinde, banyosunda makyaj malzemelerini kullanırken, kıyafet dolabından yüz bin dolarlık saatleri, çantaları kurcalarken bulurlar.
Evet, bu hırsız çetesinde bir tuhaflık var! Suç aletleri arasında pusula niyetine Google Maps, istihbarat niyetine TMZ gibi dedikodu siteleri... Hırsızlık seanslarının bir külkedisi partisinden farkı yok. Saatler, takılar, çantalar üçer beşer bavullara yerleştirilirken, mutlaka müzik açılır, dans edilir, makyaj yapılır, aynaya “Ne ka-dar-da ona benzedim!” bakışı atılır. Bazen Louboutin ayakkabılara göz dikilir, bazen DVD arşivi olduğu gibi indirilir. Paris Hilton’un, Orlando Bloom’un, Megan Fox’un, Lindsay Lohan’ın en sevdikleri eşyaları tek tek işte böyle kaybolur. Ekim 2008 - Ağustos 2009 arası bir zaman diliminde, 9 ay gibi kısa bir sürede şöhretlerin evinden toplam 3 milyon dolar değerinde Chanel, Gucci, Tiffany, Prada, Burberry ganimetleri işte böyle toplanır.
BU TUTMUŞ, BU PİŞİRMİŞ...
Hikâyede yok yok: Şöhret merakı, ünlü takıntısı, ihtişam arzusu, suçun verdiği zevk, zevkin verdiği doyumsuzluk.
Tam da meselenin peşine düşüp, davayı didikleyip, tanıkların izini koklayıp sonra da tatlı tatlı, uzun uzun yazılacak seksi bir vaka. Burnu iyi koku alan gazetecilerden Nancy Jo Sales tam olarak da bunu yapıyor ve Vanity Fair’in Mart 2010, Hollywood özel sayısına ‘Louboutin giyinen şüpheliler’ başlıklı bir makale yazıyor. Bir uçak seyahatinde bunu okuyan Ford Coppola’nın yönetmen kızı Sofia Copolla, bir sonraki filmini zihninde çekmeye başlar. Hikâyenin ne kadar gerçek olduğunu yansıtmak adına kimi sahneleri Paris Hilton’un evinde çekilmiş, diyalogları polis raporlarıyla mahkeme tutanaklarıyla beslenmiş, yılın sürpriz hiti The Bling Ring işte böyle doğar.
Peki, ünlülerin evine girmek bu kadar kolay mı? Daha da önemlisi: Ünlüler akıllandı mı? Son söz Copolla’nın: “Evet, kolay. Hayır, bence akıllanmadılar. Paris Hilton’un evine 5 kez girmişler. Girmesi kolay çünkü sürekli çantasını bir yerde unutuyor, kapıyı, pencereyi hep açık bırakıyor. Çekimler için evine gittiğimiz dört keresinden Paris’in haberi yoktur. Gerçekten.”
Çete şu an nerede?
Gerçek hayattaki ‘Bling Ring’ çetesini sağ baştan sayalım: Rachel Lee, Nick Prugo, Alexis Neiers, Diana Tamayo, Courtney Ames ve Roy Lopez Jr. Bling, kavramının sözlükte karşılığı yok. Parlaklığı, şatafatı ifade eden bir ışıldama sesi. Pahalı kıyafetler giyinen, gösterişli şeyler takıp takıştıran kitleye ‘bling bling’ tayfası deniyor. Ünlülerden yükselen bu ışıldama sesinin şehvetine kapılan havalı hırsızlar, artık hayatlarına göz koydukları ünlü isimler. Kimisi realite şov yıldızı, kimisi magazin figürü oldu çıktı. Fakat takıntıları baki kaldı. Bakınız: Çetenin azılı esmeri Courtney’nin boynundan bir an olsun çıkarmadığı Lindsay Lohan’ın evinden aşırılmış siyah kolye.