Güncelleme Tarihi:
Hollywood’un bütün ünlü aktörlerini peşine takarak ‘‘İnce Kırmızı Hat’’ta götüren Sean Penn, yeteneği ve hırçınlığıyla tanınıyor.
Sinemaseverlerin heyecanla bekledikleri Terrence Malick’in filmi ‘‘İnce Kırmızı Hat’’ (The Thin Red Line) sinema salonlarını doldurmaya başladı. İki filmiyle efsane haline gelen (fotoğraf çektirmemesi ve konuşmaması da bu efsaneyi besleyen unsurlar) ve yirmi yıldır setlerden uzak duran Malick’in sinemaya dönüş filmi ‘‘İnce Kırmızı Hat’’tın kadrosuna dahil olmak için Hollywood’un pek çok ünlü aktörü epeyce çırpınmış. Bu projeyi duyunca en çok heyecanlanansa Sean Penn; Malick’e ve filmlerine büyük hayranlık duyan ünlü oyuncu, filmde üstçavuş Welsh rolünde.
Sean Penn gerek meslek hayatında, gerek özel hayatında hırçınlığıyla, kaba kuvvete başvurmasıyla ve ağzına geleni söylemesiyle nam salmış biri. 39 yaşındaki (17 Ağustos 1960 doğumlu) aktör, yirmi yıllık meslek hayatında dosttan çok düşman edinmiş. Mesela yıllar önce, ‘‘Madonna’yla evliliğimin en iyi zamanları hapiste geçirdiğim otuz dört gündü’’ gibi bir laf eden Penn, paparazzi dövmekten de bir ay hapis cezası almış (içeride Montaigne’i okumuş, ama Carver’ı bitirememiş). Geçenlerde de New York Times’a Woody Allen’ın çalışma yöntemlerinden hiç hoşlanmadığını, ‘‘Kaybedenler’’ (U-Turn) filminde oynadığı Oliver Stone’la konuşmanın bir domuzla konuşmaktan farksız olduğunu söylemiş. Ha, bir de artık oyunculuk yapmak istemediğini tekrarlamış. 1991’de de yönettiği ilk film ‘‘The Indian Runner’’ gösterime girdiğinde, ‘‘oynamak bir azap, film yapmaksa mutluluk’’ deyip durmuş. Ama yine de üç yıl sonra para sıkıntısı çektiği için De Palma’nın filmi ‘‘Carlito’s Way/Carlito'nu Yolu’’nda, ardından Tim Robbins’le dostluğu hatırına ve senaryoyu okuyunca ağladığı için ‘‘Dead Man Walking/Ölüm Yolunda’’da, daha sonra David Fincher’in filmi ‘‘The Game/Oyun’’da, Oliver Stone’un ‘‘U-Turn/ Kaybedenler’’ filminde ve Nick Cassavetes’in filmi (senaryosunu baba Cassavetes’in onu düşünerek yazmış olduğu) ‘‘She’s So Lovely/O Çok Sevimli’’de oyunculuk yeteneğini sergiledi. Son olarak da hayran olduğu Terrence Malick’in ‘‘İnce Kırmızı Hat’’tında.
Tutamadığı çenesi sayesinde dosttan çok düşman edindiği söylenen Sean Penn’in az sayıdaki dostlarını öğrendiğinizde, varsın gerisi düşman olsun diyesi geliyor insanın. İkinci filmi ‘‘Crossing Guard’’ı ithaf ettiği yazar Charles Bukowski’yle çok yakınmış; ünlü yazar ve oyuncu Sam Shepard’la da sık sık görüşürmüş. Bir ara, Bruce Springsteen’in fotoğrafçı kız kardeşi Pam Springsteen’le birlikte olmuş ve ünlü şarkıcının ‘‘Nebraska’’ albümündeki ‘‘Highway Patrolman’’ adlı şarkı ilk filmi ‘‘The Indian Runner’’a esin kaynağı olmuş. Eric Clapton’ın oğlunun ölümü onu ‘‘Crossing Guard’’ı yazmaya itmiş. Yedi yaşındaki kızının adı Dylan, dört yaşındaki oğlunun adıysa Hopper (‘‘Colors’’da birlikte oynadığı Dennis Hopper gibi). Projelerinden biri de William Saroyan’ın ‘‘The Time of Your Life’’ adlı eserinden uyarladığı ve Tom Waits’e besteletmek istediği bir müzikal. Sinema dünyasındaki dostlarına gelince: Cassavetes ailesi, Wim Wenders, Jack Nicholson, Christopher Walken ve Marlon Brando... Brando onun üçüncü filminin, bir Marquez uyarlaması olan ‘‘Başkan Babamızın Sonbaharı’’nın yıldızı olacakmış...
Robert De Niro ve Al Pacino’nun ‘‘kuşağının en yetenekli oyuncusu’’ dedikleri Sean Penn’in sinemadaki ilk rolü Harold Becker’in ‘‘Taps’’ (1981) filminde. Tiyatrodan gelen oyuncu, 1986’da James Foley’nin ‘‘At Close Range’’, 1989’da Brian De Palma’nın ‘‘Casualties of War’’ ve Neil Jordan’ın ‘‘We’re No Angels/Biz Melek Değiliz’’ filmlerinde rol aldı. Defalarca Oscar ve Altın Küre Ödüllerine aday gösterilen Penn, bu ödüllerin hiçbirini bugüne kadar alamadıysa da -stüdyo patronlarına hakaret mektupları yazarsa tabii ki alamaz-, ‘‘O Çok Sevimli’’ filmindeki oyunculuğu için Cannes’da, ‘‘Ölüm Yolunda’’ki oyunculuğu için de Berlin’de ödüllendirildi.