Güncelleme Tarihi:
Kadın Kokusu filmini seyrettiniz mi? O şahane filmi. Herkesin taş kesilip, pür dikkat izlediği o en baba sahnede, görme engelli Al Pacino, hiç tanımadığı bir kızla bir tango yapar. Ağzın açık kalır, nasıl yani olursun. Seni şaşırtan nokta: Birisi hem görmeyecek hem bu kadar mükemmel tango yapacak. Olamaz zannedersin. Bu işte bir yanlışlık var dersin. Alın size, Hikmet ile Dilber.
Karşımda dans ediyorlar. Bal gibi oluyor. Ve insanda öyle bir duygu oluşuyor ki, görseler n’olacak, görmeseler n’olacak diyor. Bir anda iki insan arasında olabilecek bütün ‘engellerin’ yok olduğuna tanık oluyorsunuz. Çünkü ortada acayip bir aşk var. Sadece aşk karın doyurmaz diyenlerdenseniz, merak etmeyin, onlarda bunun da çözümü var: İkisi de uzman masör. Tıbbi diyebileceğimiz türden. Herkesin bilemeyeceği, yapamayacağı uzmanlık masajlarında iddialılar. Baltalimanı Kemik Hastanesi’nin Rehabilitasyon ve Fizyoterapi ünitesinde profesyonel olarak bu işi yapıyorlar. Bel ve boyun fıtığı, meme kanseri gibi özel tedavi gerektiren hastalıklarda çok işe yarayan masaj örnekleri var. Öyküleri de ilginç. Bir zahmet okuyun, kendiniz keşfedin...
Görme kabiliyetini kaybetmek insanı ne kadar isyankar yapar?
- Çok isyankar yapar!
Nasıl kaybettiniz görme kabiliyetinizi?
- Spor kazası benimki. Judocuydum. İdmanda oldu. Gözlerime feci bir darbe aldım. Yaş 19. Antalya’da turnuvadayım. Ertesi gün de müsabakalarım var. Judoyu acayip seviyorum, 6 yıldır judo yapıyorum, Türkiye şampiyonalarına filan katılıyorum, ‘Sen gelecek vaat ediyorsun!’ diyorlar...
Eeee?
- E’si minderin kenarına sırt üstü yatmıştım, dinleniyorum. Biri yanlışlıkla ayak tabanlarıyla gözlerimin üzerine bastı. Olanca ağırlığıyla...
Nasıl olur?
- Olur işte! Judo, dağıtarak, tutarak, boğarak, kırarak, atarak yapılan bir spor. İnsanı savurmak, atmak, boğmak gibi teknikleri var. Bir arkadaş, başka bir arkadaşı fırlattı, o da ayaklarıyla benim gözlerime basmak zorunda kaldı!
Ne oldu peki?
- O anda hiçbir şey olmadı. Müthiş bir ağrı ama görmemde bir şey yok. Mosmor oldu gözlerim.
Ne hissettiniz?
- Hay aksi filan dedim. Ama bu yüzden iki gözümden olacağım aklıma bile gelmedi. Zaten gözünü hemen o anda kaybetmiyorsun. Bir zaman sonra katarakt iniyor...
Çaresi yok muydu?
- Belki vardı. Ben Zonguldaklıyım. Acele karar verdim, hiç araştırmadım, gittim Zonguldak’ta ameliyat oldum. Daha iyi bir yerde olabilirdim. Ameliyat başarısız olunca, görmem gitti.
Anne- baba ne işi yapıyor?
- Babam Türkiye Taşkömürleri İşletmesi’nden emekli, ilkokul mezunu. Annem ise hiç okumamış. Doğu Karadeniz’den Zonguldak’a işçi olarak gidip yerleşmişler. Dört çocuğuz. Kimse böyle bir şey yaşayacağımı aklının ucundan bile geçirmiyor.
Ne zaman bir çaresi olmadığını içinize sindirdiniz?
- Diğer gözümü de kaybedince! Sol gözümde görme vardı, seneler içinde o da gitti. Ben gören adam, birdenbire görmez adam oldum. Her şey simsiyah...
Keşke doğuştan görme özürlü olsaydım dediğiniz oldu mu? Belki o daha az koyardı insana...
- Hayır, aksine bir zamanlar görme yeteneğim olduğu için memnunum. Ben sadece araba kavramının ne olduğunu değil Opel Astra’yı, Renault’yu, BMW’yi Mercedes’i biliyorum. Renkleri biliyorum. Şekilleri anlattığınız zaman kafamda oluşturabiliyorum.
Peki insanın bildiği bir şeyden yoksun kalması daha boktan bir şey değil mi?
- O da var tabii. İlk zamanlar kendimi nasıl kötü hissettiğimi size anlatamam. Allah düşmanıma vermesin. Her şeyi görüyorsun, bir sabah uyanıyorsun, hiçbir şey yok. Tarif etmesi, anlatması imkansız. Ben ölmek istedim. O kadar umutsuzdum. Bitmişti benim için hayat. Berbat, çökmüş bir heriftim. Ailem beni Körler Vakfı’na rehabilitasyona götürdü. Onları kırmayayım adına geldim. Ama nasıl aksiyim, nasıl gerginim, nasıl öfkeliyim. Öfkem herkese, her şeye. İşte o gün, rahabilitasyon merkezine gittiğim ilk gün, bir mucize gerçekleşti: Ben Dilber’le tanıştım. Hayatımın aşkıyla. Önce sesiyle, sonra kendisiyle...
Dilber: Birilerine ‘Lavabo ne tarafta?’ diye soruyordu. Ben atladım, en sempatik halimle ‘Şöyle yürüyün, böyle yürüyün’ diye bir güzel tarif ettim. Bu hiç konuşmadı. ‘Suratsızın teki n’olacak!’ dedim. Dediler ki: ‘Duymasın böyle dediğini, gözlerini kaybetmeyi kaldıramıyor, şu an çok sinirli.’
Dilber’le tanışmak sizi nasıl etkiledi?
- Günden güne o benim varlık sebebim haline geldi. Bir şekilde her gün karşılaşmaya çalışıyorum, dolaşalım mı diye soruyorum. Sonra bir gün çıkma teklif ettim. Bir buçuk ay sonra da ‘Benimle evlenir misin?’ dedim.
Tepkisi ne oldu?
- Dilber cinstir. Kimselere benzemez. Kızdı: ‘Sen benimle dalga mı geçiyorsun?’ dedi.
Dilber: İnsan bir buçuk ayda evlenir mi? ‘Seni tanımam lazım’ dedim. Ben öyle çabuk teslim olmam. 1 sene sonra sözlendik. 2 sene sonra da evlendik.
Vayyy ağırdan satmışsınız kendinizi?
- Tabii ki öyle.
Sizin doğuştan görme özürlülerle farkınız tam olarak ne?
- Benim hafızamda her şey var. Yani siz bir şey anlatırken, kavramlar şekle bürünmekte zorlanmıyor beynimde. Çünkü eski görüntüler arşivimde pek çok şey var. Bir görme engelliye renkleri anlatamazsınız, ama benim zihnimde bütün renkler var. Ben kareli ne demek biliyorum. Anlatabiliyor muyum?
Sizin hiç görme umudunuz yok mu?
- Yok maalesef.
Sol gözünüz neden gitmişti?
- O darbenin etkisiyle göz tansiyonu oluştu. Bir yere kadar dayanabildi, sonra o da su koyverdi.
Görme kabiliyetinizi yitirince, başka duyularınızda gelişme oldu mu?
- Yok hayır. Çok iyi duyduğum söylenemez mesela. Dilber muhteşemdir o konuda. İkimizin de kulağı o.
Dilber: Ben Hikmet’ten daha eski bir görmez olduğum için benim kulaklarım çok iyi duyuyor. Burnum da iyi koku alıyor.
Rüyalarınızı nasıl görüyorsunuz?
- Eskiden nasılsa öyle. Tıpkı sizinki gibi! Bundan çok da keyif alıyorum. En azından rüyalarımda eskisi gibi görebiliyorum...
Yüzünüzün nasıl değiştiğini biliyor musunuz? Ellerinizle dokunarak nasıl yaşlandığınızı hissediyor musunuz?
- Evet. Gözlerimi kaybetmek bende çok sıkıntı yarattı. Hızlı bir şekilde yaşlandığımı düşünüyorum. Allah’tan Dilo’yla tanıştım da bu süreç yavaşladı!
Bu kaza olmasa sizi olimpiyatlarda görebilir miydik?
- Neden olmasın? Yeteneksiz değildim. İyi judocuydum. Çalışarak her şey olabilir.
Judoyu görme özürlü biri olarak devam ettirmeyi düşündünüz mü?
- Düşünmedim. Ettirdim! Özürlüler Olimpiyatları’na ve Dünya Judo Şampiyonası’na katılabilmek için tam 2.5 yıl gece gündüz çalıştım. Geçen sene ağustos ayında Kanada’da olacaktı...
Ve...
- Malzemeleri yurtdışından getirttim. Kamplara çağırdılar, gittim. Pasaportumu hazırladım. Bir heyecan, bir heyecan. Kanada’ya gitmemize üç gün kala, ‘İptal oldu arkadaşlar! Türkiye olarak biz katılmıyoruz’ dediler. Gerekçe de söylemediler. Üzüldüm tabii. Çünkü iddialıydım.
Ayıptır sorması görme kabiliyeti olmayan biri nasıl judo yapabilir?
- Niye yapamasın? Karşınızdakini tutuyorsunuz...
Ama görmüyorsunuz...
- Görsen de tutarak judo yapacaksın, görmesen de...
İyi de neresinden tuttuğunu nasıl göreceksin?
- Dert ettiğiniz şeye bak! Yakasından tutuyorsun. Buna uygun elbiseler var. Tutup kendine çekiyorsun. Çeşitli teknikler var. Yalnız karşınızdakinin de görme özürlü olması lazım. Gerçi ben görenlerle de judo yapıyordum...
İYİ Kİ TANGO ÖĞRENMİŞİZ GÖSTERİLERİMİZ BİLE OLDU
Tango öğrenmeye nasıl ve ne zaman karar verdiniz? Kesin Dilber’in etkisi var değil mi?
Dilber: Hayır. Tamamen Hikmet’in fikri. Ben onun zorlamasıyla öğrendim.
Hikmet: 4 yıl önce Sertan ve Saime Bozkurt kardeşlerle tanıştık. Bizim Körler Rehabilitasyon Merkezi’ne geldiler, gönüllü olarak tango öğretmek istediler. Ben dans etmeyi seviyorum. Judoyu da dans olarak düşünmüşümdür hep. Başladım onlarla çalışmaya.
Dilber: Ben hiç oralı değilim. Dansla aram yok. Göbek atmasını bile bilmem. Fakat Hikmet baskı yaptı bana: ‘Hadi Dilberciğim ne olur gel dans edelim.’ Öyle başladım. İyi ki de başlamışım. Pek çok yerde gösterimiz oldu...
Tango iki kişiyle yapılır. Ve müthiş bir uyumun sonucudur. Sizin bütün dünyaya göstermek istediğiniz bu mu?
- Belki de. Bir de tabii görmeyenlerin de bir çok şeyi yapabileceğini göstermek...
AĞACA TOSLAYIP GÜLMEYE BAŞLAYINCA AŞIK OLDUĞUMU ANLADIM
Eşiniz sizin için ne anlam ifade eden bir hediyeydi?
- Hayata yeniden başlamak... Ben Dilber’le ikinci hayatımı yaşıyorum.
Bir umudunuz var mıydı: ‘Bir kadın çıkar karşıma, ben aşık olurum...’
- Gözlerim görmezken mi? Size anlatamayacağım kadar depresyondaydım. Aşk benim mi başıma gelecekti?
Gözleriniz görürken aşık olmuş muydunuz?
- Flörtlerim olmuştu ama aşk demeyelim... İlk aşkım Dilber.
Eşinizin ismi de ilginç. Ayşe, Fatma değil, Dilber. Pek cilveli bir isim!
- Evet öyle, kendisi de öyledir. Benim için biriciktir...
Nesine vuruldunuz?
- Tarifi zor. Yeryüzünde bana en yakın insan o. Sesini duyduğum anda biliyordum. Ben hayat boyu Dilber’i bekliyordum. Gelmişti! Onunla birlikte hayata bakışım da değişti. Ben gözlerimi ilk kaybettiğimde yanlışlıkla ağaçlara, direklere çarptığım zaman inanılmaz öfkeleniyordum. Onları söküp atasım geliyordu. Dilber’le tanıştıktan sonra bir gün yağmurda yürüyoruz, ikimiz birden bir ağaca tosladık ve kahkahalarla gülmeye başladık. Kendime hayret ettim. O eski agresif adam gitmiş, yerine bambaşka biri gelmişti...