Ezgi BAŞARAN
Oluşturulma Tarihi: Mart 26, 2006 00:00
Çağdaş sanatın ölçülebilir bir şey olmadığını düşünüyor, ödüllere filan inanmıyor olabilirsiniz. Bir noktaya kadar haklı olabilirsiniz de ama iş MoMA’ya (Museum of Modern Art) gelince durum değişir. Çünkü New York’taki MoMA bir müze olmanın ötesinde, bir ikon çağdaş sanatta. İşletmesiyle, programlarıyla, sergileriyle, muhteşem koleksiyonuyla, şafak sökmeden önünde oluşan ziyaretçi sırasıyla orası başka bir yer. Orada sergi açmak mı?
İşte o kimsenin pek de burun kıvırabileceği, "Aman canım ne var yani" diyebileceği bir şey değil. Kutluğ Ataman’ı biliyorsunuz. Hani İngiltere’de Turner Prize’a aday olmuş, en son işlerinden 40 ekranlık devasa Küba adlı enstalasyonu ABD’nin en saygın sanat ödüllerinden Carnegie’yi almış, Oniki adlı işi Tate Britain’i kasıp kavurmuş, İki Genç Kızın Romanı adlı filmiyle Altın Portakal’da En İyi Yönetmen seçilmişti. Şimdi MoMA’da biri solo biri de karma iki sergide işleri gösteriliyor. Solo sergisi MoMA’nın Media Room denilen galerisinde. Orada tek bir enstalasyon sergileniyor, ismi 99 Ad (99 Names). Karma sergi ise İranlı bir küratör tarafından hazırlandı. Without Boundary (Sınırlar tanımayan) isimli bu sergide de üç filmi gösteriliyor. Kutluğ Ataman’la yurtdışında isim yapmanın ne demek olduğunu, MoMA’nın kendisi için anlamını ve Batı’nın İslam ülkelerinden gelen çağdaş sanatçılara bakışını konuştuk.
Allah’ın 99 adından mı esinlendiniz bu işi yaparken?
- Evet fakat bu iş nerede gösterilirse oraya göre bir anlam kazanıyor. Ben bunu ilk Danimarka’da, eskiden bir kilise olan Nikolaj Müzesi’nde göstermiştim. Çok daha büyük beş ekrandan oluşuyordu. Kendinden geçen bir insanı anlatıyor. İlk olarak çok içine kapalı bir meditasyon hali görüyoruz adamda. İleri geri sallanıyor. Sallanma hızlandıkça bağırıyor ve yumrukluyor. Tam bir zikir durumu. Daha sonra ilk ekran yukarı doğru uçmaya başlıyor. En son ekran da uçarak gidip kilisenin duvarına çarpıyor. Yani havada uçan 5 tane ekrandan oluşuyor. Çok gürültülü de bir iş. O yüzden bulunduğu her mekana hükmediyor. Karma sergilerde göstermiyorum. Diğer her şeyi bastırıyor ve sabote ediyor çünkü. MoMA’da da tamamıyla izole bir odada, tek başına gösteriliyor. Bir heykel gibi.
Dinle ilgili bir enstalasyon denilebilir mi?
- Dememeliyiz çünkü bence insanlık hallerini anlatan bir enstalasyon. İnsanın içine kapanıklığını kendisini döverek, redderek kurtulmasının, oradan yükselmesinin hikayesini anlatıyor. Yoksa kitabın bir videosu değil kesinlikle.
Sizin dinle ilişkiniz nedir?
- Ben organize dinleri çok takip etmiyorum açıkçası. Ama herkesin içinde olduğu kadar benim de içimde var dini duygular. Bunu da reddetmiyorum. Ateist olduğumu da söyleyemem. Bir inancım var.
Yurtdışında isim yapmış sanatçı ve yazarlarla ilgili "Bir formül buldular, onu uyguluyorlar, o yüzden tutunuyorlar" diye bir inanış gelişti.
- Uzun süre içine kapalı yaşamış toplumlarda böyle fikirler üretiliyor. Mesela Franco döneminden sonra İspanyol sanatçılar da bu gibi eleştirilerden çok çekti. Feodalliğin çok güçlü olduğu toplumlar birden postmodernizmle karşı karşıya gelince bu türden reaksiyonlar ortaya çıkıyor. Hem böyle bir formül varsa bu 70 milyonluk ülkede sadece 3-5 kişide mi tutuyor!
ORHAN PAMUK DURUMU İŞTE
Size de geliyor mu böyle eleştiriler?
- İstanbul Bienali’nde bir panele katılmıştım. Bir kadın kalktı, Kutluğ Ataman’ın yurtdışında bir isim olmasının nedeni olarak, Türkiye’nin bilinen sorunlarını onlara anlatıyor olmasını görüyorum dedi, oturdu. Orhan Pamuk durumu işte. Adam onca kitap yazdı olmadı, iki tane laf etti, isim oldu. Fikir bu! Sonuçta meğersem o kadıncağız benim işlerimi bilmiyormuş. Beni başkasıyla karıştırmış, sonra geldi ve şöyle dedi: "Kusura bakmayın sizin hakkınızda öyle konuştum ama ben yıllarca Paris’te resim yaptım, meşhur olamadım, içimde bir kızgınlık var. Ondandır." Zaten benim başıma ne geldiyse heykeltıraşlar ve ressamlardan geliyor. Hakkımda bir sürü dedikodu çıkarıyorlar. Beni sevemediler bir türlü.
Batı’daki çağdaş sanatta son dönemde garip bir oryantal bakış açısı gelişti. Özellikle İslam ülkelerinden sanatçıları, sadece o ülkelerden oldukları için çağırıyorlar. Öteki neymiş görelim diye.
- Kesinlikle katılıyorum. Ve bence çok tehlikeli bir şey, özellikle buradaki sanatçılar için. Çünkü Batı’nın bu türden beklentilerine cevap verildiği vakit, belki bir yerlerde kabul görüyorsunuz, kariyerinizde bir atlama sağlıyorsunuz ama o kadar kısa vadeli bir ilerleme ki. Ben bunu duvarlardaki güvercinliklere benzetiyorum. Bir duvarı kırıp geçeceğini zannediyorsun ama kendini bir güvercinlikte buluyorsun. Hem sıkışıyorsun hem de duvarı delip geçemiyorsun. Bizim çağdaş sanatımızın Batı’yla dansı bu tehlikeli çizgilerde gidip geliyor. Geçenlerde British Museum’dan İslam başlıklı bir sergide yer almam istendi. Ben bunu reddettim. Niye ben çağrılıyorum? Benim işlerimin İslam’la ne alakası var? Ama belli şablonlar var. İşte Türk sanatçı, İslam ülkesinden geliyor. British Museum’da sergi yaptım, demek hoş ve prestijli olabilirdi ama bu tuzaklara düşmemek lazım.
Sizin MoMA’yla ilişkiniz nedir?
- MoMA’nın daimi koleksiyonunda benim Ruhuma Asla filmim var. Müzede şu andaki sergimin ve başka bir işimin olduğu karma serginin küratörü İranlı ve bu bakış açısını kırmayı amaçlıyor. "İslam ülkelerinde dünyaya sırf din gözlüğüyle bakmıyorlar. O ülkelerdeki sanat pratiği de aynı sizin, Batı’nın sanat pratiği gibi" demeye çalışıyor. Fakat Batı’nın bu bakışını değiştirmek için örneğin bizim devletimizin kültür politikaları da hiç yardımcı olmuyor. Bence Londra’daki Türkler sergisi böyleydi. Devlet yurtdışına ne zaman bir sergi götürse Topkapı Sarayı’nın koleksiyonundan seçiyor. Muhteşem Süleyman sergisi falan filan. Tüm bunlar ülkeyi egzotikleştirme durumunu güçlendiriyor. Bugüne ait bir sergi götürmüyor devlet çünkü zaten bugünüyle yüzleşmekten korkuyor, haşır neşir olmayayım diyor. Çünkü bugün hassas ve karmaşık.
MoMA’da solo sergi açmak ne demek?
- Önemli değil, normaldir desem yalan söylemiş olurum. Orada bir solo sergi yapmak beraberinde bir geçerliliği ve kabul görmüşlüğü getiriyor. Ben profesyonel bir sanatçıyım. İşlerimi satarak para kazanıyorum. Böyle şeyler işlerimin satılmasını kolaylaştırıyor, fiyatını da yükseltiyor elbette.
MİLLETİN EVİNDE ENSTALASYONLARIM UÇUŞSUN DEMİYORUM AMA...
Beni tanıyanlar tarafından sevildiğimi hissediyorum. Ama tanınmıyorum bu ülkede işin açıkçası. Bunu bir harika çocuk ağzıyla söylemek istemiyorum ama neresinden bakarsanız bakın ben Türkiye’deki sayılı sanatçılardan biriyim. Kimse beni ne devlet sanatçısı yapıyor ne de sergime katkıda bulunuyor. Dünyanın en önemli müzelerinin koleksiyonunda işlerim var. Türkiye’de sadece bir koleksiyoncuda küçük bir işim var. Türkiye’deki hiçbir müzede yok. Milletin evinde enstalasyonlarım uçuşsun gibi bir egom yok ama insan istiyor ki öldükten sonra bu coğrafyada bir şeyler kalsın. Gençken ilgilenmezdim bunlarla. Ama yaşlanınca umursuyorsun. Şimdi kafama takıp sinirlenmeye başladım.