Oluşturulma Tarihi: Temmuz 09, 2005 00:00
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın Güneş Vadisi toplantısına gelip gelmemesi konusunda ilginç bir tartışma yaşanıyor.Bir tarafta Erdoğan’ın çok sık seyahat ettiği eleştirileri var.Bir başka tarafta bu toplantının bahane olduğu, asıl amacının kızı ve damadını görmek olduğu iddiaları var.Ama asıl ilginç tartışma bu konular etrafında geçmiyor.* * *Karar tartışmasının en kritik anında, geziye karşı çıkanlardan biri çok önemli bir iddia ortaya atıyor:‘O toplantıya katılmanız politik açıdan fevkalade yanlış. Çünkü bütün Amerika biliyor ki, o toplantılara kadınlar ve zenciler kabul edilmiyor. Oraya gitmek bir tür Ku Klux Klan toplantısına gitmek gibidir.’Yani ‘Kendini Türkiye’nin zencisi olarak kabul eden bir siyasetçinin oraya gitmesi yanlıştır’ demeye getiriyor.Tabii bu iddia tam bir şok etkisi yaratıyor. Yaratıyor ama bunun gerçekle ilgisi yok. Başbakan gitmeye karar veriyor.Bu iddia daha ilk gün toplantının kapısında iftiraya dönüşüyor.Çünkü Başbakan kapının girişinde ünlü siyah aktör Morgan Freeman’la karşılaşıyor.İçerde kendisini dinleyenlerin üçte birinden çoğu kadın.Ayrıca neredeyse bütün konuklar eşleri ve çocuklarıyla oraya geliyor.Emine Erdoğan da ilk sırada oturuyor.Bunun bir kanıtını da ben getiriyorum.Freeman’la fotoğraf çektiriyorum.Erdoğan en sıcak görüşmelerinden birini Sony şirketinin yeni CEO’su Howard Stringer ile yapıyor.Stringer, Sony’nin Japon olmayan ilk yöneticisi.Ailesi hálá Londra’da oturuyor.O ise Tokyo, New York, Los Angeles ve Londra arasında durmadan dolaşıyor.Stringer, Başbakan’a ‘Ben gençliğimden bu yana Türkiye’nin yanındayım. Bu sabah konuşmanızı dinlediğimden beri sizin de yanınızdayım’ diyor.Türkiye ile ilgisi ise 1970’li yıllara dayanıyor. O zamanlar bir 68’li olarak Türkiye’de epey dolaşmış. ‘Orada aç kaldım. Türkler beni doyurdu’ diyor.* * *Medya imparatoru Murdoch’la ise daha az iş, daha çok dünya siyaseti konuşuluyor.Başbakan yabancı sermayenin Türk medyasına girmesini istiyor.Ama televizyon sahipliğine getirilen yüzde 25’lik sınırlama ile bunu yapmasının mümkün olmadığını da biliyor.Bakalım bu konuda Cumhurbaşkanı’nın ve Anayasa Mahkemesi’nin engellerini aşabilecek mi?Biraz Sun Valley’in öteki konuşmalarına değineyim.Perşembe sabahı saat 06.00’da, Nike firmasının CEO’su Philip H. Knight’in konuşması vardı.Knight, Nike’ın önümüzdeki 10 yıl vizyonunu açıkladı.Önce futbol malzemesi alanında Adidas’ı geçtiklerini söyledi.Sonra da ayakkabı üretiminde, ‘ısmarlama’ dönemine geçtiklerini belirtti.Bundan böyle isteyen bir Nike mağazasına gidip ayak ölçüsünü verecekmiş. Sonra istediği renkleri, istediği biçimi, teknik özellikleri anlatacakmış.Yani bir anlamda kendi ayakkabısını kendi imal edecekmiş.Alınan bilgiler anında Çin’e iletilecekmiş.Sipariş en geç bir hafta içinde müşteriye teslim edilecekmiş.İlk mağaza New York’ta açılmış. Önümüzdeki 10 yılda dünyanın her yerinde bu mağazalardan çok sayıda açılacakmış.Bunun yaratacağı yeni ekonomiyi düşünebiliyor musunuz.Nike’ın yıllık ayakkabı cirosu 14 milyar dolarmış. Bunun tamamı Çin’de yapılıyormuş.Bunların bir haftada teslimi için kaç jumbo uçak gerekecek. DHL ve Fedex gibi taşıma şirketlerine ne iş çıkacak.İşte size küresel ekonominin yeni bir gerçeği daha...* * *Biraz da Amerika’dan
haberler vereyim.Amerika’nın iki büyük
magazin dergisi ‘People’ ve ‘US Weekly’nin ortak kapak konusu Jennifer Aniston ve Brad Pitt’ti.Daha doğrusu asıl konu Jennifer Aniston’du diyebiliriz.Dergilerin kapağında şu yazı vardı:‘Jen’in intikamı: Aniston yeniden gülüyor.’Brad Pitt’ten ayrıldıktan sonra çok üzüldüğü, çok mutsuz olduğu yazılıyordu.Friends dizisinin sevimli kadını, şimdi son zamanların yükselen aktörü Vince Vaughn’la birlikteymiş. Zaten iki dergide de onunla sarmaş dolaş fotoğrafları vardı.Gerçekten mutlu görünüyordu.Ben de iyi bir Jennifer Aniston hayranıyım. Anlayacağınız onun mutluluğu benim de mutluluğum oldu.Brad Pitt de oyunculuğunu çok beğendiğim bir aktördür. Ama Angelina Jolie için Aniston’ı terk etmesi ona pahalıya patlayabilir gibi bir hisse kapıldım.Amerikan halkı bu konularda çok muhafazakár.* * *Güneş Vadisi notlarımı, Başbakan uçağında yapılan küçük bir devrimle bitireyim.15 yıla yakındır başbakanlarla uçak seyahati yapıyorum.Uçakta ilk defa suşi servisi yapıldığına tanık oldum.Sun Valley’den San Francisco’ya uçarken, öğle yemeği mönüsünde iki
yemek vardı.Pizza ve suşi...Ama küçük bir ayrıntıyı daha aktarayım.Ankara-Şikago uçuşunda da Karadeniz pidesi mönüye dahildi.Yani uçakta küresel bir mönümüz vardı.
button