Güncelleme Tarihi:
"Sadece Arkadaşız" oyunuyla tiyatroya transfer olan Deniz Akkaya, ilk sahne deneyiminde yaşadığı stres yüzünden, her gün 20-30 tane çikolata ve üç-dört tane tantuni yediğini açıkladı. Strese rağmen sahnede mutlu olduğunu belirten Akkaya, "Hayatlarını, paralarını, kariyerlerini kadınların peşinde kaybediyorlar ya erkekler, işte bu heyecanımı bir erkeğin sevişmeyi en çok istediği kadınla sevişmesiyle kıyaslıyorum" diyor.
Onur Şenay’ın kurduğu Tiyatro Şenay, "Sadece Arkadaşız" adlı yeni oyunuyla seyircinin karşısına çıkmaya başladı. Levent Can, Murat Şenol ve Onur Şenay’ın yanı sıra kadroda yer alan eski manken Deniz Akkaya, oyundaki heyecanını şu sözlerle anlatıyor: "Hayatlarını, paralarını, kariyerlerini kadınların peşinde kaybediyorlar ya erkekler, işte
Onur Bey öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?Onur Şenay: 1992 yılından beri Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda oynuyorum. Şimdiye kadar birçok oyununda başrol oynadım. Bunun dışında sinema filmi, dizi ve reklam filmlerinde de yer aldım. Geçen yıl da kendi tiyatromu, Tiyatro Şenay’ı kurmaya karar verdim. Tiyatro sahibi olmak riskli bir iş. Sahne kısmını biliyorum. Ama işin ticari kısmı yani bir tiyatroyu her şeyiyle çekip çevirmek kolay bir iş değil. Ama kararlıyım Tiyatro Şenay’ı ayakta tutacağız, her sezon daha iyisi için çalışacağız.
Şu anda "Sadece Arkadaşız" adlı oyunla seyircinin karşısına çıkıyorsunuz değil mi?
- O. Ş.: Evet... Ancak önümüzdeki sezona iki farklı oyunla başlamayı düşünüyoruz.
Deniz Hanım sizin "Tiyatro Şenay"la yollarınız nasıl kesişti?
- Deniz Akkaya: Ben Onur’u daha önceden de tanıyordum ama uzun zamandır kendisini görmüyordum. Tiyatroda bir araya gelmemiz tamamen tesadüf oldu. Ortak tanıdıklarımızın ofisinde karşılaştık. Sonra da Onur bana bu oyunu teklif etti.
Peki, bu teklife sıcak bakmanıza etken olan faktör neydi?
- D. A.: Onur bana "Hemen gel sahneye çık" demedi. Önce denedik. Bu da bana mantıklı geldi. Evde okuma provalarına başladık. İlk başlarda çok heyecanlandım. Hálá da heyecanım geçmiş değil. Ama işe büyük keyif alarak başladım. Provalarda çok kötü günler geçirdim. Çok stresli bir dönemdi.
İlk oyununuzu yakın dostlarınıza oynadınız değil mi?
- D. A.: Evet... Sesimi yönetmek için ses dersi alıyorum. O gün de şan hocamı çağırdım. 232 koltuğun neredeyse 200’ü doluydu ve benim orada sadece iki arkadaşım vardı. Birileri seyretsin diye üç ay çalışıyorsunuz ama o gün geldiğinde kendinizi teşhir etmekten sakınıyorsunuz. Fakat o gün o kadar güzel geçti ki bir sonraki oyuna da herkes gelsin istedim. Bu işe ilk kez adım atan bir oyuncunun neler yaptığını görsünler istedim.
ÖN YARGILI OLSALAR BENİ DIŞLARLARDI
Onur Bey, özellikle tekrar ettiğiniz bir şey var ki bu da sadece tiyatronun ön planda olması... Peki, Deniz Akkaya’nın her attığı adım olay olurken, nasıl böyle bir riski göze alabildiniz?
Deniz Hanım, oyunun ilk gösteriminde gazetecileri kovduğunuza dair haberler çıktı...
- D. A.: Öncelikle ben kimseyi kovmadım. Oyunun ilk bölümünde biz tuzluk gibi dizilmişken, Özdemir bize yaptığımız iyi ve kötü şeyleri anlatıyordu. Adrenalin kulaklarımızdan fışkırmak üzere, suratım da heyecandan kıpkırmızı olmuşken, "Merhaba, röportaj yapabilir miyiz" diye içeri iki tane muhabir girdi. Ben de "Oyunu bitirin sonra yaparız" dedim. "Yok bizim acelemiz var" falan dediler. Bir kere gazetecilerin bu davranışı tiyatroya saygısızlık. Ayıp, denilen bir şey var. Sen nasıl ’İşim var, röportajı hemen yapalım’ dersin. Orada başka oyuncular olsaydı, "Biz hiçbir zaman kulisimizde böyle terbiyesizlik görmedik. Bu olayın sebebi sizsiniz" de diyebilirlerdi. Tiyatro aile olmadan yapılabilecek bir şey değil. Onur, beni iki gece dışarı çıkardı 33 yaşına kadar başına gelmediği bir sürü saçmalıkla yüzleşti. Eğer Onur ve arkadaşları önyargıyla yaklaşsalardı şimdiye kadar yaşanan olaylara bakıp beni çoktan dışlayabilirlerdi.
Peki, en büyük desteği kimden aldınız?
- D. A.: Bireysel başarıların olduğu işlerde sonuca kolay ulaşılan yöntemler varsa bazı insanlar bunları paylaşmaktan çekinir. Hele ki aynı işi yapıyorsan. Ama burada herkes bana yardımcı oldu. Sahneye çıktıktan sonra senin ne kadar iyi olduğun değil, karşındakinin ne kadar iyi olduğu önemlidir. Çünkü sen de sahnede karşındakinden aldığın enerjiye göre şekillenirsin. Akıllı insan yardım eder aptal insan ise "Hep bana, hep bana" der. Gerçi tartıştığımız anlar oldu. Özdemir’le bile tartıştım.
Kafanıza cetvelle vurduğunu da söylemiştiniz...
- D. A.: Ben onu espri olsun diye söyledim ama o cetvelden daha ağır cümleler etti. Özdemir çok kibar ve kibarlıkla ezen bir insandır. Ki bu da en acısıdır. Ben Özdemir’in bizi oyun gününe kadar motive ettiğini görmedim ama oyun gününde de ondan iyisi yoktu.
Peki, arkadaşlarınızın karşısında verdiğiniz ilk sınav size ne hissettirdi?
- D.A: Sahnedeyken onların kahkahasını ayırabildim. Cengiz (Abazoğlu), beni izlerken ağlamış. Onlar bana güvendi ve ben de oyunumu en iyi şekilde oynamaya çalışarak onlara hediye verdim. Sahne o kadar farklı bir yer ki, oynarken içinizden seyircinin gülmesi için yalvarıyorsunuz. O anda tanıdık iki-üç kahkaha duyduğun zaman senden mutlusu yok. Hayatlarını, paralarını, kariyerlerini kadınların peşinde kaybediyorlar ya erkekler... İşte ben de sahne heyecanını bir erkeğin sevişmeyi en çok istediği kadınla sevişmesiyle kıyaslıyorum. O kadar keyifli bir iş.
Seyirci hep bana gelsin isterim
Seyircinin sadece sizi görmek için oyuna geldiğini düşünmek sizi rahatsız eder mi?
- Böyle bir şey olsa ne isterim ki daha Allah’tan... 60-70 oyun oynasam zaten hep bana gelsinler isterim. Özel bir seyirci kitlesi yaratmak, onların sadece beni görmeye gelmeleri gurur verici bir durum olurdu.
Her yaptığınız işte hem olumlu hem olumsuz eleştiriler aldınız. Hatta ağır bir dilde eleştirildiğiniz anlar da oldu...
- Bir de tiyatro diğer yapılan işlere benzemez. Tiyatroda eleştiren adama cevap veremezsin. Çünkü boş eleştirmez. Tiyatro eleştirmenleri, sinema veya televizyon eleştirmenlerinden çok daha farklılar. Çünkü ön yargıyla yaklaşmıyorlar. Ali Abi, bizden habersiz Afife Jale Ödülleri jürisinden birilerini getirmiş. O jüriden biri bana gelip, "Sizi çok beğendim, tebrik ederim" dedi. Herkes elini vicdanına koysun. Beğense de bunu söylemeyen o kadar çok televizyon, sinema eleştirmeniyle karşılaştım ki, saymakla bitmez.
Günde 30 tane çikolata yedim
- Deniz Hanım birçok başarılı projede yer aldınız ama sanırım hiç bu kadar zorlanmamıştınız. Çünkü tiyatroya başladığınız dönemde mide kanaması geçirdiniz.
Mide kanaması geçirdiğim dönem en yoğun olduğumuz günlerdi. Çok uykusuz kaldım. Zaman kısıtlı olduğu için kötü besleniyordum. Hatta buna beslenme değil de ’tıkıştırma’ diyebilir. Stres, kötü beslenme ve uykusuzluk bir araya gelince sürekli şekeriniz düşüyor. Her akşam neredeyse 20-30 tane çikolata yiyordum. Arka arkaya 3-4 tane tantuni
- Peki, kendinize olan inancınızda gelgitler yaşadığınız dönemde sizi kim motive etti?
Dışarıdan hiç bir kişi, hiçbir etki beni motive edemezdi ki! Çünkü kimse benim ne yaptığımı görmüyordu. Bu durumda ailem bile bana destek olamazdı. Beni çok sevdikleri için yaptığım iş hakkında objektif fikirler öne süremezlerdi. Beni asıl motive eden arkadaşlarımın görüşleri oldu. Ben bu işe para kazanmak için girmedim. Şöhretse zaten ihtiyacım yok. Çok büyük sükse yapabileceğim, aynı zamanda çokta para kazanacağım çok ayrı mecralar var. Çok hoş bir davranış diye sırtımı sıvazlayanlar oldu ama benim için gerçekten önemli değildi.