Heyecan Başaran diye bir yıldız vardı

Güncelleme Tarihi:

Heyecan Başaran diye bir yıldız vardı
Oluşturulma Tarihi: Ocak 10, 2004 01:51

Ortalığı kasıp kavuruyordunuz, inanılmaz başarılıydınız. Tiyatro bir tutkuydu sizin için. Neden bıraktınız?

- Tiyatro benim değil, babamın tutkusuydu. O istediği için sahneye çıktım. Hem de 6 yaşında. Fındık faresi kadar küçüktüm, kendimi sahnede buldum. Yıllarca devam ettim. O istedi konservatuvara gittim. Hem alaylıyım, hem okullu.

Ama babamın aşkıydı tiyatro. Ben onun hayatını yaşadım. Onun istediklerini yaptım. Sadece ‘‘Aferin kizim!’’ desin diye. Giritliydi benim babam. Atina'da filan eğitim almış. O yüzden Rumlar gibi konuşurdu. Allah için medeni adamdı, çok yakışıklı, kültürlüydü. Ama onun beni yapayalnız bırakması beni perişan etti. Tiyatrodan nefret ettim. Devam etmek için bir sebebim kalmamıştı. Ölene de kızar insan! Niye öldün diye. O kadar sarsıldım ki, tiyatroyu bıraktım...

Olay nerede geçiyor?

- Önce Ankara'da. Annem, babamın ikinci evliliği. Babam diyor ki, ‘‘O kadar heyecanlıyım ki, bu doğacak çocuğun adı Heyecan olsun.’’ Ve ben dünyaya geliyorum...

6 yaşında çıktım sahneye

Ayıp olmazsa, yılı sorabilir miyim?

- Ne ayıbı! 1927'de doğdum. Babam, Dışişleri’ne tercümeler yapıyordu ve radyoda çalışıyordu. Tiyatroya da oldum olası meraklı. İlk eşinden olan abimin ressam olmasını istiyordu, o gitti kaymakam oldu. İlla biri sanatla uğraşacak ya, sanırım kendine kurban beni seçti. Ufacığım daha, Halkevi'ne götürürdü. Gelip geçen yanağımdan makas alıyor, ben de sinir oluyorum. İlk kez tiyatroyu orada gördüm, a sen ne sampatik kızsın, dendi. Apar topar sahneye çıkarıldım. Aslı'yla Kerem Opereti oynanıyor...

Yıl kaç?

- Sen de bu yıllara taktın! Artık hesap edeceksin. 6 yaşındaydım, o zamanlar. Yani 33'ler filan. Sonra, bana rol vermeye başladılar. Babam, iflah olmaz bir aventür. Gitti, Ankaragücü Temsil Kolu'na ‘‘Anfinizi bize ödünç verebilir misiniz’’ dedi, ‘‘Biz burada piyes oynayacağız.’’ Annem ‘‘Delirdin galiba, bu çocuğu niye sürekli sahneye çıkarıyorsun’’ diyor. O da, ‘‘Bu çok kıymetli bir kız, üstelik çok yetenekli’’ diyor. Ateşler içinde bile olsam battaniyelere sarıp beni sahneye çıkarıyor. Hamlet'i oynuyorum o küçük yaşımda. Tabii henüz oyuncu değilim, öldürme sahnesindeki küçük kızı oynuyorum. Diyorlar ki, ‘‘Aaa 70 yaşında görünüyor.’’ ‘‘Yok be’’ diyorlar ‘‘O daha küçücük bir kız.’’ Konuşma yoktur o rolde, pandomimdir. Demek istiyorum ki, o zamanlar genç olduğum halde yaşlı görünüyordum, şimdi de yaşlı olduğum halde genç görünüyorum! Velhasıl, o oyun, bu oyun derken babamın amatör tiyatrosunda ben çırak olarak yetiştim.

Annenizin itirazları babanızı engelleyemedi yani...

- Engelleyebilir mi? Adam tiyatroya aşık! Hiçbir mecburiyeti yok. Para da kazanmıyor. Dahası gidiyor davetiyeleri kendi dağıtıyor. Bunlar yetmezmiş gibi evdeki eşyaları dekor niyetine sahneye götürüyor. Askeri erkan gelirdi piyeslere. Cumartesi, pazar babamın yanında sahneye çıkardım. Sonra halkevi macerası başladı. Derken babam tutturdu, ‘‘Yaşın geldi konservatuvara gir.’’ Annem yine kıyameti koparıyor: ‘‘Sen bu çocuğa yazık ediyorsun. Elinde oyuncak oldu. Onu artiz mi yapacaksın!’’

Sizin de var tiyatroya meyiliniz ama...

- Meyil filan yok. Kendimi orada buldum. Babam istiyor sahneye çıkıyorum. ‘‘Bayir kizim, bayir!’’ diyor. ‘‘Bağır’’ demek istiyor. Ne akustik var o zamanlar ne bir şey. Sonra konservatuvar imtihanlarına girdim ve kazandım. Ne var ki, o öğrencilerin hiçbirine benzemiyorum...

Neden?

- İki yana örülmüş uzun saçlarım var. Fevkalade taşralıyım. Zaten bu taşralı havamdan hiç kurtulamadım! Çok zavallıydım. Ne içki içiyorum, ne gezip tozmayı seviyorum, ne fazla sosyalim. Niye anlatıyordum ben bunları? Bak, beni susturmazsan sonsuza kadar konuşurum...

Şunu soruyordum: Herkes Heyecan Başaran diyordu. Artık İstanbul'daydınız, zirvedeydiniz, insanlar avuçları patlayıncaya kadar sizi alkışlıyordu ve siz küt diye bir anda her şeyi bıraktınız...

- Ayol orada mı kaldın sen? İşte söylüyorum, babamı kaybettikten sonra artık tiyatro denilen şeyin içinde olmak istemedim. O gün prova yapıyorduk, Muhsin Bey dedi ki: ‘‘Seni aşağıdan çağırıyorlar.’’ ‘‘Ha, babamdır’’ dedim. ‘‘Ev buldun mu? diye soracak.’’ Tak tak tak indim aşağıya. ‘‘Babanızı kaybettiniz, cenazeye geleceksiniz.’’ Tek söylenen bu. Anlayamadım bile ne olduğunu...

Yaş kaçtı?

- 20 civarı. Kamuran Yüce vardı, ben onunla çok iyi anlaşıyordum, kız arkadaşım gibiydi. Onun omzunda sürekli ağlıyorum. Muhsin Bey dedi ki: ‘‘Bu ev meselesini halletmemiz gerekiyor.’’ İdealtepe'deki kendi evinde oturmamı önerdi. Tabii İdealtepe, şimdiki gibi değil. Çok uzak kalıyor. Pek çok vasıta değiştirmen gerekiyor. Ben tramvaylarda uyuyorum. Ve sonuçta, o tiyatro hayatına zar zor üç sene dayanabildim. Yarış ve Kanlı Düğün'e çıktım, sonra Dünkü Çocuk...

İyi de bu kadar kısa sürede nasıl bu kadar meşhur oldunuz?

- 6 yaşından beri sahneye çıkıyordum. E sahneye de sempatim var...

Yine de içinden gelmiyorsa bir insanı ittirseniz bile bu kadar başarılı olamaz!

- Geliyordu demek ki. Ama babam getiriyordu. O olmayınca bir manası kalmadı.

50 yıl önce tiyatro oyuncusu kadın çok muydu?

- E yine de vardı. Yıldız filan...

Siz ondan bile daha iyiymişsiniz!

- O doğrudan konservatuvara girdi. Ben hem alaydan geldim hem konservatuvarı bitirdim. Hem de seksapelim vardı.

Büyüleyici güzelliğinizden de söz ediliyor...

- O zamanlar için öyleydi. Mesela izleyiciler arasında genç bir karı- koca mı var, ya da iki sevgili flört mü ediyor, e ben burada oyun oynuyorum onlar fısır fısır bir şey konuşuyor. Öyle bir es yapardım ki, şaşırır birbiriyle ilgilenmekten vazgeçer hemen susarlardı. O kadar hakimdim.

Her şeye hakimdiniz, hem yetenekli hem seksiydiniz, hem alaylı hem okullu. Hálá anlayamıyorum. İnsan nasıl bırakır?

- Ben hiçbir zaman tiyatro yaşantısına da girmedim. O başka bir şeydir. Söylüyorum taşralıydım. Adım almış başını gidiyor, ben onu yakalayamıyorum. Yakalamak da istemiyorum. Ekrem Reşit Rey, bir gün beni kulise aldı. ‘‘Bak evladım’’ dedi, ‘‘Sen Türk kadınını temsil ediyorsun. İki ayağının üzerinde duruyorsun ama niye sahneden indin mi yok oluyorsun. İnsanlar seni tanımak istiyor, sana tapıyorlar.’’ Beni ilgilendirmiyordu bunlar. Annem derdi ki babama:‘‘Bu kız evlenecek çeyizi yok!’’ Babam da ‘‘Ne çeyizi? Bu kızı sokakta mı buldum ben? İki çeyiz yapacağım, birine mi vereceğim’’ derdi. Gerçi babam gittikten sonra da annemi memnun etmeye çalıştım...

Hayatınız hep birilerini menmun etmeye çalışmakla mı geçti?

- Evet. Ama şurası da gerçek, meşhur olmak değil çocuk yapmak beni ilgilendiriyordu. Hastalık derecesinde çocuk seviyordum. 6 tane doğurmak istiyordum. Ancak iki tane doğurabildim. Ama şimdi dünya güzeli 6 torunum var...

Yıldız ve gülriz

O dönemlerde kimlerle rekabet ediyordunuz?

- Kimseye rekabet ettiğim yoktu. Oyunumu oynayıp çıkıyordum. Yıldız, Gülriz filan vardı. Ben rollerime o kadar konsantre olurdum ki, kafam hep onlarla muşgul olurdu. Belki de o yüzden iyiydim. İzole ederdim kendimi. Ama hayatla bağlantım da kesilirdi. Yani tiyatrodan ayrılmamdaki birinci faktör babamı kaybetmem, ikincisi de hayatla bağlantımı yeniden kurmak istemem...

Bir de tabii kocanız var değil mi?

- O bana ‘‘Çıkma’’ demedi ki! Bilakis yıllarca ‘‘Çık sahneye’’ diye yırtındı durdu...

O sizi hep aynı yerden gelir izlermiş, doğru mu?

- Evet, evet. Başlarda benim haberim yok tabii. Sonra evlendik. Müthiş saftır. İyidir. Bankördür.

Sizinki büyük aşk mıydı?

- O beni çok sevdi. Benim onu sevdiğimden daha fazla. Ama ben de sevdim. Baksana 50 yıldır birlikteyiz!

Siz zengin bir aileye mi gelin gittiniz?

- Valla benim ayağım uğurlu geldi. O zamanlar da vardı Konyalı Restoranları ama daha küçüktü. Derken Topkapı Sarayı'nın içinde açıldı. 22 sene orada çalıştım...

O dönem demişler ya: ‘‘Mümkün değil bu evlilik sürmez...’’

- Muhsin Bey zarf yazmış, kapatmış, ‘‘Hadi bakalım, ben geleceği, tarihi yazdım’’ demiş. Valla 56 sene filan oldu. Dönmedim. Oysa çok iddialılardı: Sahne tozu yutan güya ayvayı yermiş!

Doğru değil mi bu?

- Valla, çok fazla toz yutarsan ölürsün. Benimki öyle oldu.

Hiç mi pişmanlık duymadınız?

- Samimi söylüyorum, bir daha o hayata dönmeyi hiç arzu etmedim.

İnsan nasıl elinin tersiyle iter!

- Ben seni ikna edemiyorum galiba! Sen mesela gazeteci olmasan delirir misin?

Hayır.

- E öyle bir şey! Aşk için olur, meşk için olur. Ama vazgeçebilirsin. Hayatta her şeyden vazgeçebilirsin. Ve güzeldir bir şeylerden vazgeçebilmek...

HEYECAN BAŞARAN’I CANLI İZLEMEK İSTİYORSANIZ BU AKŞAM EKRAN BAŞINA: CNN TÜRK HAKKI DEVRİM’İN PROGRAMI 20.05
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!