Herşeyi seni şaşırtmak için yaptım

Güncelleme Tarihi:

Herşeyi seni şaşırtmak için yaptım
Oluşturulma Tarihi: Ekim 27, 2002 01:47

"Ayşe'nin Gözlüğü" kitap oldu; adı da "Kimse Okumazsa Ben Okurum". Arman kitabını bahane etti, kendisiyle röportaj yaptı.

Hiç sesinizi yükseltmeyin. Ben zaten itiraf ediyorum: Evet, torpilliyim! Bugün Ayşe'nin Gözlüğü'ne hatırı sayılır miktarda hormon verdik. O kadar yayıldı ki, yaz çileklerini geçti. Olay aslında şu, haince bir numara planlamıştım, tuttu. Kitabımın adını mahçup mahçup ‘‘Kimse okumazsa ben okurum’’ koyunca, acıdılar sağolsunlar, ‘‘Biraz rahatlayabilirsin’’ dediler, normalden daha geniş yer verdiler. Neyyire yani. Ben de yüzü bulunca astarını aldım, yayıldıkça, yayıldım, durumu iyice abarttım. Evet, kitabım çıktı. Vallahi ben yapmadım. Epsilon Yayınları ağzımdan girdi, burnumdan çıktı, beni kitap yapmaya ikna etti. Hiç de zannettiğim, küçümsediğim kadar kolay bir iş değilmiş. Bu kitapta ne var? Kanlı canlı 8 yılım. Çocukluğum, ilk gençliğim, ilk aşkım, annem, babam, Adanam, kedim, kocam, evliliğim, işe yaramayan protokolüm, boşanmam, ayrılık, yeni sevgilim. Bir anlamıyla 23-32 arası yani. Ekmek arası Ayşe Arman gibi bir şey. Söylerken kolay da yaşarken değil. İnsanın ruhu oradan oraya savrulup dururken, hiçbir şey bu kadar kolay ifade edilmiyor. Bu kadar yeter! Bir insan da kendini ancak bu kadar över. Ben kendi kendime bu kadar PR yapabiliyorum. Gerisine zaten siz karar vereceksiniz, kitabı elinize alacaksınız seveceksiniz ya da sevmeyeceksiniz. Ama ben önlemimi aldım: ‘‘Kimse okumazsa ben okurum’’ Gazete içinde yayılma politikası uygulama fırsatı bulmuşken, önce kendi kendimle röportaj yapmaya karar verdim. Dedim ki ‘‘Alırsın karşına Ayşe Arman'ı, sorarsın sorularını.’’ Bu fikri kafama sokan da sizsiniz zaten. Sizin maillerinizden esinlendim. Fakat sonra biraz daha objektif olsun istedim galiba. Sağdan, soldan, oradan, buradan, bizden, sizden, e-mail'le ‘‘Nedir bunun cevabı?’’ diyen okurlardan soru topladım. Ve Ayşe Arman'a sordum. Şahsi izleminim odur ki, kadının verdiği cevaplar samimiydi...

Kendinizle ne kadar sık hesaplaşıyorsunuz?

- Bunun cevabını bilmiyorum.

Peki şunun cevabını biliyor musunuz: Kendinizi seviyor musunuz, düşman mısınız, yoksa idare mi ediyorsunuz?

- Bazen iğreniyorum, bazen seviyorum. Ama genel olarak iyi anlaşıyoruz içimdekiyle. Boşanmaya niyeti olmayan evli çiftler gibiyiz.

Ayşe Arman'dan beklentiniz nedir?

- Aslında yok. Neleri yapıp yapamayacağını tam olarak bilemiyorum. Yani beni bile şaşırtabilir. Şaşırtıyor da. Kendi hayatımı ‘‘action filmi’’ izler gibi izliyorum. Hoşuma da gidiyor.

Ayşe Arman olmak nasıl bir şey? Sadece avantajları mı var, yoksa dezavantajları da var mı?

- Bu soruya nasıl cevap verebilirim ki? Kendi dışıma çıkıp konuşmam zor. O kadın aynı zamanda ben oluyorum! Ama şunu söyleyebilirim, bir insanın kolay kolay elde edemeyeceği bir özgürlük elde ettim ben. Hayattaki en büyük başarım da bu. Bir başkası yapsa anormal ya da suç olarak değerlendirilebilecek bir şey, ben yapınca, ‘‘Delidir, yapar, normal!’’ oluyor. Öyle bir özgürlük seviyesi yani. İnsanları ve kendimi şaşırtma çıtasını yukarı çektim ben.

Sizin için hayat ne ifade ediyor?

- Herşeyi seni şaşırtmak için yaptım! İşte bu cümle benim için benim hayatımı ifade ediyor. Oradaki ‘sen’ de sen değilsin! Herkes. Çocukluğumdan beri meselem olan babam, annem, ablam, ailem, sevgililerim, okurlarım, patronlarım, arkadaşlarım. Ve tabii çok önemli bir miktarda kendim. Var olabilmek, kendimi kanıtlayabilmek, kendimi beğendirebilmek için, ‘‘sen’’i şaşırtmaya çalıştım. Yani herşey o şaşırtma sözcüğünde gizli. Evet herşeyi seni şaşırtmak için yaptım!

YARIŞMACILARA BAŞARILAR

‘‘Şans, rastlantı, denk düştü, kader’’ ne derseniz deyin; sizin gibi biri olabilmek için ne yapmak gerekiyor?

- Anladım, avantayı nasıl topladın sorusu! Başkalarından biraz farklı olmaya çalışarak galiba. Ve zaman zaman yanıltsa da, hep sezgilerime güvenerek. Çünkü o sezgiler söylüyor, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu, kime güvenip kime güvenilmemesi gerektiğini. Hayatta tonla şeyi yeniden öğrenmek gerekiyor. Hepsini kendi başımıza öğrenemiyoruz. Birilerinden öğreneceğiz değil mi? Ama kimden, kimlerden? Doğru insanlara değeceğiz. Seçeceğiz. Bunlar da okullarda öğretilmiyor. Meraklı olmak ve az buçuk kafamızın çalışması da icap ediyor. Eh bi miktar çalışkan olduğumu da ekleyerek, yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim.

Bir gecede mi oldunuz? Değilse kaç gecede?

- Valla, ben bu mesleğe çok gece verdim. O kasetler nasıl çözülüyor zannediyorsunuz? Keyifli anlarından vazgeçtiğim geceleri düşünürseniz, çok ağır bir bedel çıkar karşınıza. Ama bir gecelik bir ilişkim olup olmadığını soruyorsanız, olamadı. Hepsi yıllarca sürdü. Bu kadar özgürüm ayakları atıyorum ama bir one night-stand'im bile yok. İlişkilerim ortalama 5 ila 7 yıl arası sürüyor. Bazı ilişkilerim ise hiç bitmiyor.

Yazmak ve yaşamak arasında hangisini tercih edersiniz? Sizin için hangisi daha değerli?

- Yaşamak tabii. Gerçekten yazı yazanların, beni kendi kategorilerine almamak için gayret sarfetmelerine gerek yok yani, zaten boynuma çökseler o kategoriye girmem. Deli miyim? Eminim yeryüzünde yazacak pek çok ulvi mesele vardır ama beni bunlardan çok yaşayacağım çerden çöpten şeyler ilgilendiriyor. Mutlu olmak istiyorum ben. Ve sevinince de üzülünce de duygularımı sözcüklerle ifade etmek. Yaptığım iş bu. Kimse onun gibi yazamadı demeleri yerine kimse onun gibi yaşamadı demelerini tercih ederim.

Kalıcı olabilmek için poponuzu yırtıyor musunuz? Ve kalıcı olabileceğinizi zannediyor musunuz?

- Estağfurullah! O şeref başkalarına ait. Ben elimdeki kumaşı biliyorum. Ancak etek çıkabilecek bir kumaştan, palto yapmaya çalışmıyorum. Yaptığım işi iyi yapmaya çalışıyorum o kadar. Bunun ötesi, berisi, bırakın 50 yıl sonrası, iki gün sonrası bile yok.

Peki sevgiliniz elinizden tutup ‘‘Bırak bu işleri Yeni Zelanda'ya gidiyoruz’’ dese ne yaparsınız?

- Son sevgilim söylerse giderim. Onunla cehenneme bile giderim. Kaldı ki, Yeni Zelanda merak ettiğim bir yer. Özgür ve yaratıcı çocuklar büyütebilirim orada. Üstelik yaşadıklarımı yazarım. Bakarsınız burada yayınlayacak birilerini de bulurum.

Elde ettiğiniz şeyler yetiyor mu size? Daha ünlü olmak ister miydiniz mesela?

- Yok. Fazla ün istemem. Yaptığım iş kadar, özel hayatım da önemli benim için. Şöhretin fazlası ikili ilişkilerde sorun yaratır, bela ve huzursuzluk getirir. Bir de insan kendini bir şey zannetmeye başlar, inandırırlar seni, sonunda sen de inanırsın. Ün istemem ama biraz daha fazla paraya hayır demem. Çocuklar Yeni Zelanda'da kötü okullara mı gitsinler?

Neyin yerine ne olmak isterdiniz? Şirin kadın yerine seksi kadın mı, eğlenceli kadın yerine saygın kadın mı, dul kadın yerine evli kadın mı, çocuksuz kadın yerine çocuklu kadın mı?

- Çocuksuz kadın hariç hepsini olmak isterim. Ha bir de evli kadın olmak istemem. Bir kere evlendim, yeter. Uygun tanım şu: ‘‘Biri kız, biri erkek iki çocuklu, dul, İngilizce bilir, kedi ve köşe sahibi.’’ Diğerleri arasında da illa bir seçim yapmam gerekiyorsa, ben saygın kadın yerine eğlenceli kadını, şirin kadın yerine de seksi kadını alayım.

Sizin için seks neden bu kadar önemli?

- Sadece önemli değil. Değerli. Hepimize bir armağan seks. Kutsal yani. Bilmiyorum sebebini, ama benim için herşeyin içinde sunulduğu bir paket gibi. İçinde şefkat var, aşk var, günah var, kahkaha var, mahrem var, sevgi var, tapınma var, koku var, tad var. Daha ne olsun? Seks, yeryüzünde iki insanın kendisini ifade edebileceği en iyi dil bence. Ne yazık ki hor görülüyor, sürekli itilip kakılıyor. Bazen kiymetini bilmiyoruz diye üzülüyorum. ‘‘Sadece bir seks beraberliği’’ deniyor mesela. Oysa seks, bazen aşktır. Tabii bu, insanların seksten ne anladığına bağlı. Benim seks hayatıma gelince, küçüklüğümde, demek ki ölüme takmıştım o zamanlar, Tanrı'ya ‘‘N'olur sevişmeden ölmeme izin verme!’’ diye yalvarmıştım. Bazı zamanlarda kalbimiz diğer zamanlara göre daha mı temiz oluyor nedir, Tanrı'nın bu dileğimi ciddiye aldığını düşünüyorum. Şu an hayatta olmakla kalmıyorum, bir de seksten müthiş keyif alıyorum.

Kendi defolarınızı gündeme getirip ne yapmaya çalışıyorsunuz? Kendinizi acındırmak mı, gündeme getirmek mi, yoksa ''Estağfurullah!'' dedirtmek mi?

- Cevap veriyorum: Hepsi. Ek olarak çıkarlarımı düşünüyorum. Herhangi bir kompleksimi itiraf edince, kurtulduğumu onu aştığımı düşünüyorum: ‘‘E bunu bile söyledim, daha ne olsun?’’ Bir de siz açık olursanız, başkaları da oluyor. Sen açık, ben açık, bak ne güzel! Ayrıca beni okuyanlara kendileriyle bir oyun oynayabilme fırsatı tanıdığımı da düşünüyorum: ‘‘Ben bunu yapabilir miyim?’’

Oyun sizin için ne ifade ediyor?

- Oyun oynamayı seviyorum ben. Belki büyüme yeteneğim olmadığından, bilmiyorum. Belki de can sıkıntısı. Tehlikeli oyunlar dahil her türlü oyunu severim. Çünkü bütün bir hayatı biraz oyun gibi algılıyorum. Kendi gücümüzü veya güçsüzlüğümüzü sınayabilmenin de iyi bir yolu oyunlar.

Devam edebilme enerjisini nereden buluyorsunuz?

- Erkeklerden. Ve kendimi birilerine beğendirmeye çalışmaktan. Erkeklerin de aynı enerjiyi kadınlardan aldığını düşünüyorum.

Erkekler sizin için ne ifade ediyor? Ve kadınların ifade ettiği şeyden farkı ne?

- Erkeklerle aram hep iyi oldu. Zaten babamın iddiasına göre küçükken kız arkadaşım yoktu. Seviyorum onları. Kendimi de onlara sevdirmeye çalışıyorum. Gözlerimi süzüp, dudaklarımı büzmüyorum ama erkeklere karşı nedense kadınlara olduğumdan daha toleranslıyım. Bir de onlarla oynanan oyunlar daha zevkli. Haz alma-zevk verme mekanizması karşılıklı işliyor. Bana benzemeyeni doğal olarak daha çok merak ediyorum. Ama kadın arkadaşlarım da var. Var. Da... Bir adaya düşsem yanıma bir kadın değil, erkek alırım! Böyle bir şey.

Tanıştığınız her erkekle flört eder misiniz?

- Evet. Flört benim için iyilik vermek. Vermeden almak da Allah'a mahsus olduğuna göre, verdiğinizi alıyorsunuz, o iyilik geri dönüyor size. Bir gülümseme olarak, bir iltifat olarak. Bu da iyi bir şey.

Kendinizin en sevdiğiniz görüntüsünü anlatır mısınız?

- Yataktayım. Gözümü açmışım. Sevgilim ve kedim beni seyrediyor. Gözlerimde çapaklar var. Dişlerimi henüz fırçalamadığım için konuşmuyorum. Konuşacaksam, yorganı kendime perde yapıyorum. Kedim de sevgilim de bana rahat vermiyor. En çok sevgilim. Hop! Kedimi kucaklıyorum, dışarıya koyuyorum, yatak odasının kapısını kapatıyorum. Ama kedim kapıyı tırmalıyor, o da, o odada, o sevgi çemberinin içinde olmak istiyor! Mahrum kalmayacak yani. Kapıyı açıyoruz. Kedim tepemize çıkıyor, aramıza girmeye çalışıyor. Gülüyoruz. Bu işte en sevdiğim halim. En sahici, en doğal halim. Zaten günü yaşarken ne zaman çuvallasam, bu görüntüyü aklıma getiriyorum ve pek çok şeye bu yüzden tahammül edebiliyorum. Sabah olacak ve ben bir kere daha o güzelliği yaşayabileceğim! İnşallah yani.


Bacaklarım Bavyeralı kadınlarınki kadar kalın

Siz bir Bridget Jones taklidi misiniz?

- A işte bunu asla kabul etmem! Helen Fielding, Bridget Jones olarak yazmaya başlamadan çok önce ben Gözlük'ü yazıyordum. Üstelik onun karakteri kurgusal benimki kanlı canlı huzurlarınızda...

Şişman, orta yaşlı kadın fotoğrafınızı neden değiştirmiyorsunuz?

- Çünkü avantajlı çıkıyorum: Karşılarında gördükleri zaman ‘‘Ne kadar genç, ne kadar zayıf, ne kadar güzelsiniz’’ diyorlar. Her kadın bu sıfatları avantadan kapamıyor!

Edepsiz Ayşe Arman'ın bile yazamadığı konular var mı?

- Olmaz mı? Geçen gün bir mastürbasyon yazısı yazdım mesela. ‘‘Çıldırdın herhalde!’’ dediler. Oysa ne pornografik ne iğrençti. Tabii buna karar veren bendim! Onlar ‘‘Olmaz’’ dediler. Benim sorunum bu da zaten, herkesin ı-ıh dediği şeyler bana normal geliyor.

Halledememekten en çok korktuğunuz mesele nedir?

- Ölüm, her gün en ez iki kere düşünülecek! Aklımca kendimi hazırlamaya çalışıyorum. Ama çok sevdiğim insanları kaybedersem ne halt edeceğimi bilmiyorum.

Çocukluğunuzdan bu yana üzerine çıkamadığınız en büyük kompleksiniz nedir?

- Ablam hep benden güzeldi. Bu var. Sonra, herhangi bir konuda fazla derinleşememem. Sıkılırım. Ama bu kompleks değil galiba, faydalarını da gördüm. Başka? Tepsi popolu olmak... Böyle dedikçe de daha bir kıymetli oluyor!

Bu kadar çok küfür yemek insanda nasıl bir etki yaratıyor?

- Herşeye alıştığınız gibi buna da alışıyorsunuz. E tabii bazen kendinize acıyorsunuz, gizli gizli ağlıyorsunuz. Ama bazen de bol miktarda küfür yemenin iş yaptığınızın göstergesi olduğunu anlıyorsunuz. Bir eğlenceli gözlemim var: Evet çok küfür ediyorlar ama bir yazı kaçırmadan da okuyorlar!

Siz ne kadar Almansınız?

- Nüfus kağıdına göre yüzde 50. Genetik olarak daha az olsa gerek. Gerçi Almanlar gibi pis bir gerçekçiliğim var. Ama Türkler gibi de aşırı duygusalım, herşeye ağlarım. Bacaklarım da Bavyeralı kadınlarınki kadar kalın!

Bir tek isim söyleyin akan sular dursun...

- Ömer.


Bir şekilde hayatıma giren erkeklere...


Çocukluğumdan beri, beni bir kitapta en heyecanlandıran şey, içinde ne anlattığından çok, kime ithaf edildiği oldu. Kendi kitabım için de durum farklı değildi. Seçilecek tonla yazı varken, billboard için o fotoğraf mı bu fotoğraf mı diye kan gövdeyi götürürken, ismi o mu olsun bu mu olsun diye tartışılırken, ben kafamın bir yerinde hep o ithaf cümlesiyle boğuşup duruyordum. Sonunda buldum: ‘‘Bir şekilde hayatıma giren, yön veren ve destekleyen erkeklere...’’ Bir de liste ekledim. Rahatladım. Aşağıda kitabımı ithaf ettiğim bir kısım erkeğin sorularını okuyacaksınız.

Babası

Arının deliğine çomak sokmaktan ne zaman vazgeçeceksin?

- Elimde değil ki. Genetik. Herhalde yani. Genlerimi de sizden ve annemden aldığıma göre. Hepimize geçmiş olsun!

NEVZAT

İmza gününe arkadaşlarımı getirip orayı doldurmamı ister misin?

- Eğer bana ‘‘Ayşe Abla’’ demeyeceklerse şahane fikir.

ERGÜN GÜNDÜZ

Her erkeğin içinde bir kadın var. Her kadının içinde de bir erkek. Anima-animus yani. Sen içindeki erkeği yakaladın mı, onunla yüzleştin mi?

- Sanmıyorum, henüz içimdeki kadınla boğuşmakla meşgulum. Ama emin ol, eğer içindeki erkeği yakalasaydım, onu mutlaka senin içindeki kadınla tanıştırırdım!

ERCAN ARIKLI

Kitabı ithaf ettiğin erkeklerin müşterek noktaları mı var? Yoksa hepsinin var olma nedeni ayrı mı?

- Hem evet, hem hayır. Hepsi hayatıma girmiş ve hayatımda bir değişikliğe yol açmış erkekler. Ama tabii ki, bazılarıyla yakınlık derecelerim farklı. Müsaadenizle, onların isimleri de bende saklı kalsın.

MUHİTTİN SİRER

Kendini bir şey zannetmemen için herhangi bir önlem almayı düşünüyor musun?

- Bana bak, yoksa öyle mi duruyorum? Bu konuda sürekli önlem almaya çalışıyorum. Salaklık edersem uyar beni olur mu?

MEHMET YILMAZ

Kendini 10 sıfatla anlatmaya çalışsan hangilerini seçerdin?

- Güvensiz, samimi, açık, oyuncu, cesur, sabırsız, dengesiz, eğlenceli, takıntılı, meraklı.

ERTUĞRUL ÖZKÖK

Yazdıklarının yüzde kaçı sahiden sensin? Gerçekten samimi misin? Buna bir Türk yanınla bir de Alman yanınla cevap ver.

- Türk yanımla yüzde 200 samimiyim, Alman yanımla yüzde 100!

YILDIRIM TÜRKER

Beni sana bir soru sormaktan affeder misin?

- Elbette. Benim affetme duygum yalama oldu zaten. Herşeyi affediyorum.

ÖMER

Bu kitap faslı ne zaman bitecek ve ne zaman benimle ilgilenilecek!

- Çok haklısın. Böyle olacağını bilseydim bu işe kalkışmazdım. Hiçbir şey senden önemli değil. Zaten gördüğün gibi bitti.


Başınıza gazeteci-yazar olacağım


Kupon kitap yapmaya karşı biri neden günün birinde böyle bir şey yapıyor?

- a) Para b) Hiçbir yazıyı saklamayan bir insanım, hazır bir arşive konmuş oldum c) Sevgilim yap dedi d) Annem yap dedi e) Epsilon her fikre açık bir yayıneviydi

İstanbul, Ankara, Adana'da billboard olmayı hak edecek ne yazdınız ki?

- Bazılarına kalırsa ben zaten hiçbir şeyi haketmedim. Ne gazeteci olmayı, ne Hürriyet'te yazmayı ne de röportaj yapmayı. Onlara kalırsa ben hayatta var olmayı bile hak etmedim. Ama n'apim oldum. Bir köşede sinmiş yaşarken birileri bir şeyler teklif ettiler, ben de kabul ettim. Hak edip etmediğime siz karar verin.

Haber değeri olan tek şey yayıncınızın da sevgilinizin de adının Ömer olması. İyi de bize ne bundan?

- Ama sizin bana kastınız var! Nereden çıkarıyorsunuz haber değeri olan tek şeyin bu olduğunun? Hoş bir tesadüftü. Hatta bununla ilgili bir şey de yazdım kitaba.

İkinci bir kitap olacak mı?

- İkinci seçme eserlerimin konusu röportajlarım olacak. Bu kitaplar satarsa gazeteci yazar olacağım başınıza!
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!