Güncelleme Tarihi:
METE HOROZOĞLU: OYNAMAKTA ÇOK ZORLANDIĞIM BİR KARAKTER
Eylül ayının en büyük derdi ‘hangi diziyi izleyeceğimiz’. Neden sizinkini tercih edelim?
- Farklı bir kurgu ve anlatım dili var. Duyguların gerçekçiliği bizim için çok önemli. ‘Kayıp’ta karakterlere üçüncü bir boyut katılacak. Bunda, ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’de de birlikte çalıştığımız yönetmenimiz Zeynep Günay Tan’ın etkisi büyük tabii.
‘Kayıp’ta bizi nasıl bir hikaye bekliyor?
- Her şey bir çocuğun kaybolması ve bir ailenin dramıyla başlıyor. Canlandırdığım ‘Mehmet’ karakteri Mersinli, eski bir polis. Özürlü kız kardeşi ve annesiyle yaşıyor. Avukat olarak çalışıyor. Mehmet’in, çocuğu kaçırılan aileye yardım için gelmesiyle ortaya yeni gizemler çıkıyor.
Dizinizin ana felsefesi ne?
- Herkesin bir sırrı olduğu. ‘Kayıp’ta karakterlerin kendi sırlarıyla yüzleşmesini göreceksiniz.
Mehmet karakterinin daha önceki rollerinizden farkı var mı?
- Öncelikle oynamakta çok zorlandığım bir karakter. Çünkü haliyle, tavrıyla, düşünceleriyle benim günlük yaşantıma çok yakın.
Bu işi daha kolaylaştırmıyor mu?
- Hayır. Çünkü bir rolü oynamak planlamaktır. Planladığın an işin içine sunilik girer.
‘Nefes’, ‘Açlığa Doymak’ ve ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’ ve şimdi ‘Kayıp’... Hep gizemli adam karakterleriyle karşımıza çıkıyorsunuz. Bu özel bir tercih mi?
- Karakter üzerinden rol seçmiyorum. Önemli olan hikayenin ve o hikayenin anlattığı derdin beni etkilemesi. Genelde derdi olan işlerde de karakterler gizemli oluyor.
Peki siz de canlandırdığınız karakterler gibi gizemli ve sert biri misiniz?
- Hayır. Kendini merak ettirecek kadar gizemli biri değilim. Belki de bu yönümü tamamlamak için oyunculuk yapıyorum. ‘Nefes’ filminden sonra da insanlar beni biraz sert sandı ama günlük hayatımda tek bir noktaya sabitlenen biri değilim.
‘Kayıp’ın setinde kaza kurşununa kurban gittiğiniz yazıldı. Doğru mu?
- Sette bir karavanımız var. İlk gün kıyafet değiştirirken sokakta bir bağırış çağırış oldu. Birden silah sesleri geldi. Bacağımda bir sıcaklık hissettim. Kurşun karavanın içine girmiş ve bacağıma isabet etmiş. Bir yerden girip diğerinden çıkmış. Hemen hastaneye götürüp tedavi ettiler. Hayatta her şeyin bir sebebi olduğunu düşünüyorum. Nazar mı? Yoksa bir şefkat tokadı mı? bilmiyorum.
Bir soru da set dışından: Ali isminde, bir buçuk yaşında bir oğlunuz var. Baba olmak sizde neler değiştirdi?
- Çocuk insana mutluluk veriyor. Aslında ne deseniz boş! Bunu ancak çocuğunuz olunca anlıyorsunuz. Ali’ye bizim kuşağın yaşadığı otoriter baba duygusunu hissettirmeye çalışacağım. Her istediğinin yapıldığını görmesini istemiyorum.
ASLI ENVER: BÜYÜDÜKÇE KENDİMİ DAHA İYİ HİSSEDİYORUM
Sizce Kayıp’ın cazip tarafı ne?
- Her şey ‘Kerem’in bir gece kaybolmasıyla başlıyor. Onu arama ve bulma çabaları zamanla hem aile içi hem de kişişel hesaplaşmalara neden oluyor. Çünkü hayatta hiçbir sır gizli kalmaz. Eninde sonunda ortaya çıkar. Dizideki tüm karakterlerin farklı farklı sırları var. Kısacası ‘Kayıp’ hikayedeki kişilerin kendileriyle ve söyledikleri yalanlarla yüzleşmelerinin hikayesi. Bu nedenle her bölümün büyük bir merakla bekleneceğini düşünüyorum. Tam bir şeyler çözüldü derken yeni soru işaretleri ve başka düğümler ortaya çıkacak.
Peki ‘Özlem’ karakterinin hikayedeki yeri ne?
- Hikayedeki ana karakterlerden biri. ‘Leyla’nın (Dolunay Soysert) dostu ve en çok güvendiği insanlardan biri. Ayrıca holdingte de ‘Kürşat’ın (Kaan Taşaner) sağ kolu. Uzun yıllardır onlarla birlikte olduğ içinde artık ailenin ferdi gibi.
İlk kez bu kadar dişi bir karakteri canlandırıyorsunuz. Rol sizi zorladı mı?
- Evet, ‘Özlem’ çok dişi bir karakter ama hayatla ilgili hırsları ve bir derdi var. Derinliği ve kendi içinde gizemleri olduğu için de oynamaktan büyük keyif alıyorum. Şu ana kadar canlandırdığım diğer karakterlerden farklı. Soğuk ve mesafeli bir kadın. Çok benzeşmediğim bir karakter olmasına rağmen hal ve tavrını kolay oturttuk.
‘Suskunlar’daki erkek ağırlıklı ekipten sonra ‘Kayıp’ın seti nasıl bir ortam?
- ‘Suskunlar’da da arkadaşlarımla çok iyi anlaşıyordum, zorlandım diyemem.Ama sette bir kadınla çalışmak ve anlaşmak keyifli tabii. Dolunay Soysert sette benim için ayrıca bir şans diye düşünüyorum.
Bu dizinin türü için ne diyebiliriz?
- Aşk, gerilim, macera, dram, polisiye… Tıpkı gerçek hayat gibi, içinde her şey var.
Gerçek hayat demişken, 30’lu yaşlara bir adımınız kaldı. Hayatınızın bu dönemi size kendinizi nasıl hissettiriyor?
- Büyüdükçe kendimi daha iyi hissediyorum.
Çocukluğunuz 12 yaşına kadar Londra’da geçmiş. O dönemlerden sizde neler kaldı?
- Babam Kıbrıs Türkü. 8 yaşında Londra’ya taşınıp orada okuyup çalışıyor. Annem de İstanbullu bir ailenin tek kızı. Londra’ya okumak için gidiyor ve babamla tanışıyorlar.
Hikayeleri film gibiymiş...
- Evet. Babam pek varlıklı değil. Annem bir evin tek kızı. Ama evleniyorlar. Sonra babamın işleri yolunda gidiyor. Üç kardeş, biz dünyaya geliyoruz. Annem eğitim sistemi Türkiye’de daha iyi diye düşünüyor. Türkiye’ye gelmeye karar veriyoruz. Babam hala orada. Şimdi bir ayağım burada bir ayağım Londra’da.
O yıllarda müziğe meraklıymışsınız. Peki oyuncu yanınızı kim keşfetti?
- Kimse keşfetmedi. Müziğe ilgim vardı ama buraya gelince hiç üstüne gitmedik. Orta son sınıfta Müjdat Gezen’den oyunculuk dersleri aldım. İlk sahneye çıkışımdan sonra da başka bir şey yapamayacağımı anladım. Pera Güzel Sanatlar’da tiyatro eğitimi alırken kendimi çok mutlu hissettim. Ve bunu konservatuvar takip etti.
Kırılma noktanız neydi?
- ‘Kavak Yelleri’ dizisi için ailemden ayrılıp İzmir’e gitmek. Dizi beş sene sürdü. Ekranda bizim büyümemizi izlediniz. Bir yandan okudum bir yandan kendimi geliştirmeye çalıştım. Londra’da workshop’lara katıldım. İş bana gelsin diye beklemedim açıkçası, kendimi olduğum yerin farkında ve orayı hakeder hale getirmek için çalıştım.