Herkes yalnızdır önemli olan onunla ne yaptığın

Güncelleme Tarihi:

Herkes yalnızdır önemli olan onunla ne yaptığın
Oluşturulma Tarihi: Eylül 22, 2013 00:36

Daha önce ‘1578-Bir Korsan Hikâyesi’, ‘Elmanın Suçu’ gibi ‘polisiye’ esintili romanlarıyla bizlere sorular soran, sorduran Cem Selcen, ‘yalnızlık’ fikrinin etrafında dolaştığı, Sel Yayıncılık’tan çıkan son romanı ‘Tek Kişilik Din’le yeni sorular soruyor.

Haberin Devamı

Felsefi bir kara polisiye olarak anılması gereken kitabıyla ilgili konuştuğumuz Selcen, romanını ve yalnızlık düşüncesini anlattı.

Son romanınız ‘Tek Kişilik Din’, sanki bir ‘yalnızlığa övgü’ romanı. Ne dersiniz?
- Aslında pek ‘övgü’ değil hedeflediğim. İnsanlar cemaatler dışında da var olabilirler, hatta sadece orada ‘var’ olurlar diyorum. Yalnızlıktan geçmekten başka yolu yok insan olmanın. Bir şey kuracaksak oradan kuracağız. Ve yalnız yaşamımızı öyle kurabiliriz ki herhangi birinin bizi yönetmesine gerek olmaz. Bu da bir Kant gönderisi. Gerçi evet, buradan bakınca yalnızlığa torpil geçiyor galiba. Çağımız, belki de tek başına olanla cemaat arasındaki bir savaşın resmidir, kim bilir.

Bu savaş aslında uzun zamandır var ama sizin de belirttiğiniz gibi çağımızda daha da ön plana çıkıyor. Sizce kim kazanacak bu savaşı?
- Cemaatler her gün daha da daraltıyor ve karikatürleştiriyor sundukları yaşam biçimlerini. Sadece dindar olanlar değil. Sanki tek sistem, tek yaşama biçimi var her biri için. Bu, insanın içinde yaşayamadığı büyük bunalım. Böyle sürerse kazanan kimse kalmayacak! Bence başka yolları önümüze koymamız gerekiyor. Mesela yaşanabilir bir kaos üzerine konuşmalıyız belki de...

Haberin Devamı

Romanın asıl etrafında döndüğü konuya geçelim, nedir sizce yalnız olmak/yalnızlık?
- Kitapta da dediğim gibi çeşit çeşit yalnızlık var. Yalnız bırakılmışlar, yalnızlığı seçmiş olanlar, mecburen yalnız yaşayanlar var. Daha da çoğalır. Kimisi bir köşede acınacak haldedir, kimi yok olmuş gözükmez. Acı filan gelir aklımıza, kaçalım isteriz. Ama seçilmiş yalnızlıklar önemli. Hele bir şey söylemek, bir yol bulmak için seçilmişse... Tek başına olmak ama yabancılaşmış olmamak. Ben yeni dünyayı onlarla kurmak isterdim. Çünkü onun kendi içinde tek başına kurduğu dünya, beni de biri olarak gören dünyadır. Bir mal ya da bir sürünün parçası gibi gören değil.

Polisiye bir vak’a en başta karşımıza çıksa da, bu kez ‘polisiye serüven’ daha çok bir destek unsuru gibi kullanılmış, alıştığımız Cem Selcen romanlarına kıyasla. Yanılıyor muyum?
- Haksız sayılmazsın. Bir yandan da benim romanlarımın hepsinde bir polisiye izlek vardır. ‘Elmanın Suçu’nda bir banka soygunu var ama aslında suç ve suçlu hissetme üzerine bir roman. ‘1578’ de öyle; 80 öncesi, yine banka soygunu var ama asıl niyet o dönemin manzarasını görmek ve dostluk. Onlarda biraz maceradır polisiye kısım, burada ise aslında daha da merkezde ve anlamlı, sorular polisiye vak’a sayesinde ortaya çıkıyor.

Haberin Devamı

TEK MESELE ÖZGÜRLÜK

Romanlarınızda hep ‘felsefi bir sorgulama’ kendini hissettirir. Yola bu sorularla mı çıkıyorsunuz, yoksa kahramanın içine düştüğü durum mu bunu getiriyor?
- Bir keresinde, Hilmi Abi (Hilmi Yavuz) ‘Meselesi olan yazar vardır, olmayan yazar vardır’ demişti. Ben meselesi olanlardanım galiba. Tabii meseleye abanacağız derken ne çözüm sunacağım gibi bir iddiam ve ne de eğlencesiz olma gibi bir bakışım var. Stendhal Amca’nın dediği gibi bir ayna hali biraz... Ama çetin bir çağ, ben kendimi kuşatılmış hissediyor, bunun üzerine düşünüyorsam bunu yazarım. Aslında tek mesele var, özgürlük. Daha özgür olunca daha da neşeli, belki sadece keyifli, akıcı şeyler çıkar ortaya. Bu sevk ve idare toplumlarında özgür bir adam olmaktan daha büyük bir mesele de yok.

Haberin Devamı

“Çözüm sunacağım gibi bir iddiam yok” diyorsunuz. Gerçekten de anlatıcı-kahramanı çok soru soran kahramanlardan. Tuhaf olan sorular çoğaldıkça yalnızlığı derinleşiyor. Bir nevi, bildikçe huzursuzluğun artması gibi...
- Haklısın, bir şeye kaptırıp gitse unutacak ama o habire soru soruyor ve onu bunaltan yanlızlığı da o ölçüde artıyor. Ama başka yolu da yok. Yalnızlığının kuyusundan geçiyor. Belki bir yer gelir rahatlar. Dünyayı ve kendini kaosun içine koyar. Bilmiyorum.

Yalnızlık, yalnız olma, yalnız olamama gibi durumlar son yıllarda ‘gündelik hayatın’ sürekli ele alınan konularından. Sözünü ettikleri nasıl bir yalnızlık sizce?
- Artık hepimiz birer ‘Robinson Cruose’yuz aslında, gibi bir cümle var kitapta. Sadece dindarlar değil tüm cemaatler, sizi sınırları onlar tarafından tayin edilmiş yaşam biçimleri içine sıkıştırıyorlar ki rahat yürütsünler işlerini. O kadar ki kendileri de onun içinde kalıyor. Alın size reklamcılar... Yalnızlık en evrensel durum insan için. Bundan kaçarak yaratılan, arada da mal pazarlanılan şekiller o vahim ve acılı yalnızlıkları üretmekten başka bir şey yapamıyor. O pek sevilen AVM’lerde nasıl bir insan üretiliyor sizce? Ya şu çalışan insan? Bayramlarda toplu olarak tatile sokulan, başka bir düdükle işbaşına gönderilen? Yalnız olmak değil onların gündemi, kaybolmak.

Haberin Devamı

Kimi zaman popüler kültürden veya ‘gündem’den isimler hakkında analizler yapılırken, yalnızlıkları konuşulur. Aklınıza gelen, bugünün yalnızı budur diyeceğiniz isimler var mı?
- Herkes en başında ve sonunda yalnız olduğuna göre iş onunla ne yaptığındır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yalnız bırakılmış. Bu beni ilgilendirmiyor. O, içine dönecek gücü bulamıyorsa, oradaki asıl soruları göremiyorsa iştaha kapılıp... bu, onun bileceği iş. Beni onun yalnızlığı değil kimsenin ilgilenmediği bir çocuğun insan olma, biri, bir kişi olma çabası ilgilendiriyor. Yalnızlığın masum ve özgür gücüyle konuşanlar vardır, saygı duyarsın, onlar da kendilerine duyarlar. Sonra cemaate girerler ve özgürlüğünü kaybeden bir yalnıza dönerler, bana -çok dışarıdan bir izlenimle- Numan Kurtulmuş öyle geliyor mesela. Sonra birden Sinan Çetin geliyor. Bu çağın üretilmiş, kendini kalabalık sanan yalnızlarına örnek için. Yalnızlık kankası, zengin çırpınışlı Ali Ağaoğlu bir de... Dünya küçüldükçe, ortalık yerde ne kadar bağırsan da, içinden çıkılamayan, ruhu hapseden yalnızlıklar da büyüyor. Ne yapacak ki?

Haberin Devamı

‘Tek Kişilik Din’ için Nietzsche’ci bir roman diyebilir miyiz?
- Bence biz, çağımız için demeliyiz Nietzsche’ci diye. Kişiler ve camaatler arasında yolunu bulmak isteyenler için birkaç isim var tarihte Kant’tan başlayıp Nietzsche’ye varan. Sonra Adorno’ya. Edebiyatta da son zamanları hariç Tolstoy, acıyla yol arayan Dostoyevski gibi. Ama Nietzsche, acısına teslim olmamış, kişi olmanın şiirini yazan biri olarak bu savaşta -bu bir savaştır-yanımızda taşımamız gerekendir bence.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!