Ezgi BAŞARAN <br>ebasaran@hurriyet.com.tr
Oluşturulma Tarihi: Eylül 14, 2008 00:00
Gripin’in, müzik dergisi Billboard’un bu ayki sayısına verdiği röportajın başlığı şöyle: "I love Mehmet Turgut!" Özellikle rockçılar, mesela Teoman, Bedük, Ogün Sanlısoy, Sakin, Yüksek Sadakat, Çilekeş, Apocalpytica, Yasemin Mori, Hayko Cepkin fotoğraflarını çeksin diye ona geliyor. Mehmet Turgut şu anda piyasanın en çok aranılan, hem de "Kendini tekrar ediyor, yaptığı iş nedir ki?" diye bolca eleştirilen sansasyonel fotoğrafçısı.
Son olarak edebiyat dergisi Karakalem için Pelin Batu’yu kanlı bir küvette, Deniz Akkaya’yı bir vampir olarak çektiği fotoğraflarıyla gündemde. Mehmet Turgut’u tiyatrocu arkadaşı
Başak Boran’la bizim için hazırladığı çekimde tanıdık.
Beyoğlu’nda Cezayir sokağındaki 3 katlı stüdyosunda mahalle maçını yeni bitirmiş tombul, terli ve haylaz bir sokak çocuğu gibi yerinde durmadan dolanıyor. Elinde içkisi, ağzında sigarası bir yandan fotoğrafçı arkadaşım Levent Kulu’yla "Nikon mu iyidir Canon mu?" tartışması yapıyor, bir yandan çekim için oyuncu Başak Boran’ı başka bir yaratığa dönüştürmeye çalışan MAC’in makyözü Yasin’e laf yetiştiriyor: "Gözlerin altı damar damar olmasın, dağıt oraları! Siyah olsun, gotik olsun..."
Turgut, birkaç yıldır fotoğraf camiasının dikkatini çekiyor, İstanbul Life, Madame Figaro gibi dergilere çektiği kapak fotoğrafları, büyük küçük reklam kampanyaları sayesinde, işin içinde olanlar tarafından tanınıyordu. 2005’te Fotoğrafevi’nde açtığı Maskeler sergisinden sonra İtalya’ya davet edildi, Roma’da bir sergi daha açtı.
Turgut fotoğraflarını genellikle ışığını, dekorunu, fonunu ince hesaplarla hazırladığı bu stüdyoda çekiyor. Sonra da photoshop’la son halini veriyor. Hepsinin önceden tasarlanmış bir hikayesi, bir kurgusu var. O yüzden de işini kurgu fotoğrafçılığı olarak tanımlıyor. Kurgu fotoğrafçılığının ustaları Çek Jan Saudek ve Hollandalı Erwin Olaf. Ama Turgut’un fotoğraflarına, çekim sonrası uyguladığı dijital manipülasyonlar ve oluşturduğu kompozisyonlar bakımından
en yakın isim ünlü Polonyalı fotoğrafçı Andrej Dragan. Yeni nesil fotoğrafçılar arasında o kadar ünlü ki, Dragan efekti denilen photoshop uygulaması 12 dakikalık bir video olarak YouTube’da çok izleniyor.
KARANLIK ODADA BÜYÜDÜ OYUNCAĞI FİLM RULOLARIYDIMehmet Turgut, İstanbul’a geleli 5 ay oldu. Aslen Ankara Çankayalı. Dedesi de, babası da, amcası da fotoğrafçı. "Ben üç çocuğun en küçüğüyüm. İşlerin en yoğun olduğu zamanda doğdum. Çocukluğum babamın stüdyosunda, karanlık odada geçti. Oyuncaklarım
film rulolarıydı. Çok da yaramazdım, hep yapma çocuğum, bozma evladım denen çocuklar vardır ya bir dakika oturmaz, onlardandım" diye anlatıyor. Babası Ahmet Turgut’un dört katlı stüdyosu zamanında çok ünlüymüş. Muazzez Abacı, İzzet Altınmeşe gazino afişlerinin fotoğrafları için hep ona gelirmiş. Mehmet de ışık kurmayı, fotoğraf çekmeyi bu stüdyoda deneye yanıla öğrenmiş. "Okulda çok başarısızdım, liseyi zar zor bitirdim. Üniversite vakti geldiğinde babam okuyacak mısın, askere mi gideceksin diye sordu. Askerlik tabii dedim, çünkü hayatta ne yapmak istediğimi ve nasıl yapacağımı biliyordum. Fotoğrafçı olacaktım. Okumaya gerek yoktu. Zaten flaşlar ve ışıklar içinde büyümüştüm."
Askerden döndükten sonra kendi stüdyosunu kurdu. Önüne ne gelirse, ne talep edilirse onun fotoğrafını çekti: Traktör, turşu, asker, düğün, sünnet, vesikalık, Anadolu’daki neredeyse bütün üniversitelerin mezuniyet fotoğraflarını... "Ankara öyle bir yer ki, yapacak hiçbir şey yok. O yüzden de kafamı tamamen stüdyoma ve makineme verebildim. Çok da iyi para kazandım bu işten" diyor.
BİR ERKEK KADINSIZ TOPARLANABİLİR Mİ Kİ?İstanbul’a ünlü olmak, daha çok para kazanmak ya da fotoğraf kariyerini bir adım ileriye götürmek için gelmedi. Bunların hepsi 5 ay gibi kısa bir sürede oldu ama planlanmamıştı. O İstanbul’a gelmedi aslında, Ankara’dan kaçtı. Çok aşık olarak evlendiği operacı eşinden yeni boşanmıştı. "Fazla mükemmeldi, sert ve disiplinliydi, bense rahat bir
adamım. Onu çok üzüyordum, daha fazla üzmemek için ayrıldım. Sonra Ankara’nın bütün sokakları, kafeleri bana acı vermeye başladı." Makinesini aldı, Cezayir sokağında bir apartman kiraladı ve yeni bir hayat kurdu. "Geldiğim ilk ay dükkanı kapattım, aslında kendimi kapattım. Hayvanlar gibi içtim. Sonra hayatıma bir kadın girdi ve beni toparladı. Bir erkek tek başına toparlanabilir mi?"
DELİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYOR BUNUNLA GURUR DUYUYORTurgut, hayatında hiç psikiyatra gitmemiş ama kendisinde bir anormallik, düşünme sisteminde bir gariplik olduğunu hissediyor. Deliliğe saygı ve hürmet besliyor. "Hissetme sekanslarımdaki iniş çıkışlar inanılmaz. Fotoğraf olmasaydı belki şimdiye kadar intihar etmiştim. Öyle karanlık bir yanım var. Mutluluğum sevincim de, hüznüm depresyonum da çok uçlardadır. Akıl hastanelerinde en ümitsiz vakalara 46 numara denir. Ben de enseme 46 dövmesi yaptırmayı düşünüyorum" diyor. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları’ndaki uzmanlar haftanın bir günü bir fotoğrafçının işlerine bakıp ya da bir yönetmenin filmini izleyip analiz yapıyorlarmış. Turgut’un İfsak’ta yaptığı seminerin ardından 220 fotoğraflık portfolyosu Bakırköy’e analiz yapılması için gönderilmiş. "Ne teşhis koydular diye sordum. Teşhis filan koyamamışlar. Benimle tanışmak istemişler" diyor gururla.
KİMLERİN FOTOĞRAFINI ÇEKTİÜnlüler Mehmet Turgut’u arayıp fotoğrafımı çek diye randevu alıyorlar. Nejat İşler, Fikret Kuşkan, Selçuk Erdem, Doğa Rutkay, Bedri Baykam, Okan Bayülgen, Deniz Kaprol, Derin Sarıyer, Hatice Gökçe, Deniz Akkaya (üstte sağda), Teoman (üstte), Siren Ertan.