‘Herkes bilsin çok mutlu çalıştım’

Güncelleme Tarihi:

‘Herkes bilsin çok mutlu çalıştım’
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 05, 2012 20:07

Masumiyet Müzesi romanından ilham alarak kurduğu bu cümleyle özetliyor Demet Haselçin, gerçek Masumiyet Müzesi’nin belgesel projesini. Sebebi de ortada aslında; eserlerini sevdiği, yenilerini merakla beklediği bir yazarla, Orhan Pamuk’la böyle bir projede çalışmış olmak bile ona fazlasıyla gurur veriyor...

Haberin Devamı

Kim sorarsa sorsun, “edebiyata olan sevgim,” diye özetleyecektir bu gururun sebebini. Zaten yıllarca TRT’de yapımcılığını üstlendiği edebiyat kitap programı ‘Okudukça’dan, daha sonra ise yine yapımcılığını yürüttüğü ‘Açık Şehir’ adlı programdan da anlaşılır Demet Haselçin’in edebiyata olan tutkusu,
bağlılığı... “Bir piyango gibi” diyerek özetlediği Masumiyet Müzesi Belgeseli ise hayatının ve kariyerinin en gurur verici projesi onun için... 2008 yılında yayımlanan Orhan Pamuk romanı Masumiyet Müzesi ile aynı anda açılışı planlanan, ancak 28 Nisan 2012’de resmi açılışı yapılan müze binasının yaratılma sürecinin en yakın tanıklarından olan Demet Haselçin’le Masumiyet Müzesi Belgeseli’ni ve müzenin kendisini konuştuk. Orhan Pamuk’un kendisiyle bir sır gibi paylaştığı projenin ilk günden bugüne uyandırdığı hisleri ve neler yaşadıklarını anlattı bize...

Haberin Devamı

Projeyi duyunca ne hissettiğini soruyoruz, Demet Haselçin’e. En başından anlatıyor her şeyi, çocukluk yıllarından: “Evinde hiç kitap bulunmayan bir çocuktum ama kitap okumayı çok severdim. Okumayı öğrenir öğrenmez tanıdığım herkesten kitap isterdim. Küçük bir şehirde büyüdüğüm için, tek bir kırtasiyeci vardı ve onun getirdikleriyle idare etmek zorundaydım. Birçok klasiği daha çocukken okumuştum. Belki bir şey anlamamış olabilirim ama, okumanın kendisini çok seviyordum. Daha o yıllardan yazarların dünyasını merak eder, onlarla tanışmak isterdim. ‘Okudukça’ programı ile bu şans doğdu. Bugün yaşamayan veya yaşayan ‘büyük’ edebiyatçılar dediğimiz, usta isimlerin nicesini bu sayede tanıdım; birçoğuyla dostluklar kurdum. Türk edebiyatındaki önemli bütün isimlerle tanışıp, hepsinin belgesellerini yaptım. Orhan Pamuk beni arayıp projeyi dile getirdiğinde, hem merak hem de büyük bir heyecan doğdu içimde. Merak ettim çünkü, nasıl bir şey olacağına dair Orhan Pamuk’un bile kafasında tam anlamıyla bir şey yoktu... Ama heyecan daha büyük yer kaplıyordu. İçim içime sığmıyordu açıkçası. Daha önce ‘Benim Adım Kırmızı’ için beraber çalışmıştık kısa bir süre, ama yıllara yayılacak ve en başından sonuna, o yaratma sürecine dair tanıklığı da içerecek bir proje olması yönüyle bu bambaşka bir şeydi. Piyango vurmuş gibi hissettim aslında... Orhan Pamuk da belgeselde, “tuhaf ve korkutucu bir işe giriştim,” diye söyler. Benim için de böyleydi biraz. Ama bir o kadar da tüm hayatım boyunca elde ettiğim en büyük fırsattı diyebilirim...”

Haberin Devamı

BÜYÜ BOZULMASIN DİYE KİMSELERE SÖYLEMEDİM

O heyecan dolu görüşme 1999’da gerçekleşmiş. Orhan Pamuk’un Demet Haselçin’den tek istediği bunu bir sır gibi saklaması ve kimseye bir şey söylememesiymiş. Haselçin bunu, “Orhan Pamuk’a olan saygımdan ve biraz da büyünün bozulmaması için, asistanlarıma, beraber çalıştığım çekim ekibine bile tam olarak detaylı bir şey anlatmadım projeye dair” diyerek açıklıyor ve devam ediyor. “Bir o kadar da afaki bir durumdu; ne olacağını, ne kadar süreceğini bilmiyorduk. Hiçbir şey olmayabilirdi de, örneğin Orhan Pamuk vazgeçebilirdi projeden... O zaman en fazla Okudukça programının içinde küçük bir bölüm olarak kullanılabilirdi bu görüntüler. Zaten yıllar girdi araya, siyasi gelişmeler olduğu kadar Orhan Pamuk’un yurtdışında dersler vermesi ve zamanının çoğunu yurtdışında geçirmesi projede yıllara yayılan bir araya sebep oldu,” diyor.
Yazar Orhan Pamuk’un yıllar öncesinden kafasında kurduğu müzenin yaratılma sürecine tanıklık etmenin nasıl bir şey olduğunu sorduğumuzda, daha fazlasından söz ediyor Haselçin: “Müzenin vücuda getirilmesine tanıklık büyük bir heyecandı elbette; ama Orhan Pamuk’un bütün ruh hallerine de şahit oldum aynı zamanda. Gerginliklerine, sinirli anlarına, keyifli anlarına, telaşına, işlerin istediği gibi gitmemesine duyduğu sabırsızlıklara ve öfkesine... Haliyle bunlar belgeselde de karşımıza çıkacaklar” diyor ve ekliyor. “Masumiyet Müzesi’nin tuğla tuğla kurulmasının yanında, Orhan Pamuk’un o yaştan bugüne geçirdiği değişimlere de tanıklık ediyoruz, dile kolay on küsur yıl,” diyor.

Haberin Devamı

MÜZENİN KENDİSİ BİR ENSTALASYON

İnşaatın rüyalarına bile girdiğini söyleyen Haselçin, söz konusu çekimleri ne kadar önemsediğini; “Bunun için hayatta kalmak zorundaymışım gibi hissediyordum. Bu önemli projenin hayata geçmesinde rolü olan insanlardan biri olmanın gururu da ayrı bir şey tabii. Ama işten atılırsam korkusundan çok, ya başıma bir şey gelirse endişesiydi. Ben ölürsem o tarihe kadar çektiğim kayıtların bir yerde bulunması gerekiyordu. Bunların hepsini düzenleyip Orhan Pamuk’a ve asistanlarıma haber verdim. Dediğim gibi ben ölürsem, projenin devamında bu görüntüleri de kullanmalılar, diye düşünüyordum,” diyor.
Romanın görsel hale dönüşmesi olduğu kadar 50’lerden bu yana İstanbul’un gündelik hayatına, sosyal yaşantısına da ışık tutacak müzenin mimarlık eğitimi
almış, bir dönem resimler yapmış edebiyatçı Orhan Pamuk’un en önemli çağdaş sanat eserlerinden biri olduğunu belirtiyor Demet Haselçin. “Pamuk’un küratörlüğüne ve enstalasyonuna tanıklık edeceğiz bu müzeyle. Bence müzenin kendisi büyük bir enstalasyon,” diyor ve 10 Mayıs’ta TRT’te yayınlanacak belgeselin de tüm bunları yansıtacağını dile getirip detaylandırıyor: “Çok düz, kuru bir belgesel yapmadık, öyle olmasın istedik. Dramatik kurguyu verebilmek için; romandaki Kemal’in sesini kullandık ve romandan bazı metinlerin ışığında, yine metindeki sırayı takip ederek Kemal’in sesiyle olayın bütün seyrini verdik. Efekt sesler kullandık, dış sesleri verdik.
Romanda anlatılan kimi sahnelerde radyo dinlenir, ona uygun radyo kayıtlarını kullandık. Evdeki atmosferi doğal seslerle kullandık.” Tüm bunların sonunda hislerini sorduğumuz zaman; gururla cevap veriyor Demet Haselçin... “Herkes bilsin çok mutlu çalıştım...
Kariyerim açısından da çok iyi bir doyum ve doruk noktasıdır bu. Artık ölsem de gam yemem...”

Haberin Devamı

Orhan Pamuk
ROMANLA MÜZE BİR ARADA BÜYÜDÜ

Romanı ve müzeyi bir arada düşündüm tabii. İlk başta roman, müze kataloğu gibi olacaktı. Romanın yayınlandığı tarihte müzenin de açılışı yapılacaktı. Fakat önce roman çıktı ve sonra müzeyi hep birlikte yaparken de bir ayrılma oldu. Bu ayrılma sayesinde yeni kataloğu, Şeylerin Masumiyeti’ni kaleme aldım. Sanat tarihinde buna benzer uygulamalar elbette vardır ama bunu en iyi ve bütüncül düşünen kişi Wagner’dir. Bir konuyu çeşitli açılardan irdelemek üzerinedir onun hareket noktası. Onun bu anlayışını çok severim. Roman Masumiyet Müzesi, müze Masumiyet Müzesi, belgesel ve müzenin katalogu Şeylerin Masumiyeti birbirini bütünleyen ve bir o kadar da kendi başlarına hareket eden çeşitlemelerdir aslında.

Haberin Devamı

AMACIM ROMANI HATIRLATMAK DEĞİL

Romanı okuyanla hiç okumayan arasında bir süre sonra müzeyi gezerken çok büyük bir fark kalmayacak. Romanı okuyanlar “işte Füsun’un çantası,” “masanın üstündeki köpek biblosu,” gibi cümleler kuracaklardır elbette. Müzede yapmak istediğim şey görsel bir temele dayanıyor. Müze romandaki eşyalar üzerinden gözlerimize görme zevkimize seslenen bir şey sunuyor. Amacım görme zevki üzerinden romanın konusunu hatırlatmak değil. Şöyle örnek vereyim; 600 sayfalık bir roman okuyoruz ve aradan aylar geçiyor, pek çok ayrıntıyı unutuyoruz. Ama romanı okuyuşumuzu ve ona verdiğimiz duygusal tepkileri, hattâ nerede okuduğumuzu kafamızdan neler geçtiğini, kahramanlara dair hislerimizi, sinirlenmelerimizi, duygusal anlarımızı hattâ kafa karışıklıklarımızı hatırlıyoruz. Bunlar bizde kalan roman okuma tepkileridir. Müze romanı okurken yaşadığımız duygusal tepkileri resimlemek için var. Romanı resimlemek için değil! Romanın uyandırdığı duyguları, belli bir atmosfer içinde elle tutulur bir hale getirmesi için var bu müze.

BİRLİKTE İŞ YAPMANIN ZORLUĞUNU İLK KEZ YAŞADIM

Kapısından bacasına kadar, santim santim, eşya eşya başında bulundum ve her adımda vardım. Tıpkı romanı yazarken kelime kelime en ince ayrıntısına kadar düşündüğüm gibi, müze için de böyle çalıştım. Ama şu var, müzenin yapımı esnasında birçok insanla beraberdim. Marangoz Metin Usta’nın, mimarların hattâ çeşit çeşit sanatçı ve arkadaşların birçok emeği var. Tabii onlara fikirleri verip, bu böyle olmalı diye birtakım yönlendirmelerde bulundum. Bu açıdan Masumiyet Müzesi müze olarak da benim eserimdir. Ama tek başıma üstesinden gelebileceğim bir şey değildi. Geminin kaptanı bendim tabii, ama hayatta ilk defa başka insanlarla ortaklaşa iş yapmanın zorluklarını ve zevklerini yaşadım. Zorlukların artık bir önemi yok, ama en zevkli tarafı bu mutluluğu bir arada yaşamaktı...

Belgeselin ilk yayını 10 Mayıs Perşembe akşamı TRT Türk’te izlenebilir.
Yapımcı, Yönetmen: Demet Haselçin
İkinci yönetmen, senaryo: Pınar Yakışıklı
Müzik: Sarper Özsan
Görüntü Yönetmeni: Zafer Sevener
Kurgu: Fatoş Yapıcı

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!