Her zaman önce ‘kitap yazarı’ olacağım

Güncelleme Tarihi:

Her zaman önce ‘kitap yazarı’ olacağım
OluÅŸturulma Tarihi: Haziran 08, 2013 00:00

Bilhassa son yıllarda İskandinav polisiyeleri ciddi bir okur kitlesi edindi.

Haberin Devamı

Çoğu kısa sürede farklı dillere çevrilip TV uyarlamaları yapılıyor. Bunlardan biri de Jan Arnald. Polisiye dünyasındaki adıyla Arne Dahl. Dahl’ın milyonlu satış rakamlarına ulaşan, İngiltere ve Amerika’da dizi uyarlaması da yapılan polisiyesi Misterioso/Ölümün Sesi, Doğan Kitap etiketiyle Türkçede. Arne Dahl’la kitabına ve kuzey polisiyelerine dair konuştuk.

Jan Arnald olarak roman, eleştiri ve gazete yazıları yazıyorsunuz. Arne Dahl adıyla da suç romanları... İki kimlikle farklı türlerde yazmak nasıl?
- Her zaman pek çok farklı alanda yazdım. Yani farklı şekillerde, stillerde ve farklı amaçlar için yazmaya alışığım. Suç romanına yöneldiğimde, bu alan baskın bir ses haline geldi. Düzen için onu ayırmak zorundaydım. İçimdeki yazarlar arasında geçiş yapabilmek yaratıcılığım için iyi. Şunu da belirtmeliyim ki, suç romanı yazmak, diğerlerini yazmaktan çok daha farklı bir duygu.
Son 10 yılda ‘Kuzey polisiyesi’ olarak tanımlayabileceğimiz yakın coğrafyadan birçok iyi polisiye yazarı ve macera çıkıyor. Dahası uluslararası alanda da oldukça ses getiriyorsunuz. Bunu neyle açıklayabilirsiniz?
- Polisiye romanının özellikle İsveç’teki gelişimi, İngiltere ve ABD’dekinden bağımsız oldu ve bu süreç aslında her zaman bu işin büyük figürlerinin gölgesinde gelişti. Birkaç yıl öncesine kadar İsveç polisiye romanını önemsemiyor ya da basitçe bir şaka olduğunu düşünüyorlardı. Sonra her şeyin farkına vardılar. Ama yine de bizler farklı tarzları olan bağımsız yazarlarız. Örneğin ben, polisiye romanın ‘edebi’ yazarıyım.
Sizin romanınızda İsveç’in tarihsel arka planı kadar, güncel durumuna dair de izler var. Amerikan suç romanlarında nadiren karşımıza çıkar fakat sizin romanınızı örnek alacak olursak 90’larda İsveç’teki genel duruma dair fikir edinebiliyoruz...
- Değişen bir toplumu yansıtmak amacıyla, suç unsurunu Amerikan tarzı thriller’da olduğundan biraz daha fazla kullandım. Suç romanını, ondaki gizemi, heyecanı ve aksiyonu seviyorum. Ama bunu bir kenara bırakacak olursak, toplum ve suç fikri, bütün yazarlığımın çıkış noktası. İsveç bir süre ‘model ülke’ydi ama aynı zamanda Kuzey’de bir yerde izole olmuştu. 90’larda bu biraz kırıldı; diğer Avrupa ülkelerine benzer bir ülke haline geldik. Ben de A-unit serisindeki 10 romanımla, yani Intercrime serisi ile çağdaş İsveç tarihinin bir dönemini yakalamaya çalıştım. Ve siz şu anda yalnızca ilkini gördünüz.
Ölümün Sesi’nde önce suçluyu, sonra bu suçu çözecek dedektifi tanıyoruz. Banka soygunu esnasında gerçekleşen cinayet de göçmen bürosundaki yaralama da benzer bir gerilime sahip...
- Evet, sanırım yerinde bir yorum bu. Bir suçu çözmek mantık ve rasyonel düşünce gerektiriyor, dahası bir suçlunun aklının nasıl çalıştığını anlamayı gerektiriyor. Ama aynı zamanda şans faktörü, insanları birbirine bağlayan gizemli bir faktör var. Buradaki faktörlerse dedektif Paul Hjelm ve katil. Hayat yüzde 100 rasyonel değil ne de olsa...
Misterioso, aslında Thelonious Monk’un ünlü kayıtlarından birisi. Zaten kitap neredeyse ona adanmış gibi. En başından itibaren fonda Misterioso’yu duyuyoruz. Nedir bu parçanın sizin için düşündürdükleri?
- Öncelikle bu caz parçası. Cazla suç romanı arasında bağlantı var ve ben de bunu ilk romanımı yazarken fark ettim. Bağlantı şurada: Her ikisinde de total bir kontrol ve yapısallıkla büyük bir özgürlük ve doğaçlama bir araya geliyor. Ancak çok keskin bir yapı, doğaçlamaya has bir özgürlüğü mümkün kılıyor. Polisiye roman yazma konusunda en sevdiğim nokta bu. Yapı yoluyla özgürlük! Büyük caz parçaları arasında Misterioso en garip olanı. Başka bir şeye benzemiyor. Bu parçada müziğe yaklaşım bütünüyle farklı; gizemli ve özgün bir şey var. Ben parçanın bu yönünü çok sevdim ve kitabıma uygun buldum.
Romanda yaşanan olayların temelinde 90’larda İsveç’te yaşanan büyük ekonomik kriz yatıyor. Tarihe bakınca –örneğin Amerika’da- kimi ekonomik krizlerde, birbiri ardına cinayet vakalarına rastlanıyor. Son yıllardaki krizle değerlendirirsek, ürkmeli miyiz?
- Yoksulluk ve toplumdaki ekonomik farklar çok fazla büyüdüğünde nefret de yayılmaya baÅŸlıyor. Yeterince güçlü bir ÅŸekilde nefret ediyorsanız (ve özellikle de bir gruptan, mesela en zenginlerden ya da göçmenlerden, nefret ediyorsanız) ve kaybedecek bir ÅŸeyiniz olmadığını düşünüyor ve ilgileri üzerinize çekmek için ÅŸansınızı deneyebileceÄŸinize inanıyorsanız; o noktada gerçekten de yüksek bir ÅŸiddet riski hatta belki bir seri katil riski var demektir. Ä°sveç’te göçmenleri hedef alan böyle iki vaka oldu. Çok utanç vericiydi. Neyse ki yakalandılar. Â
Romanın temposu bilhassa son 50 sayfada her dakika yükseldikçe yükseliyor. Bunun sinematografik açıdan da etkileyici olduğunu söylemek mümkün. Ne söylemek istersiniz?
- Bu yorum için teşekkür ederim. Bu doğru. Benim polisiye romandaki ‘heyecan unsuru’ için öncelikli ilham kaynağım kitaplardan ziyade filmler. Kitabın bir filmin dramaturjisine sahip olduğunu söyleyebilirim gerçekten de. Ben polisiye roman yazmaya, thriller türünün (özellikle de Amerikan) sinemaya büyük bir sanatsal ustalıkla uyarlanmaya başlandığı bir dönemde başladım. ‘Kuzuların Sessizliği’ gibi mesela.
Romanınızın uyarlaması, TV serisi olarak da yayımlanıyor. İngiltere’den sonra ABD’de de yayımlanıyor. Hatta başka TV serileriniz de var. Roman yazmak ile senaryo yazmayı mukayese edebilir misiniz?
- Dil konusunda bir farklılık var, dil farklı roller oynuyor ikisinde. Filmlerde dil araçsal. Orada dille ilgili mesele yalnızca, sözün ekrana ve hareket eden görüntülere nasıl aktarıldığı meselesi. Kitaptaysa dil kendi içinde önemli. Ayrıca, bir kitapta kendinize daha çok yer açıp daha çok iz bırakabilirsiniz; filmlerde ya da dizilerde bu daha az oluyor. Bu yüzden sanıyorum ben, her zaman, önce bir kitap yazarı olacağım, bir romancı. Ama rol değiştirmek de bazen eğlenceli. İlerde daha çok senaryo yazmak isterim. Kendi sözlerinizi ekranda ete ve kemiğe bürünmüş halde görmek gerçek bir büyü adeta. Umarım dizi (10x90 dak.) Türkiye’de de gösterilir. Ve elbette umarım hepiniz Misterioso’yu seversiniz.

Her zaman önce ‘kitap yazarı’ olacağım

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!