<b>Merve YENAL </b>
Oluşturulma Tarihi: Eylül 02, 2002 11:28
İçki masalarının en sevilen şarkılarından biridir 'makber'. Şarkıcı uzata uzata 'her yer karanlık' diye bağırır. Aslında 'depresyondayım' demek ister. Kendini çaresiz ve ümitsiz hissedenlerin hastalığı olan depresyonun sayısız nedeni var. Özel yaşamda olduğu kadar iş yaşamındaki problemler depresyon için önemli bir risk oluşturuyor. İyimserler sorunları daha kolay aşarken, karamsarların problemleri onları 'karanlığa' götürüyor.
Hiçbir şey için enerjiniz yok, en sevdiğiniz kişi ve aktivitelere karşı kayıtsızsınız, herkese bağırıp çağırıyor sonra da ağlamaya başlıyorsunuz. Her şeyi bırakıp, kaçıp gitmek istiyorsunuz... Belki siz de çağımızın hastalığı depresyonla pençeleşiyorsunuz. Depresyon birçok farklı nedene bağlı olarak ortaya çıkabiliyor. Temelinde umutsuzluk ve bir çıkar yol görememe yatıyor.
Danışman Psikolog Leyla Navaro'ya göre depresyon kadın ve erkeklerde farklı nedenlerden dolayı ortaya çıkıyor. Aynı şekilde kendini her iki cinste farklı şekilde belli ediyor. İş stresi ve işsiz kalma korkusu özellikle erkekleri vuruyor. Kadınları umutsuzluğa sürükleyen unsurların başında ise toplumsal baskı geliyor. Navaro 'İki boy ufak pabuç' adlı kitabında depresyonda kadın erkek farklılıklarını inceliyor.
Depresyon yaşamda çekilen sıkıntı ve zorluklar yüzünden ortaya çıkan duygu durumuna verilen isim. Ayrılık, boşanma, ölüm, kayıp, hastalık yaş dönemleri, yorgunluk ve stres depresyonun en sık rastlanan sebepleri arasında gösteriliyor.
Navaro'ya göre kadınları depresyona götüren en belirgin yaşam deneyimi evlilik içi çatışmalar. Erkekleri depresyona hazırlayan önemli etkenler arasında iş yerinde başarısızlık, güç ve iktidar beklentileri, toplumsal statü ve maddi başarıya ulaşma stresi ön plana çıkıyor. Ancak, erkekler bu tür duygularını zayıflık olarak görüyor ve gizliyor. Depresyona giren erkekler içki, kumar, aşırı savurganlık, hızlı araba sürme gibi yöntemlere sığınıyor. Bazıları da öfkeli ve saldırgan bir tutum takınıyor. Kadınlar depresyona girdiklerinde içlerine kapanıyor, kendilerini değersiz hissediyor, sık sık ağlıyor veya sakinleştirici ilaç alıyor.
Toplumun erkeklere hazırladığı çetin yaşam koşusu pek çok erkekte ifade edilemeyen depresif duygular yaratıyor. Bu duyguları 'erkeklik' adına dile getiremeyen erkeklerin depresyona ve psikolojik hastalıklara yakalanması mümkün oluyor. Pek çok erkek kendisini işiyle özdeşleştiriyor. Toplum bir erkeğe yaptığı işe göre itibar ediyor. Bu nedenle işini kaybetmek gelir kaybının yanı sıra benlik ve itibar kaybı anlamına da geliyor.
Kadınlar daha çok toplumun yarattığı eşitsizlik ve çifte standart sonucunda depresyona sürükleniyor. Depresyonun oluşturduğu enerjisizlik ve güçsüzlük sonucu iş yapamaz hale gelen kadın böylece kendine durma ve dinlenme izni vermiş oluyor. Özellikle, her şeye koşturup fazla yorulan iş kadınları bu 'meşru' teşhis sayesinde kendilerine vakit ayrıma şansı buluyor.
Günümüzde iş yaşamında söz sahibi olan kadınların sorumlulukları ikiye katlanıyor. Geleneksel ev sorumluluklarının yanı sıra kentli yaşamın stresi, trafik sorunu, alışveriş, çocuklarla ilgilenmek ve iş dönüşü ev işlerinin peşinde koşmak kadınları tam anlamıyla tüketiyor. Aşırı yorgunluktan kaynaklanan ruhsal gerilim, derin huzursuzluk ve bunalım sık rastlanan depresyon nedenleri oluyor. Bunlar kendini kronik yorgunluk, stres, aşırı yeme, tutku halinde mükemmeliyetçilik, unutkanlık, asabiyet gibi şekillerde belli ediyor.
Navaro iş, aile ve ev üçgeninde zamanla yarışan kadının büyük stres altında olduğunu belirtiyor. Çalışan kadınların birçoğu herkes yattıktan sonra uykusundan çalarak kendine birkaç saat ayırabiliyor.
Navaro'ya göre kadınların karşılaştığı en önemli sorunlardan biri de kadın ve erkekler arasındaki kazanç eşitsizliği. İşyerlerinde erkeklerle eşit işlerde çalışan kadınların erkeklere oranla daha fazla performans göstermesi bekleniyor. Çünkü erkeğin başarısı doğal kabul ediliyor, kadınların ise kendini ispatlaması gerekiyor. Bu da kadınları küskün ve yorgun yapıyor. Ayrıca mesleği nedeniyle eşinden fazla kazanan kadınlar eşinin küçük düşmesini engellemek için terfi durumunu ve maaş artışını ondan gizlemek zorunda hissediyor. Bu da bir baskı unsuru oluyor.
Evli veya uzun süreli bir ilişkisi olan kadınları başka bir stres kaynağı daha bekliyor. Seyahat gerektiren işlerde çalışan ya da uzun mesaiden dolayı eve geç gelen kadınlar bundan dolayı üzerlerinde baskı hissediyor. Bundan kaçmak için ya kendilerini gerçekleştiremedikleri, potansiyellerinin altındaki işleri tercih ediyor ya da evde sürekli çatışma yaşıyorlar.
Ebeveynlik de çalışan kadına ve erkeğe farklı yansıyor. Anneler bir bölünmüşlük yaşıyor. Suçluluk duygusuyla hırpalanıyor, kendini tam olarak işine veremiyor. Babalar ise böyle bir durumla karşılaşmıyor. Asıl görevi evi geçindirmek olan erkeğin maaşına baba olmasıyla beraber zam bile yapılabiliyor. Anne olanlar işlerini kaybetmekle karşılaşıyor.
NLP uzmanı Cengiz Eren depresyonun korku ve tedirginlikten dolayı ortaya çıkan bir nevi kurtuluş yolu olduğunu söylüyor: ‘‘Türkiye'de kişiler geleceğini düşününce hiçbir şey göremez oluyor. Geçmişteki kötü tecrübelerini düşünüp geleceklerinin de böyle olacağını zannediyor. Korku ve tedirginlikle doluyor. Beyin de bu kişiyi depresyona taşıyor.‘‘
Depresyon geçiren kişiler yaşamda seçeneklerinin olmadığını düşünüyorlar. Karamsar kişiler iyimserlere göre depresif duygulara daha meyilliler. Aynı sigaranın kanser için risk oluşturduğu gibi, karamsarlık da depresyon için risk oluşturuyor. Uzman Psikolog Emre Konuk iyimserlerin bir felaket sonrası bile hemen toparlanıp, organize olduğunu, o durumdan çıkmak için plan yaptıklarını belirtiyor: ‘‘İnsanlar bir felaket yaşadıklarında onunla başa çıkışları farklılık gösteriyor. Bazıları onun etkisinde kalarak bir süre kendisine gelemiyor. Bazıları çöküyor, ne yapacağını bilemiyor. İyimserler ise ömür boyu depresyona girmeden yaşayabiliyor. Çünkü onlar durumdan kendilerini değil başkalarını sorumlu tutuyorlar. Yaşananın geçici olduğunu düşünüyorlar.‘‘
Gelecekten korkmayın
İşini kaybetme korkusu birçok insan için önemli bir depresyon nedeni. NLP uzmanı Cengiz Eren depresyondan kaçınmak için yalnızca bu konuda olumlu düşünmenin yeterli olmadığını, aynı zamanda bu düşünceyi davranışlarımıza aktarmak gerektiğini belirtiyor. İşte karamsarlık yaşayanlara tavsiyeler:
Gelecekle ilgili program yapın,
'İşten atılsam da kolaylıkla yeni iş bulabilirim, çünkü kaynaklarım var' diye düşünün,
Yeni işinizde lazım olabilecek kaynaklarınızı geliştirin. Dil öğrenin, bilgisayar bilginizi artırın,
Önünüze çıkabilecek fırsatlar konusunda açık olun, gelecekten korkmayın,
Olumlu düşüncelerinizi davranışlarınızla pekiştirin.
Depresyonun belirtileri
Uzman Psikolog Emre Konuk depresyonun belirtilerini şöyle sıralıyor:
Günün çoğu zamanında hüzünlü ve ağlamaklı hissetmek,
Hayattan zevk alamama ve hiçbir şeye ilgi duymama,
Kilo ve iştahta değişiklik,
Uyumakta zorlanmak, çok erken kalkmak ya da aşırı uyumak,
Devamlı yorgunluk, enerji kaybı,
Karar vermede zorluk çekmek, odaklanamamak,
Kendini suçlu, değersiz, mutsuz hissetmek,
İntihar ve ölüm düşünceleri,
İnsan içine çıkmaktan kaçınmak.
Hangi işler risk taşıyor
Danışman Psikolog Leyla Navaro bazı işlerin diğerlerine göre depresyona sürüklemeye daha yatkın olduğunu söylüyor. İşte dikkat edilmesi gereken iş türleri:
Sürekli aynı rutini tekrarlayan işler,
Terfisi olmayan, yatay işler,
Takdir görmeyen, dış dünyada prestiji olmayan işler,
Performanstan bağımsız olarak düşük maaş veren işler,
Uzun süreli mesai saatleri olan işler,
Ekip çalışması yerine, tek başına yapılan sosyalliğin eksik olduğu işler,
Çalışma saatleri belirgin olmayan işler,
Reklamcılık, gazetecilik gibi iş çıkarlarının insandan önce geldiği işler.
İyimserler, kötümserler
Karamsarlık iş yaşamında ve akademik yaşamda da başarıyı olumsuz etkiliyor. Sigorta sektöründe yapılan bir çalışmada iyimserlerin karamsarlara göre yüzde 35 daha fazla poliçe sattığı görülmüş. En iyimserler ve en karamsarlar karşılaştırıldığında bu fark yüzde 350'ye çıkıyor.