Her yaptığımı yıkmak için yaparım

Güncelleme Tarihi:

Her yaptığımı yıkmak için yaparım
Oluşturulma Tarihi: Ekim 14, 2012 00:00

Gece hayatının anarşist çocuğu İzzet Çapa’ya, birbirinden popüler mekanları dar geldi. Habertürk gazetesinin Pazar ekinde röportajlara başladı. Yetinmedi, İzzet Paşa namıyla SKY Türk 360’da programa girişti. Ne oldu, Cahide’yle aşkı mı bitti, ne istiyor hayattan ve bizden?

Haberin Devamı

Türk medyası kabiliyetsiz gazetecilerle mi dolu ki İzzet Çapa çıktı başımıza?
- Ne kimseye kibarlık edecek ne de yerebilecek durumdayım. Çünkü dışarıdan gazetecilik yapıyorum. Kuru fasulye-pilavla büyümüş neslin çocukları olarak, suşi hakkında ahkam kesen entelektüel kırolara benzemeye niyetim yok.

Röportajlarınız çok rahat, samimi.
- İnsanların bilinmeyen yönlerini kurcalamak istiyorum. Kendi merak ettiğim soruları soruyorum, muhabbet ediyorum. Hiç mütevazı olamayacağım, başarılıyım.

Röportajcılık size altın tepside mi sunuldu? Birden paraşütle indiniz de medya mahallesine.
- Tabii ki altın tepside sunulmadı. Video kaset de sattım, gelinlik imalatçılığı da yaptım, işletmecilik de… Röportajcılık, zaten pek çok insanın içinde olan bir şey. 7 yaşında bütün gazetelere el yazısıyla mektup yazardım. 11 yaşındayken Ertuğrul Özkök’e de Hürriyet için yazıp “Bülent-Rahşan Ecevit’le röportaj yapmak istiyorum ama randevuyu siz ayarlayın” diyebilecek kadar cüretkâr bir çocuktum.

Haberin Devamı

Aa, çok şaşırdım. Peki Ertuğrul Özkök cevap vermiş miydi?
- Cevabı bırak, acaba adama sekreteri o aptal mektubu vermiş midir? Anlayacağın içimde her zaman gazetecilik vardı. Diğer yayın yönetmenlerinden de cevap gelmedikçe hırslanıyordum. 16 yaşındayken okul gazetesi için Çetin Altan’la röportaj yaptım.

Röportajda rakibiniz var mı?
- Yaptığım hiçbir işte kimseyle yarışmadım. Çok iyi röportajcılar var. Bu iş olimpiyatlara benziyor. Kimimiz 100 metre koşuyor, kimimiz cirit atıyor. Ben engelli koşuyorum.

Mekânlarınıza aşkınız mı bitti ya da çok mu hırslısınız, röportaj ve TV programı yapıyorsunuz?
- Bunlar evlilik gibi. İlişki boyut değiştiriyor. Çapamarka’yı çok iyi yöneten bir ekip var. İki ters bir düz hepsinin içinde bir İzzet Çapa mevcut. Bodrum’da marangoz atölyem olsaydı, su tesisatçılığı için evlere gidip gelseydim, bir de kır kahvesi işletseydim, “On parmağında on marifet, ne kadar çalışkan adam” derlerdi. Göz önünde olmanın dezavantajı, her yaptığının mercek altında tutulması.

Sıkıldığınız için öyleyse…
- Napolyon olduğunu sürekli düşleyen adamla kendini Napolyon sanan adam arasındaki fark, mutlu bir hayalciyle mutsuz bir şizofren arasındaki farktır. Ben bir düş görürüm, onu gerçekleştiririm. Her yaptığımı, yıkmak için yaparım. Rahat benim kıçıma batar.

Haberin Devamı

SİYASİ ŞUBE’YE DÜŞTÜM

12 Eylül öncesinin siyasi ikliminden de etkilenmişsiniz.
- Bir gün Siyasi Şube’den eve geldiklerini, beni aradıklarını öğrendim. Annem babam fenalık geçirdi. Gayrettepe’ye götürüldüm. Arkadaşlarımı da toplamışlardı. Annem ağlayıp bayılıyordu. Şube’ye giriş var, çıkış yoktu… Müdür de, anneme “Üzülmeyin. Şimdi komünist gibi görünür. 21’inde faşist, daha sonra da kapitalist olur” dedi. Hiçbir zaman faşist olmadım ama kapitalist oldum.

Boğaziçi Üniversitesi’nde parka, kadife pantolon, botlu haliniz oldu mu?
- Bunları lise sonda yaşadım. 1980’de babamdan ilk tokadı yedikten sonra parkamı, botlarımı ve Cumhuriyet Gazetesi’ni hayatımdan çıkarmak zorunda kaldım. Babam koyu bir CHP’li  fakat o dönemde beni koruma dürtüsüyle her türlü politik yayını eve sokmamı yasaklamıştı. İhtilalin ilk sabahı gidip her zamanki gibi Cumhuriyet aldım. Eve dönünce de babamdan ilk tokadımı yedim. Parkalarım, kitaplarım ve o gün aldığım Cumhuriyet denize atıldı. Denize atılan en son kitap ‘Darağacında Üç Fidan’dı. Bütün gözyaşlarım onun içindi. O tokattan sonra apolitik oldum. Belki de babama teşekkür etmeliyim. Ütopyaların peşinden koşmak yerine pragmatist olmama sebep oldu.

Haberin Devamı

HER GECE DÖRT KULÜP

Yarattığınız mekânlar, konseptler gayet devrimci ama...
- Ruhumdaki devrimci ve anarşist ölmedi, sadece başka bir yöne doğru yol aldı. Sosyal devlet anlayışına inancım da hiçbir zaman bitmedi. Babamın ilk cezalarından biri, beni Bulgaristan’a götürmesiydi. “Anlatılan düzen bu” demişti. Tuvalet kağıdı bile yoktu, insanlar, otobüsün altında Türkiye’ye kaçmaya çalışıyordu. “İstediğin düzen buysa, burada kalabilirsin” dedi...

Boğaziçi’ni kazanmak herkese nasip olmaz, kovulmak da...
- O zaman da aileme “Madem siz beni apolitize ettiniz, istediklerimi bana yaşatmıyorsunuz; ben de bu başarının ödülünü size yaşatmayacağım” dedim ve her gece kulüplerde yaşamaya başladım.

Haberin Devamı

Kimin parasıyla?
- Annemin parasıyla tabii. Türkiye’de çıkan ilk kredi kartı cebimdeydi. Zamanın zenginleri arkamdaki masada oturuyordu. Gecede dört yer geziyordum. Yanımda başkalarını da götürüyordum. Zamanın kekosuydum yani. Üniversite yıllarına kadar böyle oldu. Sonra sırtımda çanta video kaset satmaya başladım ailemden para almamak için.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!