Her ÅŸey deÄŸiÅŸiyor, ÅŸu imbat hariç

Güncelleme Tarihi:

Her şey değişiyor, şu imbat hariç
OluÅŸturulma Tarihi: AÄŸustos 16, 2004 00:00

Necati Cumalı’yı sever babam. Kütüphanesindeki sararmış kitapların arasında, 100 kuruÅŸa satın aldığı, çizimleri Fikret Otyam’a ait, 1955 basımı ‘’İmbatla Gelen’’in ayrı bir yeri vardır. 20’li yaÅŸlarında, arkadaÅŸlarıyla buluÅŸup, birbirlerine, Cumalı’nın ÅŸiirlerini okurlarmış. Bugün de Ege’de durmadan esen imbatın getirdiÄŸi sevgiliyi, gençlik romantizminden hiçbir ÅŸey kaybetmeden, efkarlandığında anlatır bana... Ona, ‘’Urla’ya gidiyorum’’ dediÄŸimde de aÄŸzından ilk çıkan, bir dönem Urla’da yaÅŸamış olan ÅŸairin bu dizeleri oldu. Annemse, ‘’Biliyor musun, büyükannenin babası Urlalı’ydı’’ deyip otuz küsur yıl sonra, hayatımda hiç duymadığım isimlerin bizimle olan akrabalık iliÅŸkilerini ve Urla’da ne iÅŸ yapmış olduklarını ardarda sıralamaya baÅŸladı. Birileri bir yerlere baÄŸlanıyor... Kimisi bir yerde doÄŸuyor ama gitmek zorunda kalıyor, kimisi de sonradan gelip terk edemiyordu... Urla da, böyle hikayelerle doluydu.VOURLA, UÄžUROLA ULÄ°CE, URLAÄ°skele Mahallesi’nde, yarım asırlık Yusuf Daldal’ın balıkçı kahvesine girdiÄŸimde, balıkçılar çoktan aÄŸlarını onarmaya gitmiÅŸlerdi. Ä°skelenin en nostaljik ve gösteriÅŸli birkaç binasından biri burası. 80 yaşındaki kahveci Ä°brahim Daldal, babadan kalma balıkçı kahvesinin yüksek pencerelerinden birinin önüne oturup gazete okuyor. Sessiz kalmak istiyor. Kahvede, pencerenin kenarında bir camgüzeli var ki neredeyse bütün kahveyi saracak...Adının kökeni üzerine, Urla kadar çok rivayete sahip bir yer daha var mıdır, acaba? Bir rivayete göre, adını bölgede ‘’Vourla’’ olarak anılan sazlıklardan alıyor. Vourla, antik çaÄŸdan beri, kargı, kamış gibi kendiliÄŸinden yetiÅŸen ve eskiden burada balık tutmak için kullanılan bitkilere verilen ad. Bir diÄŸer rivayet de Osmanlı PadiÅŸahı Mehmet Çelebi’nin komutanlarından Ä°brahim Bey sefere çıkarken, ‘’UÄŸurola’’ diyerek uÄŸurlandığı ve baÅŸarılı geçen seferin ardından da ‘’Komutanım uÄŸurlu geldi’’ denilmesinden türediÄŸi. Evliya Çelebi’ye göreyse, ÅŸehrin Kıdefa Kralı’nın kızı Ulice tarafından kurulduÄŸu ve ÅŸehre ‘’Urli’’ adının verildiÄŸi. Urla adı, çoÄŸu zaman Karantina Adası’yla birlikte anılır. Burası, Urla’nın gizemli yerlerinden biri. Büyük Ä°skender’in yaptırdığı ve bugün denizin içinde kalıntıları görülen antik yolun yanından ilerleyerek, adaya gidiyorum. Osmanlılar’ın Fransızlar’a inÅŸa ettirdiÄŸi karantina binası, kocaman bir tarih. Burası, ticaret yapmak için denize açılan ya da hacdan dönen gemilerin ve yolcuların, uzun serüvenlerinin son durağı. Bugün, kapısındaki kilit ve kırık camlarıyla, binanın eski öneminden hiçbir iz yok. O günlerde, salgın hastalıklardan korunmak için, burada bir dizi önlemler alınır, gemiler açıkta demirler, yolcular, ilaçlı suda yıkanarak, bütün mikroplardan arınırlarmış. EÅŸyalar ve kıyafetlerse, 110 derecede buhar kazanlarına atılırmış. Binanın içinde bugün, duÅŸ yerleri, buhar kazanları, dolaplar, takunyalar, peÅŸtamaller duruyor. Ne var ki burası hálá bir müze deÄŸil. Görevlide anahtar var ancak açmaya yetkisi yok. Oysa New York’ta gezdiÄŸim karantina adasını hatırlıyorum. Rehberli turlar yapılıyor, karantinanın tarihi ve o günler, sergilenen eski fotoÄŸraflarla canlandırılıyordu. Akın akın turist geliyordu. Urla’daki karantinanın, daha fazla unutulmadan turizme açılması gerektiÄŸi çok açık.Bir bakışta, Urla’da geçmiÅŸe dair çok az iz kaldığını görebiliyorum. Bugünkü Urla Belediyesi’nin yanındaki harap bina, 1922 yılına kadar ‘’Eskinaziler’in evi’’ olarak biliniyordu. Sonra, 1924’te Hükümet Konağı oldu. Eskinaziler, Urla’da baÄŸları olan ve üzüm ticareti yapan Yahudi bir aileydi. A. Nedim Atilla ve Nezih Öztüre’nin ‘’Vourla- Urla’da Zamana Tanıklık’’ adlı kitabında, Eskinazi ailesinden Salvatore Eskinazi, bu bina hakkında ÅŸunları anlatıyor: ’’Herkes bu binanın Eskinaziler’in evi olduÄŸunu bilirdi. Hatta Rumlar bu ev yapılırken, ‘Eskinaziler bu evi yapıyorlar ama bu ev yapıldıktan sonra iflas edecekler’ dediler. O kadar büyük bir binaydı çünkü. Dedem, iki kova altın lira aldı, onları eritti. Onlara inat olsun diye. ‘Eskinaziler batmaz’ demiÅŸ. Benim büyük dedem hükümete ve fakirlere çok yardım eden bir insandı. O kadar ki Abdülhamid dedemi Ä°stanbul’a çağırıp madalya verdi.’’ GeçmiÅŸe direnen bir baÅŸka yapı da Urla’da doÄŸan, Nobel edebiyat ödülü sahibi Yunanlı ÅŸair Yorgo Seferis’in günlüğünde bahsettiÄŸi, Ä°skele Mahallesi’ndeki Batis’in Kahvesi var. Dökük ama hálá Ä°skele’nin en çarpıcı yapılarından biri. Necati Cumalı’nın ‘’Ah Urla, viran Urla’’ dediÄŸi, 1922 mübadelesinden önceki Urla’yı kimse bulmayı beklemiyor artık. Uzun yıllardan sonra, Urla Ä°skelesi’ndeki evini görmeye gelen Yorgo Seferis, bu hüzünlü deneyimini şöyle anlatıyor: ‘’Nasıl ki/ Kalkar, doÄŸup büyüdüğün ÅŸehre/ Gidersin bir gece/ Ve bakarsın, temelinden yıkılıp yeniden kurulmuÅŸ o ÅŸehir/ Ve yakalamaya çalışırsın geçen yılları/ Onları yeniden bulmanın umudu içinde.’’ Bugün, Seferis’in restore edilen evi, Yorgo Seferis Residence adlı bir butik otel. Otele, otobüsler dolusu Yunanlı turist geliyor ve anı defterine duygularını yazıyorlar. Evin sahibi Muzaffer Sümer, otele ÅŸairin özel eÅŸyalarını koymak istemiÅŸ ancak bunlara ulaÅŸamamış. Buraya gelen bazı ziyaretçiler, ÅŸairin kitaplarını ve fotoÄŸraflarını göndermiÅŸler. Bugün, 1922’de Urla’dan Yunanistan’a göç edenlerin torunları, yılın birkaç haftasını, ‘’Vourla Kamena’’ yani Yanmış Urla adını verdikleri bir tatil merkezinde geçiriyorlar. Urla adını taşıyan bir baÅŸka yer de Girit Adası’nda; ‘’Nea Klazomenai.’’EN BÃœYÃœK BÄ°NASI TÄ°YATRO OLAN KÖYUrla’ya baÄŸlı Bademler Köyü’nün ilginç bir özelliÄŸi var. Kültürlü bir köy. Bir tiyatrosu var. Ãœstelik tiyatrosu, köyün en büyük binası. Burası, Türkiye’nin, bir tiyatroya sahip olan ilk köyü. 1969’da yapılmış. Daha önceleri oyunlar, ilkokulun salonunda oynanırmış. Oyuncular, tarımla geçinen köylüler, köyün çocukları, gençleri ve yaÅŸlıları... Bademler, bir Alevi köyü. 10 yıl öncesine kadar tütüncülükle geçinen köylüler, bugün daha çok seracılık yapıyorlar. Muhtar Hasan Acet’le birlikte tiyatroya gitmeden önce köy kahvesinde konuÅŸuyoruz. Oyunlar, sonbahar ve kış aylarında oynanıyor. Önce köy hoparlörlerinden yeni bir oyun sahneye konulacağı ve gönüllü olanların katılabileceÄŸi anonsu yapılıyor. Oyun için kostümlerini herkes kendi buluyor. Bulunamayan kostümler için, Ä°zmir Devlet Tiyatrosu’na baÅŸvuruluyor. Bu köy, aynı zamanda, 1964 Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü kazanan ve Necati Cumalı’nın aynı adlı eserinden uyarlanan, Metin Erksan’ın filmi, ‘’Susuz Yaz’’ın çekildiÄŸi köy. Tiyatronun duvarında, filmin çekimlerine ait fotoÄŸraflar var. Oyunların birinci günü, köy halkına ücretsiz. Daha sonra, Bademler Tiyatrosu, KuÅŸadası, Narlıdere ve Güzelbahçe gibi civardaki yerlere turneye çıkıyor. Tiyatroda sahnelenen bir oyun sırasında, sıcaktan bunalan Ä°zmir Valisi, buraya klima bağışlamış. Oyuncular, kostümlerini tuvaletlerde deÄŸiÅŸtirmek zorunda kaldıklarından, bir kulis binasının inÅŸasına baÅŸlanmış ancak tamamlamak için destek arıyorlar. Bademler Köyü’nün ünlü olması için bir neden daha var; burada doÄŸan Arkeolog Musa Baran. Baran, Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin EyüboÄŸlu, Azra Erhat, Mehmet BaÅŸaran ve Vedat Günyol gibi aydın dostlarına, köyünü tanıtmıştı. ÇocukluÄŸunda, bir yandan çobanlık yaparken bir yandan okumuÅŸ, yıllar sonra köydeki dededen kalma evi, bir Oyuncak Müzesi haline getirmiÅŸti. Baran, geçtiÄŸimiz yıl ölünceye dek, bu müzeye yeni oyuncaklar ekledi. Her ÅŸey deÄŸiÅŸiyor, ÅŸu imbat hariç...Babam, bugün hálá, zaman zaman kulağıma fısıldar: ‘’İmbatla gelen/ Yüzünü görmesem/ Sesini duymasam/ Ya ölürsem...’’ 20’li yaÅŸlarında, arkadaÅŸlarıyla buluÅŸup, birbirlerine Cumalı’nın ÅŸiirlerini okurlarmış. Bugün de Ege’de durmadan esen imbatın getirdiÄŸi sevgiliyi, gençlik romantizminden hiçbir ÅŸey kaybetmeden, efkarlandığında anlatır bana. Ona, ‘’Urla’ya gidiyorum’’ dediÄŸimde de aÄŸzından ilk çıkan, ÅŸairin bu dizeleri oldu.BEN OLSAYDIM BUNLARI YAPARDIMUrla Ä°skelesi’nde oturup, Necati Cumalı ve Yorgo Seferis okumak Musa Baran’ın, Bademler Köyü’ndeki Oyuncak Müzesi’ni gezmekYusuf Daldal’ın kahvesinde, balıkçılarla çay içmekMalgaca Pazarı’nda dolaÅŸmakUrla Ä°skelesi’ndeki balık mezatını izlemekÂ
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!