Güncelleme Tarihi:
Bu cümleyi ilk duyduğumda bir şey ifade etmemişti benim için açıkçası.
Üstünde durmadım. Ama on dakika sonra aklıma gelince yeniden, düşünmeye başladım.
Öyle miydi, gerçekten?Â
Her şey aşk için miydi?
‘Yok canım’ diye düşünüyor insan ilk başta ama sonrasında ciddi olarak düşününce de, her şeyin aşk için olduğunu anlayıp, hissetmek zor olmuyor.
Düşünün bir.
Heyecanlar, kıpırtılar, delice sevmeler, beraberlikler, ayrılıklar, yalnızlıklar, hüzünler, kaygılar, gözyaşları, evlilikler, boşanmalar…
Şarkılar, şiirler, serenatlar, mektuplar, güller, naralar, hayaller, özlemler, vuslatlar, katedilen yollar, saklanan fotoğraflar...
Sevinçler, hüzünler, umutlar, umutsuzluklar, mutluluklar, mutsuzluklar...
Suçluluk duymalar, kızgınlıklar, ihanetler, kıskançlıklar, üzüntüler, küsmeler, barışmalar, çekip gitmeler, geri dönüşler...
Yasaklar, tövbeler, vazgeçişler, tutkular, öğrenmeler, arayışlar...
Bulutlara uçmalar, dibe vurmalar…
Tabiat bile aşka… Baharda içimizin kıpır kıpır olması, sonbaharda yaprakların dökülmesi, yağmurların yağması, yıldızların kayması, gün batımı...
Hepsi ama hepsi...
Doğuş sebebimiz; iki insanın aşkı sonucu iken, ölüm anımız; Tanrı’ya dönüş olarak nitelendirdiğimiz, ilâhi aşk değil mi?
Bu evrensel, karşı koyulmaz, kaçınılmaz gerçek olan iki şey bile bir kez daha aşka çıkarmıyor mu yolumuzu?
Çok değil düşünün bir kere. Bu saydıklarım aşk bazındaki bir ilişki sırasında ya da aşk sonucu yaşadıklarımızdan ibaret.
Bırakın her şeyi bir tarafa, en basite indirgersek, varoluş sebebimizdir aşk!
Evet, ne diyorduk?
Kabul etsek de, inkar etsek de…
Her şey aşk için!