Güncelleme Tarihi:
Kitabınızın kapağında dört dilde “Seni seviyorum” yazıyor. Bu dillerden biri ve sonuncusu Kürtçe..
Kitabın adı aslında sadece Kürtçe Ez jı te hez dıkım, yani seni seviyorum. Yoldan geçen insanlara rastgele sorun, çoğu İngilizce, Fransızca ve Almanca ‘seni seviyorum’ demeyi bilecektir. Ama Kürtçeyi bilmezler. Dahası öğrenmek akıllarına bile gelmez. Bin yıldır birlikte yaşadığımızı söylediğimiz, etle tırmak gibi olduğumuzu iddia ettiğimiz Kürtlere kendi dillerinde seni seviyorum diyememek garabet. Bunu göstermek için kitabın adı Kürtçe.
Türkler neden Kürtçe öğrenmeli?
Bu ülkede yaşayan her Kürt’ün Türkçe bilmesi ama neredeyse hiçbir Türkün Kürtçe bilmemesi nasıl bir kardeşlik! Türklerin Kürt komşusunun, arkadaşının, akrabasının hatırını soracak kadar Kürtçe bilmesi, bırakın bilmeyi, bilmeyi istemesi bile çok değerlidir. Türklerin öğrendiği her Kürtçe kelime Kürtlere “Evet birlikte yaşamak istiyoruz” demektir.
Anadil üzerinden tartışmak kardeşliğimizi bozar mı?
Birlikte yaşadığı insanların anadiline saygısı olmayanların samimiyeti, vicdanı, insafı sorgulanır. Müştereklerimizi görüp rahatlamalı, farklılıklarımızı bilip kucaklamalıyız. Kürtçeyi Türklerin de dili haline getirmeden, dillerimizi paylaşmadan birlikte yaşayamayız.
“Bu dünya Türkiye’ye Kürt sorununu çözdürtmez”... Bu cümlenin arkasında ne yatıyor?
Yüz yıllık yanlışlarımızı kapatma çabası bu. Biz ne zaman hakikaten çözmeye çalıştık ki dünya bırakmadı!
Siz Kürtçe biliyor musunuz?
Hayır bilmiyorum, Ez Jı Te Hez Dıkım demeyi öğrenerek başladım.
KİMLİKLERİMİZ SİLAH OLMAMALI!
Kürt sorununu İslam kardeşliği çözer mi?
Kürt sorunu aynılığımızı vurgulayarak değil, farklılıklarımızı kabul ederek çözülebilir. İslam kardeşliği söylemi yıllarca çözüm modeli olarak boşa konuştuğumuz anayasal vatandaşlıktan farklı değil. Kürtleri İslam adı altında ‘aynılaştırarak’ Türklerle entegre edeceği varsayılıyor. Zaten sorun aynılaştırmak, benzeştirmek. Oysa Kürtlerin talebi farklılıklarının tanınması... Ortak paydalar konusunda bir sorunumuz yok. Onlar tamam, sorun müştereklerimiz dışında görülen farklı kimlik unsurlarını da normal ve meşru görüyor muyuz, görmüyor muyuz? Onları bize benzetmeye çalışmadan yaşamak mümkün. Denemediğimiz bu. Kimliklerimizi birbirimize doğrultulan silah sanmaktan vazgeçmeliyiz.
Kürtler kazanırsa Türkler kaybeder mi?
Kardeşi kazanan kaybetmiş olur mu? Ama böyle bir hesap bilinçaltımızda var. Ve bunu sürekli dışa vuruyoruz. Kürtleri en çok inciten şey budur.
ALEVİLER KEMALİZMİN ÖKSÜZ EVLATLARI
Muhafazakâr bir devlette Alevi olmak bir yabancılaşma getiriyor mu?
Aleviler yıllarca dışlandı, ötekileştirildi. Daha çok toplumsal alandaydı yaşadıkları. Ama şimdi devletin muhafazakârlaşmasıyla devletlerini kaybettiler. Onlar Kemalizmin öksüz evlatları. Kemalizm devletten tasfiye olunca kendilerini yalnız ve korunaksız hissediyorlar. Önümüzdeki dönemin en yakıcı sorunu bu olacak. Muhafazakâr devletin çoğulculukla imtihanı Aleviler.
Bizim demokrasi neden eksik?
Asgari müştereklerde bir türlü anlaşamıyoruz. Altta kalan demokrasi diyor, üste çıkan itaat istiyor. Demokrasi dama çıkmak için kurulan bir merdiven. Çıkan çekiveriyor yukarı. Yüz yıldır bu değişmedi.
İslamcıların demokrasiyle sınavında notu kaç?
Toplum mühendisliğine kalkışan hareketler demokrasiden çakarlar. Kafanızda topluma şekil verme, yeni bir toplum inşa etme fikri varsa demokrasi, çoğulculuk olmuyor. Çünkü bunu yapmak için halka değil devlete ve otoriteye dayanırsınız. Devleti, yani kendinizi halkın üzerine koyar, ona tepeden bakarınız. Olan bu... Jakobenlerden demokrat olmuyor. İslamcı, eski İslamcı veya Kemalist fark etmez.
GÜÇ HÂLÂ DEVLETTE
Devlet dindar yetiştirebilir mi?
Yetiştirir, dindar da yetiştirir, dinsiz de. Aslolan devlete itaat edecek nesiller yetiştirmektir. Dün de öyleydi, bugün de.
Türkiye’de güç kimde?
Güç hâlâ devlette. Sermaye, sivil toplum, medya, aydınlar devletten hâlâ korkuyor.
Haksız da değiller. Bu coğrafyada devlet hiç bu kadar güçlü olmamıştı. Meşruiyeti, ekonomik kaynakları, medyası, izleme, denetleme, cezalandırma ve manipülasyon kapasitesi hiçbir dönemde bu düzeye çıkmamıştı. O kadar güçlü ki artık sadece itaat veya biat etmemizi değil, ona iman etmenizi istiyor.