Güncelleme Tarihi:
"Polis", klasik hikaye anlatım kalıplarından farklı bir dile sahip. Altı kişilik ailenin katledildiği bir sahnede bile gülüyor insan.
- Evet, "Polis"in normal izleyicinin pek alışık olmadığı bir anlatımı var. Ama bu o kadar çarpıcı ve güzel bir anlatım ki, ben filmi izleyen herkesin bu farklılıktan etkileneceğini düşünüyorum. Bence "Polis", seyircinin ezberini bozacak bir film. İzleyicinin alışkın olduğu senaryo akışından çok farklı bir anlatıma sahip. Ancak bu sıra dışı anlatım asla itici değil, aksine seyirciyi yavaş yavaş içine çekiyor.
- Evet, filmin öyle çarpıcı bir finali var ki, izlerken boşalmıyor tam tersine doluyorsunuz.
Musa Rami ne bir kahraman ne de bir anti-kahraman... Musa Rami kim?
- Musa Rami, tüm çelişkilerini içinde barındıran gerçek bir insan. Filmde anlatılmak istenen şu: Siz ne kadar mücadele etseniz de hiçbir şey istediğiniz gibi olmayabilir. Kahraman görmeye alışkın olan izleyiciler sürekli çöküş yaşayan Musa Rami’yi izlediklerinde acaba ne hissedecekler, çok merak ediyorum. Bir hikayenin iktidarı sadece kahramana bırakıldığında o hikayenin özünü anlamamız mümkün değildir. Mesela Onur (yönetmen Onur Ünlü) filmin başına bir Alman düşünürün sözünü koymuş. Şöyle diyor adam: "Gerçeklerle yetinen insanları aklım almıyor." Ne kadar güzel söylemiş. Gerçek nedir ki? Gerçek artık çok göreceli bir kavram. Doğrusu ben herkese dersini veren, tekdüze bir kahramanı oynamadığım için çok mutluyum.
Galiba Onur Bey’in "Çok iyi bildiğimiz şeylerin hiç bilmediğimiz şekilde ilerlemesini istedik" sözü filmi özetliyor.
Filmde, öykü hüzünlü giderken, araya tüm ailenin pikniğe çıkıp "I Will Survive" şarkısıyla 19 Mayıs hareketlerini yapması gibi absürd sahneler giriyor. Filmin bu mizah anlayışı hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Arada izleyiciyi şaşırtmak iyidir. Onur da bunu çok iyi becermiş. Dediğim gibi "Polis" çok farklı bir film. İzleyici bayağı eğlenecek.
"Polis" sanatsal kaygılarına rağmen popülerliği de yakalıyor mu?
- Popülist olmadan popüler olmak ayıp değil. Keşke bu film popüler olsa, aslında olacağına çok inanıyorum. Sanatsallığı ayrı tutmak gibi bir şey olamaz. Çünkü sinema zaten bir sanat. Bugün keşke tiyatro da popüler olsaydı da Hrant Dink öldürülmeseydi.
Gelelim "Şiddete meyyalim vallahi dertten" sözüne... Musa Rami neden şiddete ihtiyaç duyuyor?
Freud’a göre şiddet ruhumuzun önemli bir alanını kapsıyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
- Şiddetin binlerce çeşidi var ama... Sadece fiziksel değil duygusal şiddet de olabilir. Duygusal şiddete başvuran birçok insan var.
Sizin de şiddete ihtiyacınız var...
- Benim mi? Benim yok ama ihtiyacı olanlar vardır. Şiddet zayıflık belirtisidir. Güçlü insan gücünü göstermez. Güç, gizli, sakin ve sessizdir.
Ben ısrar ediyorum, sizin de şiddete ihtiyacınız var. Nuriye Akman’a verdiğiniz röportajda "Şiddetle ilgili ciddi sorunum var. Okul yıllarında bile kimseyle kavga edemedim" diyorsunuz.
İlginç! İnsan şiddetle karşısındakiyle nasıl tanışır?
- Şiddet dediğimiz itişme kakışma. Bak böyle itersin arkadaşını. (Haluk Bey eliyle itiyor beni ve tanışıyoruz onunla. Gerçekten ilginç bir duygu)
NEFRETLE YETİŞTİRİLDİK
Yani dokunma duygusu mu?
- Evet, ittirmek kaktırmak. Hani arkadaşına "Ne oluyo" falan dersin ya.
Şiddet içimizde yani?
- Şiddet her insanda var. Her insanın içinde bir katil var.
Galiba artan şiddet vakalarını konuşurken de insanın içindeki şiddet duygusunu unutmamak gerekiyor...
Yok, onu sadece ruhumuzdaki şiddet duygusuyla açıklayamayız. Bugün yaşananlar çok daha derin mevzular. Toplumumuzda şu anki şiddet ve linç duygusu, Türkiye’nin yakın tarihiyle alakalı. Toplumumuza geçmişte neler öğretildiğiyle alakalı.
Belki de batının modern yaşamına geçişimizle alakalı. TRT’nin tek kanallı olduğu, "Perihan Abla" dizisi tadında yaşadığımız günlere mi dönsek...
Peki, bize ne enjekte edildi sistematik olarak?
- Nefret... Sevgiyle değil, nefretle yetiştirildik. Tüm bu yaşanan şiddet, yakın tarihimizde toplumda oluşturulan nefretin eseridir.
Biraz daha açalım mı bu konuyu?
- Hepimiz ırkçıyız. Türk toplumu, ırkçı bir toplum. Irkçılık bilinçaltımızda var. Bilinçaltımıza çocukluğumuzdan beri ırkçılık işleniyor. Örneğin biz "Anladıysam Arap olayım" derken düşünüyor muyuz ne söylediğimizi ya da ne yaptığımızı? Araplara hakaret ediyoruz. Ya da "Çingene hesabı yapma" diyoruz. Birisini aşağılamak için Çingene diyoruz. Yani Çingenelere hakaret ediyoruz. Ya da "Korkak Yahudi" diyoruz. "Ermeni tohumu" diyoruz. "Kürt çalar Çingene oynar" diyoruz. İşte bunlar bizim toplumsal bilinçaltımız. Bu sözler bilinçaltımıza işlenen ırkçılıktır. Eğer kulağımız duyuyorsa ağzımızdan çıkanı, o zaman bu toplumda şiddetin neden hüküm sürdüğünü daha iyi anlarız. Bizim bunlarla mücadele etmemiz lazım. "Anladıysam Arap olayım" ne demek? Böyle aptal bir cümle olur mu? "Anladıysam Türk olayım" dersem ne diyeceksin? Hiç düşünmeyiz bunları. İşte bahsettiğim toplumsal bilinçaltı bu. Var olmak için öldürmeyi seçiyorsanız ya da seçtiriyorlarsa size, yapacak bir şey yok. Adamın yapacak bir şeyi yok, gidip adam öldürüp öyle var oluyor. Var olmak için öldürmeyi seçen bir toplum olduk.
- Farkında olmak bir insanlık durumu. Toplum olarak bilinçaltına ne işlenmiş, bunun farkında olacaksın. İnsan olmaya çalışıyorsak farkında olacağız.
Zeki Demirkubuz’un "Kader" filmini izlediniz mi?
- Hayır izlemedim.
"Kader", sizin "Masumiyet"teki unutulmaz tiradınızdan yola çıkılarak çekildi ve siz daha bu filmi izlemediniz...
- İzleyemedim. Kaçmaktan kovalamaya vakit yok.
SİYAD Ödül Töreni’nde de Tarık Akan, ödüle aday filmlerin hiçbirini izlemediğini söyledi. Sizin gibi önemli oyuncular sinemadaki son gelişmeleri merak etmez mi?
- Ben ne zaman izleyeyim ki? Her gece oyunum var. Ben de "Kader"i merak ediyorum. En kısa zamanda izleyeceğim. Bir an önce filmi izleyene ödül mü veriyorlar?
İzleseydiniz soruma en azından yanıt vermiş olurdunuz.
- O zaman izlediğimde konuşuruz.
Ağzımın sulanması gerekiyor
Senaryonun farklı yerlere gideceğine dair kaygınız olduğunu söylemişsiniz.
- Kesinlikle. Ben senaryoyu okuduktan sonra Onur’la (Ünlü) konuştum. Onur da bu sıra dışı senaryoyu nasıl çekeceğini anlattı. Zaten böylesine güzel senaryo yazan bir yönetmenin kötü film çekeceği hiç aklıma gelmedi. Bu düşüncemde yanılmadığımı gördüm. Çok iyi bir iş çıktı ortaya.
Sizin gibi usta oyuncular genelde filmografisi sağlam yönetmenlerle çalışır. Oysa "Polis", Onur Ünlü’nün ilk filmi...
- Benim için bir yönetmenin deneyimli ya da ödüllü olması önemli değil. Önemli olan senaryonun beni heyecanlandırması. Kısacası projeyi gördüğümde ağzımın sulanması gerekiyor.
Polis, izleyicinin ezberini bozacak
Onur Ünlü’nün ilk yönetmenlik denemesi olan "Polis" filminin özeti kısaca şöyle: Mesleğinde efsane olmuş cinayet masası polisi Musa Rami (Haluk Bilginer) ünlü mafya ailesi İzmitliler’in küçük oğlunu vurunca hem ailesini hem de kendisini büyük bir tehlikeye atar. Ama bela vız gelir Musa Rami’ye. Onun derdi, kendisinden 40 yaş küçük üniversite öğrencisi Funda’ya (Özgü Namal) duyduğu büyük aşktır. "Polis", Haluk Bilginer’in de dediği gibi "izleyicinin ezberini
Röportaj: Mevlüt TEZEL / Fotoğraflar: Sinan ÖZBALKAN