Güncelleme Tarihi:
Sabah saatleri; Bosphorus Palace’da destansı bir çekime soyunulmuş... Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Belçim Bilgin ve Nejat ışler: ıki Keşanlı Ali, iki Zilha...
Haldun Taner’in epik eserinin, modası geçmez bir iş olduğuna delalet. Keşanlı Ali Destanı, neredeyse yarım asrı devirmiş bir eser ve bugünlerde farklı tiyatro sahnelerinde takır takır gişe yaparak sergilenmekte, televizyonda dizi olarak rağbet görmekte.
60’ların ortalarında, bir gecekondu mahallesinde, Sineklidağ’da yeşermiş bir destan Keşanlı Ali’ninki... ki Keşanlı Ali denince malum, kahramanlığı, yanlışlıkla başına gelmiş bir şey olarak, zaruretten büründüğü bir kostüm olarak, kaderin tecellisi olarak yaşayan bir kazara kahramandan, kıtırdan kahramandan söz ediyoruz. Toplumun “önce yapar sonra tapar”casına kahraman yaratma zaafından doğmuş, o “yalandan kabadayı” rolüne girmek adına çokça kendinden geçmiş...
Hayata tutunabilmek için hırçınlaşabilen, başka türden hayatlar özleyen ama ne olursa olsun, hakikatli bir yerden, içgüdüsünden yola çıkıp davranan biricik aşkı Zilha, başlı başına bir delikanlı. Ali ve Zilha, destan boyunca, kendileri de aşkları da dönüşen bir çift... Engin Cezzar ve Gülriz Sururi, 64’te Keşanlı Ali ve Zilha’ya sahnede ilk kez can vermiş, tiyatroları Küçük Sahne adına da o oyunla can bulmuş kişiler malum. Nejat ışler ve Belçim Bilgin, bugün Keşanlı’nın destanını Kanal D’de, bambaşka bir dille, bambaşka bir yorumla canlandırıyorlar.
Engin Cezzar, Nejat ışler ve Belçim Bilgin’i pamuklara sarıyor. Gözünün en içiyle iltifatlar edip, saçlarını, yanaklarını okşamacasına... Bir süre önce geçirdiği rahatsızlıktan dolayı konuşma yetisini yitirmiş olması, kendini ifade etmesine engel teşkil etmiyor. Gülriz Sururi her zamanki gibi saçıyla, gözünün çerçevesiyle, dokunulmazlığıyla nevi şahsına münhasır... Röportaj sırasında Engin Cezzar’la birlikte, iki kişilik anlatıyor.
SÜNEPE KEŞANLI’YI GÖRÜNCE ŞAŞIRDIK
Sururi, diziyi izlerken şaşırdıklarını söylüyor: “Biz hikaye geri dönüşlerle anlatılır diye tahmin ediyorduk. ılk bölümde öyle sünepe bir Keşanlı Ali görünce şaşırdık. Demet Taner beni arayıp dizi olacağını söylediğinde, ‘Ne kadar güzel bir şey olur’ dedim. Bence geç bile kalındı. Eserin milyonlara mâl olması, dizisinin yapılması fevkalade bir fikir ama çok dikkatli olmak gerekiyor. Senaryonun Haldun Taner’in üslubunu hiç bırakmaması, sünmemesi lazım. Düşünsene, kim biliyor artık Keşanlı’yı. 23 sene evvelden, TRT’den biliyor bilenler de. 40 küsur yıl öncesinden değil. Biz tabii TRT’ye dizi olarak yaptığımızda, tiyatro oyunu olarak yapmıştık. Oyunda hiçbir değişiklik yapmadık. Bu başka bir şey elbet...”
Röportaj odası bir med-cezir mahali. Çekim için girilip çıkılıyor, dağılınıyor, toparlanılıyor. Bütün bu süreçte, farklı jenerasyonlardan Aliler ve Zilhalar, hayat ve memat üzerine laflıyor. Engin Cezzar ve Gülriz Sururi kalktıktan sonra, onların bulunduğu süre zarfında, kendilerini daha ziyade dinlemeye almış olan Nejat ışler ve Belçim Bilgin’le devam ediyoruz röportaja...
Belçim Bilgin, Zilha’yı yıllar sonra karşılaştığı ilk aşkı gibi yaşadığını söylüyor. Oyunculuk hayatı Ankara Sanat Tiyatrosu’nda kursiyer olarak başlamış bir aktris ve kursiyerlik sınavı için hazırladığı rol Zilha.
Bu aralar hem “Keşanlı Ali Destanı”ndaki Zilha ile hem “Kurtuluş Son Durak”taki Eylem karakteri ile sağlam kadın rolleri canlandırıyor. Birbirlerinden çok farklı karakterler olmakla birlikte, dertleri örtüşen... “Birisi 2012 model bir psikolog, diğeri de işte, Zilha” diyor: “Oynarken hep Zilha’yla Eylem’i kendi kafamda tartıyordum. ıkisi de çevrelerini değiştiren ve o cesareti bulan kadınlar.”
Nejat İşler, Alman ekolünden olduğu için, epik bir işte rol almasının kendisi için ballı kaymak tadında olduğunu, fakat hiçbir zaman, sersemliğinden tamamen azade bir kabadayıyı oynamaya niyetli olmadığını anlatıyor. Ve ikisinin de dilinden, çalıştıkları ekibin, rol arkadaşlarının, yazar Özen Yula’nın, görüntü yönetmeni Selahattin Sancaklı’nın, yönetmen Çağan Irmak’ın adları düşmüyor.
Kabadayılar için eski jargonda “karıncaezmez” dendiğinden dem vuruyor. Kalkıp karıncaya basmamaya çalışan biri olarak yürüyor: “Ali Püsküllüoğlu’nun yazdığı bir şey; o yengeç yürüyüşü, oradan gelme. Karıncayı bile ezmemeye çalışıyor adam, saf...”
BİRİNİ TANRILAŞTIRMAK İNSANIN YÜKÜNÜ AZALTIR
Neden herkes “Keşanlı Ali” oynuyor?
- Nejat İşler: Birini tanrılaştırmak, insanın yüklerini azaltan bir şey galiba. Neden bu sene şehir Tiyatrosu, Sadri Alışık Tiyatrosu, biz, niye hepimiz “Keşanlı Ali Destanı” yapıyoruz? Demek ki zamanı gelmiş. Bunu şöyle söylemek lazım belki: Yemiyoruz. Herkesin bir anda aklına gelmiş olması tesadüf olamaz. şimdi “delikanlı” dediklerimiz tüccar, karınca da ezer, seni de ezer, beni de ezer.
- Belçim Bilgin: Öyle kudretli bir metin ki ne kadar zaman geçerse geçsin güncelliğini yitirmiyor. Nerede sahneye konursa konsun, üzerine düşünülecek bir metin yaratmış Haldun Taner. Birçok kişinin Zilha’dan besleneceğini, kendini iyi hissedeceğini biliyorum. Zilha kendi değişirken değiştirmeye de çalışan bir kadın. Ama bu çabayı, siyasi bir söylem içerisinde ve bilinçli olarak yapmıyor. Gerçekten değişime inandığı için yapıyor. Oyunculuk uzun soluklu iş ama her zaman bu kadar iyi hissettiğin bir rol olmayabilir. ıyi hissettiğin, kendi içinde bir şeylerin açılmasına yol açan... Daha çok tutunduğun, belki de birçok şekilde seni rehabilite eden, kendini tanımanı da sağlayan...
- Nejat İşler: Rilke’nin bir lafı var. “Bir yerli olmak, aynı evde üç nesil geçirmektir” diyor. En az. Öyle baktığın zaman bence gökdelenler, rezidanslar da gecekondu. Sivas’ta iki tane öküzünü satan Levent’ten iki daire alabilir yani, ne var bunda? Eski moda bir şey gibi geliyor, lugatımızdan da çıkarmaya çalışıyorlar ama sınıf mücadelesi diye bir şey var. Bitmeyecek de. O yüzden de işte Keşanlı Ali hiç değişmeyen bir şeyi anlatıyor.
NEJAT İŞLER: ÖZLEMİŞİM BÜYÜK OYNAMAYI
Benim oynadığım Ali bazen aksamıyor. Hava yaparken onu yengeç yürüyüşüne yediriyor çünkü. Ya da bazen, şive kayıyor. Annesinin yanında kayıyor, İzmarit’le konuşurken kayıyor, Zilha’ya yaklaştığında kayıyor... Eski Ali oluyor. O eski sersemlikleri de yapıyor. Baştaki, kabadayılıktan önceki hali, benim için çok karın ağrıtan, çok meşgul eden bir şeydi, Çağan’la da çok konuştuk. Ama işime de geldi; o sersem sepelek tip, saf, annesinin kuzusu... Onu yapmak istedim. Bir de önünü biraz abartılı oynayınca, dönüştükten sonraki tadı güzel çıkacaktı. O keskinliği abartmak için de bayağı asıldım. Bildiğin Kemal Sunal gibi büyük büyük oynadım. Ki ben uzun zamandır tiyatro yapmıyorum. Özlemişim öyle büyük oynamayı.
BELÇİM BİLGİN: ZİLHA ÇOK YALNIZ BİR KADIN
Bana bir sürü kişi dedi ki “Ne kadar değişik yorumlamışsın”. Çünkü Zilha çok fevri... Ama duygusallığın altını çizmeden olmayacaktı. Bana göre Zilha çok yalnız bir kadın. Hayata tutunduğu tek yanı aşkı ve Ali. Orada da hayal kırıklığına uğrayınca kendini var etmeye çalışıyor. Daha önce tiyatroda görmediğimiz bir şekilde Zilha burada bayağı aktivist. Kadınları örgütlüyor, kendi paramızı kazanalım diyor. Zilha üzerinden çok geleneksel de bir yan var. Tutunduğu değerler geleneklerden gelen değerler. Kadınların hep daha fazla mücadele etmeleri gerekiyor. Dünyanın her yerinde de böyle ama bizim topraklarımızda çok daha sert yaşandığı muhakkak.