Hem sosyalist hem Kemalistim

Güncelleme Tarihi:

Hem sosyalist hem Kemalistim
Oluşturulma Tarihi: Aralık 19, 2010 00:00

Özellikleri kalın, net ve de sert çizgilerle belirginleştirilmiş bir kişilik. Abartılı bir tarzı var Kocasakal’ın kendini anlatırken. Fakat dinledikçe anlıyorsunuz ki, kalkanları hep havada tutmasının nedeni, içinde sakladığı çocuğu korumak. Yoksa kolay değil, bu kadar naif bir insanın dünyanın en kalabalık barolarından birine başkan seçilip, ‘yeni statüko’nun yeni kalelerine karşı kavgaya girişmesi

Galatasaray Lisesi’ne 77’de girdiğimde inanılmaz bir sol yapılanma vardı. Ağabeyler, elimize pankart verip Taksim’e yürütürlerdi. Boykot olunca bizi yatakhaneye kapatırlardı. Zaman zaman Tevfik Fikret salonuna sokar, ‘Arkadaş’ filmini izletirlerdi. Üniversitede öğrenci temsilciliği yaptım. Aktif mücadele etme gerekliliğine inanıyordum. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne bu düşüncelerle gelmiştim. Ama bu belli bir örgüt içinde yer almak biçiminde olmadı. THKO’lu olduğumu yazmışlar bir yerde. Tahminim o dönemdeki söylemlerimden belli kişilerin çıkarsadığı bir sonuç bu. Fakat sosyalist bir insan olarak bu tür bir damgalanma beni rahatsız etmez. Bakın beni ne rahatsız eder? ‘İkinci cumhuriyetçi’, ‘Liberal’, ‘Aydın’ denmesi rahatsız eder. ‘Kemalist’ denmesi hiç rahatsız etmiyor.

KENDİMİ HİÇ GİZLEMEDİM

Son 1-1,5 yıldır Atatürk rozeti takıyorum. Evimde de bir Atatürk köşesi vardır. En çok, kalpaklı fotoğrafını severim. Günümüz koşullarında bize güç ve direniş ruhu veren resim odur. Bana göre sosyalizm ile kemalizm bire bir örtüşüyor. Her iki düşünce sisteminin özü de anti-emperyalizm. Kendimi hem bir sosyalist hem de bir Kemalist olarak niteliyorum. Hayatımda hiç kendimi gizlemedim. O konuda da Jack London’un çok sevdiğim bir sözü var: “Eğer gerçeği herkesin içinde bütün çıplaklığıyla dile getiremiyorsanız gerçeğin ne olduğunu bilmiyorsunuz demektir!” Bu sözler hayatımı belirledi. Kitapların aralarına bir kağıt koyar, o cümleleri sonra başka bir deftere aktarırdım. Onları elle yazdığım için ister istemez aklınızda kalıyor.

ÇOCUKLUĞUM
Köln’de doğdum Büyükdere’de büyüdüm
“Bilim adamı sözcüğünü sevmiyorum. Önemli olan adam olmak, bilim arkadan gelir. Bir de bu gördüğüm aydınlar aydınsa, bana aydın denilmesini hakaret kabul ederim. Ben kendimi bir yurtsever olarak görüyorum. Ulusunu sevmek, renklilikleri göz ardı etmeden ulus devleti savunmak ulusalcılıksa sonuna kadar ulusalcıyım. Mesela uzlaşmacı kişiliğim yoktur benim. Cumhuriyetin temel nitelikleri ve hayat felsefem konusunda kimseyle uzlaşmak zorunda hissetmem kendimi. Bu konularda empati de göstermem sempati de duymam. Bu dönemler de gelip geçecek. Herkes bu zor dönemde ne yaptığıyla ne yapmadığıyla, onuruyla onursuzluğuyla tarihe geçecek. Askerin beni sevdiği sözlerine de bayılıyorum. Asker niye sever? Ulus devleti kararlılıkla savunduğum için herhalde. Beni askerin sevmesi rahatsız etmez. Washington, Brüksel, Avrupa Birliği yetkililerinin beni sevmesi rahatsız eder.”


Rahmetli babam Almanya’ya ilk giden kuşaktan. 64’te bir yıllığına diye gitmiş ama 40 küsur senesini orada geçirdi. Önce Bayer’de, sonra bir kablo fabrikasında, sonra da Philips fabrikasında çalıştı. Orada vefat etti. 66 yılında Köln’de doğdum ama beni dört yaşında getirip babaannem ve dedemin yanına bıraktılar. 33 yılımı İstanbul Büyükdere Sarıyer’de geçirdim. İyi bir Büyükdereliyim’dir. Evimizde soba vardı, yanında bir döşek. Gece kar yağarken sobanın kızıllığı odayı aydınlatır, pilli radyomuzdan Zeki Müren’den şarkılar dinlenirdi. Sobanın üzerinde de gürül gürül ıhlamur kaynardı. O görüntüler hiç aklımdan çıkmaz. Babamın ikinci evliliğinden bir kız kardeşim oldu. Ama o benden 19 yaş küçük. Tek çocuk olarak büyüdüm.

HOBİLERİM
Siyah beyaz Türk filmi izlerim TSM dinlerim


Çok iyi bir film koleksiyonum var. Övünüyorum onunla. Alfred Hitchcock benim için dünyanın en büyük yönetmeni. Afişlerim de var. Hem de kaç tane? Bakın sırf ‘Baba’ filminden etkilendiğim için doktora tezimi, kara para aklama suçu üzerine yazdım. Ev ofis gibi kullandığımız bir yer var. Orada bunlarla uğraşıyorum. Ailece hafta sonunda birlikte film izleriz. Film koleksiyonumda siyah beyaz Türk filmleri özel bir yer tutar. Oturup bir Belgin Doruk-Zeki Müren filmi izlemeye bayılırım. Western filmleri de benim için tutkudur. Niye? O da çizgi romanın etkisi. 2-3 bin CD’lik bir koleksiyonum var. Büyük bir Türk Sanat Müziği tutkunuyum, iyi de söylerim. O konuda iddialıyımdır. İdolüm Zeki Müren. Kızımın adı o yüzden Yasemin’dir. “Bir demet yasemen, aşkımın tek hatırası...” Benim için çok değerli bir şarkıdır. İkinci çocuğum kız olsaydı Onun adı da Manolya olacaktı. “Koklamaya kıyamam benim güzel manolyam.” Erkek oldu, Kerem koyduk adını. Üniversite hayatımda bazı barlarda şarkı söyledim. Binlerce parçayı ezbere bilirim. Fadolar, şansonlar dahil. Hafızam iyidir. Duyar duymaz orgun başına oturup çalarım. Nota bilmem. Halen eş dost toplantısında şarkı söylüyorum. Biraz mazot (alkol) aldığım zaman anında başlarım. Lisede tiyatroyla da uğraştım. Üniversitede tiyatro topluluğu kurduk. Sonra birkaç topluluk çalıştırdım, sendikaların falan... Devam etseydim tiyatroda iyi bir yere gelirdim.

AVUKATLIK
Askeri savcılık da yaptım


Avukatlık stajımı Prof. Dr. Köksal Bayraktar’ın yanında yaptım. Bugün eğer bir yerlere gelmişsem bunu büyük oranda Köksal Hoca’ya borçluyumdur. İkinci babam gibidir. Hocanın yanında dört yıl kadar avukatlık yaptım. Basın davalarına ve onun yanında bir sürü ceza davasına giriyorduk. Bu bana çok şey kattı. Dokuz ay da Sekizinci Kolordu Komutanlığı’nda askeri savcılık hayatım var. 1993’te 33 askerin şehit edildiği dönemde oradaydım. Soruşturmasında da bulundum. Öcalan’ın orada bir bilgisi olmadığı sonucuna ulaşmıştık o verilerden. Allah’tan dava açılırken terhis olmuştum. Kürsünün üç yanında da bulundum yani. Avukatlıktan geldiğim için öğrencilerime somut örnekler vererek bilgileri aktarabiliyorum. Benim derslerim zevkli geçer. Bu mesleğe avukat olarak başlamış olmaktan onur duyuyorum. Avukatlığı da çok severek tutkuyla yaptım. Ben hayatımda her şeyi tutkuyla yaptım. Böyle bir yapım var. Sigara içerken de tutkuyla içiyorum. Öğretim üyeliğini de tutkuyla yapıyorum.

KARA PARA
Türkiye’de milyarlarca dolar aklanıyor


Aslında üniversite ikinci sınıfta ceza hukukuyla uğraşmayı kafaya koymuştum. İlerleyen süreçte de öğretim üyesi olmayı istedim. Maalesef girmek istediğim kürsüde etkili olan bazı hocalarla aram iyi değildi. O imkanı bulamadığım için avukatlığa başladım. Bu isteği hep içimde taşıdığım için 95’te Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi başlayınca asistan olarak oraya girdim. Orası yuvamız zaten. Kara para aklama suçu konulu doktora tezimi hazırlamak için Fransa’ya gittim, 10 ay kadar kaldım. O kadar kafa patlattım ki ne şekilde kara para aklandığını iyi biliyorum. Türkiye uyuşturucuda transit ülke. Her yıl 3.5-6.5 milyar dolarlık uyuşturucu gelirinden kalan rakam, aklanma ihtiyacı içinde. Türkiye ekonomisi yıllardır kara para üzerinde duruyor. Bu da bir ülke için büyük tehlikedir. Kara parayla ciddi bir mücadele verildiği kanaatinde değilim.

BAŞBAKANIN TOPLANTILARI
Nazi dönemi Almanyası’nı hatırlatıyor

Kritik bir noktadayız. Ülke bütünlüğü elden gidiyor. Kurtuluş savaşı yıllarının tehdit ve tehlikeleri var. Bir iktidar yargı için ‘pranga’ sözcüğünü kullanıyorsa bu iş bitmiş demektir. Sivil dikta askeri diktadan daha tehlikelidir. Başbakan’ın sürekli olarak rektörleri, sanatçıları, sporcuları toplaması hiç şık gelmiyor bana. Parti devletinde görülen uygulamalar bunlar. Nazi dönemi Almanyası’nı hatırlatıyor. Ben hiçbir yerde “Askeri darbe tehdidi yok” demedim. Dava açıyorsunuz diyorsunuz ki, darbeye teşebbüs. Ceza hukukunda hazırlık hareketleri cezalandırılamaz. İcraya başlamış olması gerekir. Mesela herkes Ergenekon diye bir örgüt kesin var gibi konuşuyor. Ama yargılama sonucunda anlaşılacak böyle bir örgütün var olup olmadığı. Böyle söyleyince Ergenekoncu oluyorsunuz. Bu bir psikolojik baskıdır, asıl faşizm budur. Farklı düşünen herkesi yıldırmak adına darbeci, Ergenekoncu gibi yaftalamaktır.

BARO BAŞKANLIĞI
Fırıncılar federasyonu değil


Ben geçen dönem İstanbul Barosu’nda yönetim kurulu üyesiydim. Zayıf bir noktam var; vatan millet denilince benim yelkenler suya iniyor. Cumhuriyetin temel nitelikleriyle kavgalı bir yapı içinize sızmışsa müdahale etmeyip aksine buna dayanarak iktidara yürümek istiyorsanız bu anlayışla yan yana olamayız. Bundan dolayı aday olduk. Büyük bir teveccühle de seçimi kazandık. Şimdi baroda ilkeye, ülkeye ve cübbeye sahip çıkacağız. Baro sadece meslek sorunlarıyla uğraşsın diyorlar. Güzel de, bir baro hukuksal gelişmelere nasıl duyarsız kalır? Fırıncılar federasyonu değil ki! Üniter devlete, cumhuriyetin temel niteliklerine sahip çıkacağız.

GALATASARAY
Yeşil parkama sarı kırmızı atkı takardım


86-90 arası üniversitede okudum. Üniversitede öğrenci temsilciliği yaparken 14 Nisan 1987’de, 12 Eylül sonrasının ilk büyük öğrenci eylemi yaşandı. Çok sakin de değildi bizim dönem. Epey direniş, boykot yaşadık. Ben çok aktiftim. Uzun yeşil bir parka, kaptan şapka ve sarı kırmızı bir kaşkol. Galatasaraylıyız ya. Ben tam bir futbol tutkunuyum. Haluk Ulusoy federasyonunda tahkim kurulu üyesiydim. Futbolla aram her zaman iyi olmuştur. Maalesef bugünlerde kendimi çok iyi hissetmiyorum. Tabii Galatasaray sürgit böyle devam etmez iyi hale gelecektir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!