İpek DURKAL
Oluşturulma Tarihi: Şubat 19, 2011 00:00
1987 yılında yaptığı ‘Mavi Senfoni’ adlı tablosu 2009 yılında 2 milyon 200 bin lira gibi rekor bir rakamla satıldığından ve dünyanın en değerli 250 sanatçısı arasına girdiğinden beri Burhan Doğançay (82), Türkiye’nin yükselen değeri. Oysa yıllardır resimleri dünyanın en önemli müzelerinde sergileniyor, hakkında yabancı sanat eleştirmenleri tarafından kitaplar yazılıyor ama Türkiye onu yeni keşfediyor. Son beş yıldır yılın büyük bölümünü Bodrum Turgutreis’teki evinde geçiren sanatçıyla yaşarken, ‘En pahalı Türk ressamı’ olma duygusundan Zen Diamond’ın sosyal sorumluluk projesine destek için tasarladığı ‘Ribbons on Sapphires-Safirlerdeki Kurdeleler’ adlı mücevhere kadar pek çok şey konuştuk
Yaşayan en pahalı Türk ressamı olmak nasıl bir duygu?- Vallahi benim için hiçbir şey değişmedi. Ben kendimden emindim hatta biraz geç bile oldu. 50 senemi aldı bu duruma gelmem. 50 sene aç kaldım, ekmek alamadım, metroya binemedim, evimin kirasını ödeyemedim; hiç kimse bilmedi bunları... Yabancılar hakkımda altı tane kitap çıkarttı. Bırakın sanatı, herhangi bir sahada hakkında altı tane kitap çıkartılan kaç kişi tanıyorsunuz Türkiye’de? Üstelik bu yazarlar bilaistisna kendi alanlarında dünyanın en meşhur isimleri.
Dünyanın pek çok müzesinde de eserleriniz sergileniyor...- E tabii, kaç müzeye resmim girmiş. Türkiye’nin yaşayan en pahalı ressamı oldum tamam ama dünya birinci ligine baktığınızda hala çok gülünç rakamlar. Mukayese kabul etmez. Türkiye’de resim ve plastik sanatlar maalesef sanat dalları içinde arkadan nal toplayarak geliyor. Çinliler, Hintliler bizi çoktan geçti. İran, Mısır, Yunanistan bizden çok daha ileride. Yakında Suriye de geçecek. Bunun en önemli sebebi, biz Rönesans’ı atlamışız. Beş asır geride kalmışız. Bir gün Türkiye’den iki tane dahi çocuk çıkıp en gelişmiş teknolojiyi yapar, Türkiye Mars’a bile gidebilir ama sanatçı yetiştirmek asır alıyor.
Sizinle birlikte resme bakışta bir değişiklik oldu ama, bunu kabul ediyor musunuz?- Benimle birlikte değil. Olması gereken şeyler. Katkım olduysa ne mutlu.
Türkiye koleksiyonerlik anlamında da son yıllarda atağa kalkmadı mı?- Bunu söylediğim için bana kızıyorlar, dünyada 200 tane koleksiyoner var ve hiçbiri Türk değil. Oysa o listede tam beş Yunanlı var. Resim almak koleksiyonerlik değil ki. Koleksiyonculuk adetle ölçülmez. 50 bin resmin olacağına bir tane Van Gogh’un olsun.
DUVARA RESİM YERİNE TABAK ASILIRDI
Koleksiyonerlik değil de toplamacılık diyelim o zaman. Niye son yıllarda müzayedelere bu kadar rağbet var? - Gençler işin içine girmeye başladı. Okuyorlar, görüyorlar, alıyorlar. Ama koleksiyoner olup olamayacaklarını zamanla göreceğiz. Bizde şu anda bu resimlere bu paraları verecek insanlar var. Bir önceki kuşak, parası olsa dahi, resme bu parayı vermemiş. Benim çocukluğumda evlerin duvarlarında resim yoktu. Ya halı asılırdı ya evlilik fotoğrafı ya da tabak. Türkiye’de herkes sanatla ilgilensin diye çocuğu olana, kızı evlenene, ev alana tablomu hediye ediyorum ama onlar da müzayedelere satıyor. Beni üzen, paraya ihtiyacı olmayan kimselerin bunu yapması. Belçika ya da Hollanda’da kişinin elindeki resim beş kuşaktır ailesinde. Bizde maalesef öyle bir kültür yok.
İyi resmin ölçüsü para mı?
- Bakın hemen her şeyin aşağı yukarı bir ölçüsü var ama resmin yok. Pırlantaysa kaç karat, atletizmse yüz metrede ne kadar koştuğun gibi... Ama resimde böyle bir ölçü yok! Bazısı geliyor resmin karşısına geçiyor, “Bu da resim mi?” veya Picasso için “Şarlatan” diyor. Ama Picasso resimde bir numara. Çünkü bir resmi 104 milyon 600 bin dolara gitti. Fiyatıyla resmi ölçmek olur mu diyoruz ama neyle ölçeceksin? En pahalı resim, en iyi resimdir. Bir resmi sen beğeniyorsun başkası diyor ki, “Bu da resim mi, bunu benim oğlum da yapar” “E çok güzel oğlunuz bir dahi o zaman” diyorum, ne diyeceksin ki...
Evinizin duvarlarında hep kendi eserleriniz var. Başka ressamların tablosu yok mu?
- Yok çünkü benim hayat felsefem hep en iyisini yapmak. Ya en iyisi ya hiç... Eşim yıllarca Mısır’a gitmek istedi. Paramız yoktu. Dedim ki, “Bekle, bir gün seni alacağım ve öyle güzel bir otele gidip, o kadar güzel bir tatil yapacağız ki...” Sonunda yaptık, en güzel otelde kaldık, en güzel yerlerde
yemek yedik. Bu da onun gibi. En iyisini alamayacaksam, olmasın.
BU MÜCEVHER BOĞAZ’DA YALIDAN DAHA ÖNEMLİ BİR MİRAS
‘Ribbons on Sapphires’ fikri kimden çıktı?BURHAN DOĞANÇAY: Zen Diamond böyle bir teklifle geldi. Bir mücevher tasarlayacaktım ve bunun satışından elde edilecek gelirin yarısı Doğançay Müzesi’ne diğer yarısı da TİKAD’ın (Türkiye İş Kadınları Derneği) İstanbul’da başlatılacak olan eğitim seferberliğine aktarılacaktı. Her ikisi de benim için çok önemli projeler. Doğançay Müzesi’nde yetenekli ilkokul öğrencilerine sanat desteği veriyoruz. Onları yurt dışına yolluyoruz. Desteği olmayan bir çalışma olduğu için oranın kaynağa ihtiyacı var. O sebepten seve seve kabul ettim. Dünyada, Damien Hirst gibi eserlerini değerli taşlarla yaratan farklı sanatçılar bulunuyor. Türkiye’de hiç böyle bir çalışma yapılmamıştı, bu bir ilk oldu.
ŞÜKRAN GÜZELİŞ (Zen Diamond Yönetim Kurulu Üyesi): Gelenekselleştirmeye çalıştığımız bir Kadınlar Günü organizasyonumuz var. İki yıl önce ‘Pırlanta Kalpli Kadınlar’ ile başlamıştık, geçen yıl da ‘Amazon Kadınları’nı yaptık. Bu yıl da Burhan Bey’in kapısını çaldık. O da sağ olsun işin içinde kadın ve çocuklara destek olunca projemizi seve seve kabul etti. Tasarımı yaptı, kullanılacak taşları, renkleri kendisi belirledi. Kıvrımlarını kendi eliyle şekillendirdi. Hem madalyon, hem broş, hem de kolye olarak kullanılacak bu sanat eserini ortaya çıkardı.
EMİL GÜZELİŞ (Zen Diamond Yönetim Kurulu Başkanı): Bu mücevheri tamamlamak dört ayımızı aldı. Tablodaki renkler pırlanta, yakut, mavi ve sarı safirle yansıtıldı. Tabloda yer alan kurdelelerin gölgeleri için açık ve koyu olmak üzere özellikle safirin iki tonu seçildi. Tamamı el işçiliği olan bu özel mücevherin mıhlanması mikroskopla iki haftada yapıldı. ‘Kurdeleler’in renkli dünyasını vurgulamak amacıyla beyaz ve yeşil olmak üzere iki renk altın kullanıldı. Şimdiye kadar firmamızın ürettiği en güzel eser bu. Her şey el işçiliği. Maliyeti konusunda bilgi vermek istemiyoruz zaten bu, projeye bizim katkımız olacak. Burhan Bey de para talep etmedi. Satıştan elde edilecek gelir o kadar güzel yerlere gidecek ki, gönlümüz çok rahat.
BURHAN DOĞANÇAY: Bütün resimlerimde öne çıkan ışık ve gölgenin vurgusu bu mücevherde de var. Gölgesiz olmazdı. Bu eseri alan kişi çocuklarına, torunlarına çok önemli bir eser bırakacak. Asırlarca kalacak. Bunun, Boğaz’da yalı bırakmaktan daha önemli bir miras olduğunu düşünüyorum.
KADERE ÇOK İNANIRIM
Benim için hayatta her şey kısmet, buna çok inanırım. Yukarıda biri var, O ne yazarsa o oluyor. Hastalık geliyor bir şey yapamıyorsun çok üzülüyorsun ama sonra diyorsun ki, “Ben eğer onu yapsaydım bugün böyle olmazdı”... Mesela yıllar önce ciğerimde bir leke bulundu. Amerika’ya gidemedim. Önemli bir şey değilmiş ama eğer o zaman Amerika’ya gitseydim ya üniversitede ekonomi hocası olacaktım ya da bambaşka bir şey. Gidemedim diye çok üzüldüm ama memur olarak gittim yıllar sonra. Eşim Angela ile tanışmam da öyle. New York’ta Macar Balosu’nda tanıştık. 40’lı yaşlarımdaydım beş yıl flört edip evlendik, kısmet.
500 KİŞİNİN DANS ETTİĞİ ORTAMDA TABLO SATILMAZYazın Tohum Otizm Vakfı’na geliri çocuklara bağışlanmak üzere bir tablo hediye ettim. Dedim ki, “Bu tabloyu 500 bin dolardan aşağı satmayın”. “Mesele yok” dediler ve sonra Sortie’de düzenlenen bir gecede 200 bine sattılar. Dediğim rakamı veren çıkmamış. E, o zaman biraz daha bekleseydiniz bir başka müzayedeye koysaydınız. Zaten o atmosferde 500 kişi dans ederken böyle bir satış yapılmaz. Çocuklara katkım oldu bundan çok mutluyum ama hareket yanlıştı. O tablo biraz beklenilse 500 bin, hatta bir milyon dolara satılabilirdi.
BAŞARIM ABD’DEKİ TÜRKLERİ ÜZDÜ Maalesef senin başarın en yakın arkadaşını üzüyor. Bizler birbirimizi sevmesini öğrenmediğimiz, bir arkadaşımızın başarısından mutsuz olmadığımız ve ‘ama’sız konuşmayı öğrenmediğimiz müddetçe bir şey olamayız. 15 yaşımdan beri herkes benim aleyhimdedir, alıştım artık. Aleyhimde kitap bile çıkarttılar. Benim başarım Amerika’daki Türkleri üzdü. Meclise benim casus olduğuma dair mektup yazan da oldu. Ama ben alıştım, cevap vermiyorum. İt ürür kervan yürür.