Hazine Adası'nın yakışıklısı

Güncelleme Tarihi:

Hazine Adasının yakışıklısı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 12, 2000 00:00

Haberin Devamı

Sekiz yıldır profesyonel oyunculuk yapan Yosi Mizrahi, altın çağını yaşıyor. ‘‘Kör Talih’’ adlı dizi ve ‘‘Hazine Adası’’ adlı yarışma programı ile haftanın altı günü ekranlarda

Sekiz yıldır profesyonel oyunculuk yapan Yosi Mizrahi, altın çağını yaşıyor. ‘‘Kör Talih’’ adlı dizi ve ‘‘Hazine Adası’’ adlı yarışma programı ile haftanın altı günü ekranlarda

Yosi Mizrahi, son günlerde ekranları parsellemiş durumda. Hafta içi her akşam yayınlanan ‘‘Kör Talih’’ adlı dizi filmde oyunculuğunu kanıtlarken, ‘‘Hazine Adası’’ yarışmasıyla sunuculuğunu ve ne kadar ‘‘Action Man’’ olduğunu ispatlıyor. Bu röportaj gerçekleşene kadar geçen bir haftalık süre içinde Yosi'nin önce lacivert bir Cabriolet almasına, sonrasında da doğumgününe şahit olduk. Bu arada telefon arkadaşlığına başlayıp, sohbetimiz için uygun mekanı bulmaya çalıştık. Neyse ki, eğlenceli röportajımız en sonunda gerçekleşti. Karşımızda gerçekten çok inançlı, hırslı bir oyuncu bulduk. Öyle ki; ‘‘Yahudi cemaatinden çıkan oyuncu sayısı iki elin parmağı kadardır.’’ diyen Yosi Mizrahi, doğruları için yılmadan mücadele veren bir adam olduğunu bir kere daha ispat etmiş oldu.

İnsanlar kaç senedir Yosi Mizrahi ismini biliyor?

Sekiz yıldır profesyonel oyunculuk yapıyorum. Ama show business olarak on yıldır bu işin içindeyim. Tatil köylerinde profesyonel animatörlük yaptım. Benim hayatımda tesadüflerin yeri büyük. Mesela liseyi bitirdikten sonra ‘‘Baba ben okumayacağım. Benden adam olmaz’’ dedim. O da bir baba olarak delirdi. Hiçbir zaman doktor olayım, işletme fakültesi bitireyim gibi düşüncelerim olmadı. Ben sefa,zevk, eğlence üzerine eğitim görmeyi tercih ettim hep! Arkadaşlarımla tatile gittiğim sene, tatil köyündeki animasyon ekibiyle öyle iyi anlaştım ki; arkadaşlarım havuzbaşında bütün gün yatarken, ‘‘akşam sahne dekoru nasıl olmalı?’’ diye çalışırken buldum kendimi. Sonra anneme telefon ettim: ‘‘Ben dönmüyorum. Animatör olacağım’’ dedim.

Şok olmuştur herhalde?

Şok oldu tabii. Yalnız altı ay sonra dönmek zorunda kaldım. Annem aradı: ‘‘Yavrucuğum istersen gel. İki gün sonra askeriyeye teslim olman gerekiyor’’dedi. Askerden sonra babamdan yeniden izin istedim. ‘‘Hayata bakış açım değişti. Benim eski Yosi'yi bulmam lazım.’’ diyerek animatörlüğe geri döndüm. Dokuz ay kadar çalıştım. Babam: ‘‘Hadi artık, dön işinin başına’’ diye söylenmeye başlayınca döndüm. Şimdi İngiltere'de sinema yönetmenliği yapan Levent Kurul adında bir ağabeyim vardı. Ona oyunculuk hayalimi anlatınca bana: ‘‘Dormen Tiyatrosu'nda 'Şarkılar susarsa' diye bir müzikal yapılacak. Genç, hırslı adamlar arıyorlar.’’ dedi. Elimi kolumu sallayarak Dormen Tiyatrosu'ndan gittim. Şimdiki aklımla düşünüyorum da; tamamen cahil cesareti! Provaya bir girdim. Abovv! Bir sürü konservatuar öğrencisi... Hepsinin dans ve şan eğitimi var. Adamlar bir kere kafadan 5-0 önde başladılar. Bana: ‘‘Şarkı söyleyebilir misin?’’ diye sordular. Müzik kulağım falan vardır da, şarkı söyleyemem. Kendimi hamamböceği gibi hissettim orada. ‘‘E ne yapabilirsin?’’ dediler. Animasyondan dolayı dansa yatkınlığım vardı. Şansım yaver gitti, elemeyi kazandım.

Rolünüz neydi?

Başrol oyuncusu için yapılmıyordu eleme. 25 kişilik bir genç erkek grubu seçiliyordu. Haftanın bir günü oynamaya başladık. Yalnız benim içim içimi yiyor. ‘‘Yıllarını verip, eğitimini almış insanlar. Ben aralarında ne yapacağım?’’ diye. Bir gün benim cahil cesareti yine devreye girdi. Haldun Dormen'in odasına dalıp: ‘‘Ben oyuncu olmak istiyorum. Acaba beni denemeyi düşünür müsünüz?’’ diye sordum. O da: ‘‘Ben sizi farkettim. Sahneye yakışıyorsunuz. Peki bir deneyelim’’ dedi. Şansım yardım etti.

Sadece şans yeterli olmaz herhalde?

Şans, artı kendi çabalarım. Böyle başladım işte. Bu arada iki yıl Haldun Hoca'mın konservatuardaki derslerine de girdim. 4 yıl Dormen Tiyatrosu'nda çalıştıktan sonra hocamdan izin istedim. Gencay Gürün'ün bir başrol teklifi vardı. Refik Erduran'ın ‘‘Seher vakti’’ adlı oyunu. Ardından televizyon yüzünden tiyatroya bir yıl ara verdim.

Televizyona geçişiniz nasıl oldu peki?

96'nın sonlarında Şebnem Özinal'la bana bir sabah programı teklifi geldi.

Sizin geçmişinizde de bir ‘‘Sabah Şeker’’liği söz konusu, öyle mi?

Tabii, tabii. Allah'ına kadar! Çark böyle dönüyor. Birçok önemli oyuncuya bakıyorsun, çoğunluğu ‘‘Sabah Şeker’’liğinden gelme. Oktay Kaynarca bile bunların arasında.

Kötü bir şey mi ‘‘Sabah Şekeri’’ olmak?

Hayır, kötü değil elbette. Galiba herkes o dönemeçten geçmiş.

‘‘Hazine Adası’’ nasıl başladı?

Fransa'da onbir yıldır yayınlanan bir program. Ben de Tv 5'te yakaladığım zaman hiç kaçırmıyordum. Böyle bir teklif gelince uçtum tabii! Çok keyifli bir iş çıkarttığımıza inanıyorum. Bir kere cv'mde uluslararası bir işin olması çok önemli. Ekip çok profesyonel. Beş günde 14 haftalık program çektik. Dönerken: ‘‘Bitti mi ya’’ diye üzüldük. Kendimi izlerken hiç beğenmeyen bir adam olmama rağmen, ekranda keyifle izliyorum.

Ne gibi kusurlar bulursunuz oyunculuğunuzda?

Kendime gülemiyorum mesela. Yosi'ye karşı acımasızım. Aslında başkalarına karşı da acımasızım. Birinin oyununu beğenmemişsem söylüyorum. Çünkü orada benim vaktim alınıyor. Bu profesörlük, ukalalık değil. Sadece ikiyüzlülük yapmıyorum. Kişilik hakkımı kullanıyorum o kadar.

Bir de ‘‘Kör Talih’’ dizisi var. Hafta içi her akşam ekranlardasınız.

Evet. Bana doğum günü hediyesi oldu. Ekip çok eğlenceli, gırgır. Biraz ‘‘Mavi Ay’’ tadında bir dizi. Çok yoruluyoruz, ama değiyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!