Hayırsız evladız vesselam...

Güncelleme Tarihi:

Hayırsız evladız vesselam...
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 18, 2003 00:00

Sizden boncuk olmasın, gamze gamze gülen bir dostum vardır. Geçenlerde kaşları burnuna düşmüş; kederli ifadesini görünce endişelendim haliyle. ‘‘N'oldu?’’ dedim; ‘‘Cebinden tebessümünü mü düşürdün?’’Sıkkınmış... ‘‘Ya, babam yine 'Torun istiyorum' diye tutturdu,’’ dedi regresyondan mırıltıya dönüşmüş sesiyle. ‘‘Yok benim öyle bir konum, ne yapayım? Gross marketlerde çocuk satsalar, vereceğim kucağına bir tane ama?..’’‘‘Ebeveynlik ne acayip müessese di mi abi?’’ diye sordum karşılığında; ‘‘Sen ahir ömründe hiç, bir başkasının hayatına bu derece karışma cüretini bulabildin mi kendinde?’’‘‘Onlar öyle ablacım,’’ diye ofur ofur hayıflandı; ‘‘Yatırım babında üremişler. Evlat değiliz biz; projeyiz...’’‘‘Babalar gününde bir Tamagotchi al sen ona,’’ dedim; ampul kadar beğendi fikri... ‘‘Tabii canım,’’ diye Güzide Kasacı edasıyla güldü şükür; ‘‘Uzun uzun da anlatırım: Bak baba, bunu beslemezsen büyümüyor; sevmezsen ölüyor; bana benzemez yani!’’Bizim ömrümüz, keçiboynuzu tadında bir şekerden imal edilmiş zevksiz ama süslü Matruşka bebeklerini andıran bir ‘‘güya evrim’’in durağanlığında geçti babalar... Aç Süleyman Demirel'i, Değiş Tonton bir Özal; aç onu da: Mesut ve Yılmaz, ya Çiller ya da Çiller bir Tansu Hanım... Aç Ecevit'i çay demi inadında bir Baykal... Aç Versace Erbakan'ı, Evropai şıklıkta bir Tayyip Erdoğan...Berlusconi, Sayın Baş-tan-bakanımız Erdoğan'ın koluna girmiş, ne isabetli, ne ironik güldü; ‘‘Biz ikimiz de deliyiz,’’ diyerek... Bir süre önce, İtalyan buzdolaplarının Eminönü'nde nasıl yakıldığını hatırlamış olsa gerek... Sultanahmet'te artık turistler, içki yasağı hüküm sürdüğü için alkolü, koyu renkli bardaklarda şeftali suyuna katıp içiyor, biliyor muydunuz? Belediye Başkanı Lütfü Kibiroğlu (vallahi kinaye yok, kendisinin ismi bu...) gülüm gülüm gülücüklü bir ifadeyle; ‘‘Ben ne cennetim, ne cehennem,’’ buyurdu bu konuda...Biz Tepegöz Kuşak, biraz yorgunuz, babalar... Önümüzde oturan kıymetli bir dostumuzun muhabbetine konsantre olmuşken, algının vanalarını açık unutmuş olduğumuzdan beş masa ötede fısıltıyla dönen kötücül dedikoduyu da duyabilip, üstelik tepeden bakan bir üçüncü gözle, her an kendi filmimizi kayda çektiğimiz, verdiğimiz her yanıtı sahtekár bulduğumuz, muttasıl kanayan gönlümüzle ‘‘Eyvah! Yoksa babama mı benziyorum?’’ dehşetlerine düştüğümüz için...Bizim şarkımız ‘‘Kurtar Bizi Baba’’dır babalar... Ki, takdir edersiniz, bir tribün sloganı kadar yaratıcılık içermez. Bizi babalarımız hep reddi mirasla tehdit ve terbiye etmeye çalıştı. Bırakacak borçtan başka bir şey kalmamış olduğunu da hiiiç iplemeden üstelik... İlk ve son aşkı babası tarafından şükür ki çok sevilmiş, ama babasının az biraz hoyrat bir sevgi nosyonu olduğu için aşkı kavga bellemiş, bir türlü büyüyememiş küstümçiçeği pozlarında bir kız çocuğu olarak, olanca sevgim ve hıncımla söylüyorum: Biz biraz öfkeliyiz; hatta kor kıvamında kızgınız babalar...Bizim bildiğimiz, gidenler veda eder, alından öperek... Muhteşem dönüşlerin semazeni Necmettin Erbakan, O-Kutan'ı nasıl busetti alnından, gördünüz mü? Erbakan, 28 Şubat'ta burnundan damlayan ter daha yere bile düşmeden, yine ‘‘fır’’döndü... Gözümüz aydın, artık neremizse oramız, Afganistan mı desek, Timbuktu mu; Erbakan'ın her fırsatta imajının bir uzantısı olarak adını tekbirle andığı Allah bilir. Varlığımız, varlığınıza armağan olsun, afiyet olsun, helal-i hoş olsun, babalar!..Atıl Kurt! Bu ülke, AB'ye girmeyi de, ABD'li olmayı da ve hatta Godot'yu da, Tarkan'ın İngilizce sözlü albümünü beklediği gibi ve kadar beklememiştir. Kurt'u en çevik deparlarla atılası, canımız ciğerimiz, Tevetoğlu Tarkan'ımız, yine mevzuata parantez açtı; duymayanlar, (Mustafa Sandaaaaaal, sana söylüyorum; Doğuş, sen anla!) buradan öğrenmiş olsun. İngilizce albüm (mükerrer:) ertelenmiş. Son ve ömrü sürdükçe, küf tadında Rokfor lezzetinde Kış Güneşi olası albümde stüdyoda okumuş ve fakat yapımcısı konsepte uygun bulmadığı için projeden çıkarmış olduğu ‘‘Dağlarda Kar Olsaydım’’ türküsü yerine bu kez, repertuvarın telif haklarına sahip olan Kalan müzik’ten ricacı olmuş, önümüzdeki yaz piyasaya sürülmesi planlanan maxi single'da (Hem maksi, hem single; Oxymoron'a gel!) Aşık Veysel'den bir türkü ün-lendirmeyi düşünüyormuş: Muhtemelen: ‘‘Uzun İnce Bir Yoldayım...’’ Memleketini, memleketinin kendisini özlediği kadar özlüyorsa, yakışır; hem de pek yakışır... Ben, Ruhi Bey nasılım?‘‘Uno, dos, tres!’’ sol koldan teker teker sayalım arkadaşlar! Bakınız meğersek Ricky Martin hayatını da şarkısınca terennüm edermiş. Ben bu konuda bir pes etmek isterim, hissiyatımın aritmetiği şaştı. Ricky Martin, geçtiğimiz günlerde, ruh halini anlamak için kullandığı formülü ifşa etmiş buluyor, haberi kaçırmış olanlar, naçizane buradan alsın. Ne yapılıyormuş? Her gün ayna karşısına konuşlanılıyor, uzun uzun, kendi gözbebeğine odaklı bir muhabbet koyuluyor, neticede oluşan 300 kelimelik ‘‘özetin’’ arasından halet-i ruhiye beğeniliyor, o günkü hissiyatın ne minvalde seyrettiği, ‘‘tespit’’ ediliyormuş... Muş mudur, yokuş mudur? Aman da kendi nazarı değmesin. Hissiyat ‘‘tespit’’ine buyrun... Büyüyünce kadın olacak inşallah?.. Memleketi Latin diyarlarında turist kalası artiz'imize, aynalı günler dileriz. Var ya, yakında kendisiyle karşılaştığında aynadan imzalı fotoğraf isterse, şaşırmayız...Kuzuların sessizliğiŞarkıcıymış, kaçırmışım... Ben de kendimi büyüyünce Can Tanrıyar olacak sanırdım. Sahnesini masalar masalar koyunca uyandım. Ma-gaz-in diyarlarına belagat istifra edince uyandım. Depresyon uykularına yatsaymışım. Hazal isimli hanımefendi, ki bir soyismi de varsa, mümkünse tanışmayalım; Özcan Deniz'in ex'kisiymiş. Kendileri, özel hayatını George Michael kıvamında muhafaza etmeye çalışan Deniz'in ipliğini, Salı Pazarı’nda taze çıtır tezgaha koydular: Sevişirken kendilerini filmlere çekmeler, cep telefonu aracılığıyla nü polaroidler döşenmeler... Eh yani... Böyle de özel, böyle de tüzel... Hem afişe, hem belgeli... Tutti frutti lezzeti ki Hazal hanım’ın suskunluğu kadar geveze... Öyleymiş yani, bütün basın acıkmış köpekbalığı iştahında kapılarında, Hazal Hanım kusacağını kusmuş, evine kapanmış. Kapı duvar, cep telefonu iptal. Sim kartının kaybolmasını dileriz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!