Güncelleme Tarihi:
Yaşamın ritmini hep farklı olanda arayan kadının dergisi AMICA, ağustos sayısında rüyalar dünyasına bir yolculuğa çıkartıyor. Kadınların gördüğü rüyaların erkeklerden çok daha duygusal, daha yoğun ve buna karşın daha karmaşık olduğunu biliyor muydunuz?
Rüyaların ya da kabusların anlamı nedir? Günlük hayatta yolunda gitmeyen olayların ya da ilişkilerin bilinçaltındaki bir yansıması mı? Kadın ya da erkek normal olarak her insan rüya görüyor. REM safhası (Rapid Eye Movement) sırasında vücut hareketsiz kalırken sadece kapalı göz kapakları çok hızlı hareket ediyor. Uyku süresi ne kadar fazlaysa rüyalar da o kadar uzun sürüyor. İlk REM safhasında beş dakikadan bir saate kadar çıkan süre tüm gece boyunca toplam iki saate kadar yükselebiliyor. Bu da ortalama bir yaşam süresinin beş yılına denk geliyor. Kadın ve erkeklerin rüyalarındaki farklara gelince; kadınlar erkeklerden daha sık rüya görmüyor, ama gördüklerini çok daha iyi hatırlama ve onları sık yaşama gibi bir özelliğe sahipler. Beyinlerindeki oynattıkları gece sinemasının programlarını daha ciddiye aldıkları kesin. Buna karşın erkekler gördükleri rüyalardan pek fazla etkilenmiyorlar. Erkek rüyaları daha agresif, kavgacı ve hareketli. Dolayısıyla o dünyada yaralanmış duyguların kaybedeceği fazla bir şey yok. Bu yüzden uyandıktan sonra geriye pek fazla bir şey kalmıyor.
Kadınların gece dünyaları bambaşka. Rüyalarında bile duygu dolu, sıkça mutlu, ama buna karşın öfkeli ya da üzgün de olabiliyorlar. Onların rüya maceraları erkeklere oranla daha çok tanıdık ve akrabalarla yaşanıyor. Tıpkı günlük yaşamlarında olduğu gibi rüyalarını da elbiseler, mücevherler ve aynalar kaplıyor.
Semboller dünyası
Kadın ya da erkek... Hepimizin rüyaları bir şeyleri ifade ediyor. Ama bazı resimlerin kadınları daha fazla etkilediği de bir gerçek. İşte en fazla görünen birkaç rüya sembolü:
Yalnızlık: Çevrenizde sizden başka biri yok. Belki engin denizde yüzen bir kayığın içinde yalnız başınıza sallanıyorsunuz, belki de ıssız bir adada oturuyorsunuz. Bu rüya özgürlük arayışınıza bir destek olarak yorumlanabilir. Yalnızlık duygusu bir anlamda iç boşluğu doldurma özlemi olarak da algılanabilir.
Uçmak: Bağımsızlık arayışına işaret ediyor. Çözemediğiniz bir sorunu geride bırakıp uçmak... Uçma korkusu ise kendi güçlerinizden ve iktidarınızdan yeterince emin olmadığınız anlamına gelebilir.
Çıplaklık: Giysiler bir tür korunma sembolü. Gerçek hayatta soğuktan ve sıcaktan, rüyalarda ise kendi benliğini teslimiyetten.
Düşmek: Bazı durumlarda olumlu olarak alınabilir. Bazen çaresizlik korkusunu ve başkası tarafından zarar görmeyi sembolize ediyor.
Seks: Özellikle regl dönemi öncesi sıkça görülüyor ve rüyada yaşanan orgazmlar gerçek hayattakinden daha yoğun oluyor.
İstatistik olarak kanıtlanmış bir şey daha; erkekler oyuncu, kadınlar da kendileriyle oynanan rolünde. Bunun anlamı yaşananların tek tanıkları ya da kurbanları olarak pasif rol oynuyorlar. Dolayısıyla rüyalarından inleyerek ve sıçrayarak uyanmaları da mucize değil. Fazlaca görülmese de seksüel dürtülerin yoğunlukta olduğu rüyalar da psikoanalitik araştırmaların konularından biri. Kadınların yüzde 3.6’sı ve erkeklerin yüzde 11.6’sında rüya konusu seks. Aradaki yüzde farkının açık bir anlam taşıdığını ifade etmek gerekiyor.
Erkeklerin seks rüyalarında konunun kendisi önem taşıyor. Burada rüya gören önemli bir rol üstlenmiyor. Buna karşın kadınların rüyalarında genellikle romantizm ve ön oyunlar var. Onlar da olayın bizzat içinde yer almak yerine çoğunlukla izleyici konumundalar. Rüya kahramanlarını ise ya çok eskilerden kalmış sevgililerinden patronlarından ya da iş arkadaşlarından seçiyorlar. Cinsiyet farklılığının önemli bir faktör olarak karşımıza çıktığı rüyalar acaba bilimsel olarak nasıl adlandırılıyor? Gördüğümüz rüyaların yüzde 75’i gündüz yaşananların kalıntıları olarak bir araya geliyor. Psikologlar, rüyaların çoğunlukla çözülemeyen karışıklıklar ve prolemleri olduğuna işaret ediyor.