Hayatın lezzetinde edebiyata yer var

Güncelleme Tarihi:

Hayatın lezzetinde edebiyata yer var
Oluşturulma Tarihi: Ekim 11, 2010 00:37

Vivet Kanetti, iki lezzetli kitapla karşımızda. 1997’de yazdığı, tazeliğinden hiçbir şey kaybetmemiş hatta daha güncel olmuş Kırık Zarlar ve çeşitli yazılarından derlediği Kız Ayakları’yla...

Haberin Devamı

CUMHURİYET ROMANI KADIN AYAKLARINI NEDEN GÖREMEDİ

Bu dökülen ayrıntılarda belli isimler billurlaşıyor. Ahmet Haşim gibi. Collette gibi. Celine gibi. Yahya Kemal gibi, Cihat Burak gibi... Tanizaki gibi..
Ahmet Haşim fikri cüretiyle, Colette iştah şurubu olmasıyla, Celine zehriyle, Cihat Burak New Age’ci Osmanlılığıyla, Yahya Kemal komplekslerinin beslediği sanatçılığıyla, Tanizaki gelin Satsuko’nun ayaklarına düşkünlüğüyle... Kitaba ismini veren yazı, Türk edebiyatının göz düşkünü olduğu ayaklarla hiç ilgilenmediğini sorguluyor.
“Büyük ölçüde erkekler tarafından kaleme alınmış cumhuriyet romanımızın tıkanıklıklarından biri kadınların ayaklarını, onların çeşitliliğini göremeyişinde midir?” diyerek...
Kanetti, ayakların sadece kendi özgün, beklenmedik hikayelerini anlattığını yazıyor sonra...
Kendisi gibi... Kırık Zarlar’da Emine’nin yazdığı Sokrates ve Abdullah hikayesi gibi... Gazetenin son gününü basmaktan vazgeçtiği... Pangaltılı Sokrates’le Şişli’li Abdullah’in Büyükada’daki kilisede başlayan ve Paris’e taşınan aşkları belki de en favori hikayem sürekli hikaye ve karakter doğuran Kırık Zarlar’daki en favori hikayem. (Ferzan Özpetek ne güzel film çıkarır ama Sokrates’le Abdullah’ın iki ikona ressamının hikayesinden... )
Ve romanın en komik bölümü... 50 kuruşa satılan gazeteyi geri getirene verilen 60 kuruşluk promosyon. Rüya tabirleri ve kahve fallarına hiç girmiyorum. Bu promosyonun ise yetişkinler arasında hiç tutmadığına ama çocukları pek bir heveslendirdiğine de...
Kırık Zarlar, zar gibi doğurgan, değişken hakikaten. Lezzetli bir ana yemek, tatlı, aperatif, lezzet küpü...
Kız Ayakları, bir yazarı tanımak için ona giden dolambaçlı, çıkmaz olmayan, nefis yokuş aşağı bir sokağın kendisi...

Gel de özdeşleşme şu Emine’yle... O hep adalet yazmak istiyor sen de hep müzik... Ama sonuçta Emine, adaletten başka her şeyi yazıyor, yemek başta olmak üzere moda dahil.

Haberin Devamı

Onun da tıpkı senin gibi içli yazılara alerjisi var. Ilgın ılgın ya da ağlak ağlak yazamayınca bütün kapılar yüzüne kapanıyor teker teker... Kadın gazetecilere hiç de adil olmayan şu basın dünyasında Emine’nin dramını okumak o kadar eğlenceli ki... Trajikomik bütün yaşadıkları. Hele yemek yazmak için oturduğu sofralara konuk ettiği konukları...
Her çeşit yemekle birlikte her çeşit insanı karıştıran yazar Vivet Kanetti...
Kadınlara medya dünyasının hiç de adil olmadığını Koş Süreyya Koş kitabıyla yazmıştı. O kitap bir çığlıktı bana kalırsa... Gerçi Süreyya koşamadı sonra. Hep birlikte tökezledik mi?

Haberin Devamı

GAZETECİ HASTALIĞI OLARAK KATIR TEPMESİ

Emine’nin maceralarına dönecek olursak; moda yazdı, yemek yazdı ve Fikri Bey’le tanıştı. Ve onun 100 kişilik şirketiyle. Fikri Bey’in o mükemmel hayat felsefesi:
“Hayatı dipten anlamak yaş, cinsiyet, meslek hatta zeka meselesi değil.
Müzikteki gibi kulak, önce kulak. Kedilerin depremleri ve bir ölümü daha yoldayken bütün bilim adamlarından önce hissetmesi gibi...”
Fikri Bey’in okşayıcı ve özgüvenini tekrar kazanmasını sağlayan ütopik ofisinden sonra sıra kumarhanelere gelecek. Emine şehrin bütün otel kumarhanelerini gezecek... Ve elbette gezinin daha ilk haftasında kendisi de kumara alışacak. Yani onu da katır tepecek!
Katır tepmesi, gazetecilerde ya da polislerde de görülebilen bir sendrom, hastalıktan ziyade... “Narkotikçi polisi satıcıya, esrar avcısı kurt köpeklerini müptelaya, doktorları hastaya” çevirebilen...
İşte Emine’nin doğadan uzak renklerle zevksiz döşense de misafirperver olabilen kumarhanelerde devam edecek macerası...

Haberin Devamı

ANSİKLOPEDİ MADDELERİNE SIĞMAYAN YAZAR HAYATLARI

Burada Emine’den Vivet Kanetti’ye geçmem gerekiyor. Kanetti’nin ikinci kitabı Kız Ayakları’na...
Kanetti’nin Öküz’de, Virgül’de, Yeni Yüzyıl’da, Penthouse’da yazdığı denemeleri bu kitapta. Kitapta Collette’le ilgili yazının başlığı şöyle: Collette: Hayatın lezzetine edebiyatta yer var mı? Başlığı bu yazı için değiştirmek istiyorum: Kız Ayakları: Hayatın lezzetine Edebiyatta yer var mı?
Var. Kesinlikle var hem de...
Colette’den, Ahmet Haşim’den ya da Dostoyevski’den ya da Ece Ayhan’dan dem vurur ve milletçe büyük komplekslerimizi, yaralarımızı, tereddütlerimizi dillendirirken Kanetti adeta hayatın lezzetine edebiyatta kocaman bir yer açıyor.
Kırık Zarlar’da da öyle....
O yüzden bence bu iki kitabı, hazır aynı anda çıkmışlar, aynı anda okumalı.
Fikri Bey’in ince hayat filozofisine ne kadar yakın olduğunu keşfetmek için bir kez daha Kanetti’nin Kız Ayakları’nda Görüş Alanı yazısındaki sanatçılar tanımını hatırlamalı:
“Sanatçılar. Her sınıftan sanatçı ruhlular. Swann gibi ırk melezleri. Charlus gibi aristokrasinin en gizli inceliklerine vakıf olan ve bir küçük terziyle yatan o ekstrem eşcinsel soylu. İp cambazları. Ruh soyluları...”
Emine’nin kumarbazlığıyla kesişen bir başka noktayı bulmak için de... Öküz’deki yazıda ansiklopedi maddelerine sığmayan yazar hayatları konulu yazının son cümlelerini...
“Ansiklopedi maddesi olarak reenkarne olup olmamayı açık bir soru olarak kendinden sonraya bırakmak. İşaret taşlarını, işinin tanımını, değerini, sırlarını geleceğe fırlatmak... Sadece tutkuyla merak edenler, sadece öğrenmeyi hak edecek olanlar bulsun diye. Veya tamamen kaybolsunlar diye. Hayat daha heyecanlı, daha özgür, daha kumar olsun diye...”
Emine’nin kumar düşkünlüğünü böyle açıklamaya ne dersiniz? Bir yazarın romanı, yazarın denemeleriyle yan yana okunmalı. O yazarın hayatla kurduğu ve iki yakasını bir araya getirdiği edebiyat ve hayatın tüm ayrıntıları ortaya çıksın diye... Kız Ayakları’yla Kırık Zarlar’ı okumak... Ya da Kırık Zarlar’la Kız Ayakları’nı...

 

 

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!