Güncelleme Tarihi:
YILMAZ GÜNEY - HÜLYA KOÇYİĞİT FOTOĞRAFLARI
Ünlü oyuncu Yedikule Zindanları ’nda çevrilen ‘Rabia Hatun’ filminde arkın kırılan camı yüzünden aldığı ultraviyole ışınları yüzünden üç gün bir şöy göremediğini, tedaviyle son anda iyileştiğini belirtirken, “Büyük panikler geçirdim, çok korktum. Hatırlamak bile istemiyorum, epey bir tedaviden sonra görebildim. Maalesef Hüseyin Peyda gözünü kaybetti. İş kazası deyip geçtik, sigorta yok, herhangi bir güvence yok …” diye konuştu.
ÇOCUKKEN CUMHURBAŞKANI ıNÖNÜ ’YLE TANIŞTIM
Daha henüz sahne hazırlanmamıştı, Cumhurbaşkanımız rahmetli ınönü ’yü görebilmek için koridorlarda koşuşturuyordum. Bir kapı vardı, açtım bir anda böyle karşımda görünce burun buruna geldik ama o kadar. Bir anda hemen korumalar falan etrafında harekete geçtiler o da beni sevdi, saçlarımdan okşadı, “ahh küçüğüm nereye böyle? dedi … Tabii mahçup oldum, artı kafamı kaldıramadım hem de bu kadar yakından onu görmüş olduk, daha sonra da gösteriyi izledi …
YILMAZ GÜNEY HAYATIMI KURTARDI
Çok güven duyabileceğiniz bir insandı. Sinema tutkunuydu, çok karizmatik bir aktördü. Çok sevecenlikle yad ediyorum kendisini nur içinde yatsın. Kahramandı aynı zamanda … Zeyno filminin çekimleri sırasında beni gelin kıyafetimle düğünden kaçırıyor ve at sırtında sahnelerimiz var, kaçış sahnelerimiz var. Çalıştığımız mekan taşlarla dolu bir mekan. Yerler kumluk değil, düz bir arazi değil. Taşlı bir arazi ve takdir edersiniz ki orada köyde bulunmuş bir at yani netice de bu işlere hiç alışık olmayan bir at. Fakat atı sürmeye alışık olan bir Yılmaz Güney … Bir yandan kamera çalışıyor, Bana seslendi, “Hülya bana sıkı tutun, çünkü düşüyoruz ” dedi ve bunu dediği anda zaten düştük. Meğerse atın eğerinin bağlı olduğu yer açılmış. Atın eğeri atın sırtından kaymış. Düşüyoruz dedi, bana sıkı tutun dedi, benim üzerime düşmeye çalış dedi. Yani o anda bile Kendi hayatı söz konusuyken beni korumaya, kurtarmaya çalıştı, hayatımı kurtardı. Hiçbir zaman unutabilir miyim ben böyle bir insanı. O, hem sinemamız için büyük bir deha ama insan olarak da böylesine güzel bir kalbi olan zarif bir insandı. Nur için de yatsın.
YILMAZ GÜNEY, AFİŞTE İSMİ BENDEN SONRA YAZILDIĞI İÇİN FİLMİN AFİŞİNİ KURŞUNLADI
Bir dönem İstanbul dışına gönderiliyor yani sürgün gibi. Daha sonra Anadolu ’dan yeniden doğuyor. Öyle bir doğuyor ki Anadolu ’da gişe rekorları, hasılatları yapıyor. Daha henüz filmleri ıstanbul ’da gösterime başlamamış ama Adana ’da, Ege’de ve Doğu ’da müthiş ilgi görüyor Çirkin Kral. ıstanbul sinemalarında onun filmlerini göstermiyorlar. ıstanbul ’da filmlerinin gösterebilmesi için bizim gibi, yani İstanbul seyircisinin alışık olduğu bir oyuncu olması gerekir. Tabiiki o da kolay karar veremedi herhalde, ben de kolay karar veremedim aynı filmde oynamaya. Filmden sonra o beklemiş ki afişte kendi ismi ilk önce yazılacak. Ben de tabii doğal olarak kendi ismimin yazılacağını biliyorum. Filmin gösterileceği sabah, sinemanın önünden geçerken afişlerde kendi adının yazılmadığını gördüğü için bir anda tepki göstermiş buna. Tabii benim sonradan duyduğum bir şey bu. Harbiye ’de Şan Sineması ’ndaki afişteki ismini tabancayla kurşunlamış.
BUZ ERıMıŞ, TALAT BULUT ’LA IRMAĞA DÜŞECEKTİK
Bir çok tehlikeler atlattım ve bir çok şeyler taşıyorum vücudumda ama en büyük korkum ‘Ferman’ filmini çekerken oldu. Ağrı ’da çektik. Biz gittiğimiz zaman saçaklardan akan buzlar insan vücudu kadar kalın ve çok uzundu. Ama bir hafta içinde bir lodos oldu, buzlar eridi. Ona gözlerimizle şahit olduk. Aynı zamanda akan nehir öylesine buz tutarmış ki, üzerinden kamyon geçermiş. Bu garantiyi de verdiler, biz de sahne icabı nehrin üzerinden geçiyoruz kızakla. Talat Bulut ve ben. Kamera çalıştı ve biz geçtik karşı tarafa ve işimiz bitti döneceğiz. Dönerken o nehrin üzerinden geçtiğimiz kızak izlerinde derin derin su birikintileri gördük. Sonradan geldik sorduk.. Dediler ki hakikatken buz erimiş. Kırılıp içine bizi alsaydı ne olurdu? At, Talat, ben hep beraber o suyun içinde kalabilirdik.
BEN KURTULDUM, HÜSEYİN PEYDA KÖR OLDU
Bir defasında kör olma tehlikesiyle karşılaştım. ‘Rabia Hatun’ filminde. Yedikule zindanlarında çektiğimiz bir sahnenin neticesinde. Kullandığımız ark lambaları ultraviyole ışınları yayıyordu. Ancak, önünde cam olduğu ve ışınların zararını önlediği için kullanabiliyorduk. Cam kırılmış, ultraviyole ışını direk olarak gözümüze gelmiş. Rahmetli Hüseyin Peyda ve ben, birimiz sol gözümüzü, birimiz sağ gözümüzü kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kaldık. Üç gün bir şey göremedim. Büyük panikler geçirdim, çok korktum. Hatırlamak bile istemiyorum, epey bir tedaviden sonra görebildim. Maalesef Hüseyin Peyda gözünü kaybetti. İş kazası deyip geçtik, sigorta yok, herhangi bir güvence yok …