Güncelleme Tarihi:
“Esas oğlan benim işim. Ve bu her zaman bir sorun olarak karşıma çıkacak.”
Göksel’den 45’lik tadında albüm
Şu sıralar oldukça revaçta olan naftalin kokulu şarkılar serisine bir yenisini de Göksel ekledi... “Mektubumu buldun mu” adlı yeni albümünde nostaljik şarkıları seslendiren ve 70’li yılları günümüze getiren Göksel ile “photoshop’suz resimler gibi oldu” diye anlattığı albümünü ve çocukluğunun geçtiği o yılları konuştuk.
Sizden yeni bir albüm bekliyorduk ama 70’li yıllara uzanan tanıdık şarkılarla geri döndünüz. Nasıl geçiyor şu dönem?
- Hayatımın en yoğun dönemlerini yaşıyorum ama tatlı bir çaba ile ayakta duruyorum. Yani tatlı bir yoğunluk yaşıyorum.
Bu yoğunluk hayatınızın hangi alanında mevcut; iş mi özel mi?
- İş hayatı aslında. Bu albüm beni duygusal olarak çok etkiledi.
Siz nostaljik olan şeyleri seviyorsunuz ama bugüne kadar yaptığınız birçok çalışmada benzer melodiler ve alt yapılar kullandınız...
- Evet ama o şarkıların bende ayrı hatıraları var. Bu yüzden dinlerken de o zamanlara geri döndüm. Geçmişe geri döndüm ve birçok şeyi yeniden gözden geçirme fırsatı yakaladım. Bu albüm kendi iç analizim oldu.
Hatırası var dediğiniz şeyler neler?
- 70’li yıllar çocukluğumun en güzel zamanlarının geçtiği dönem. 80’lerde gençtim ama insanın birey olma zamanının belirlendiği 5-7 yaş arası olan süreç 70’lerde geçti. O zaman Suadiye’de oturuyorduk ve orası bugünün adasına çok benziyordu.
Günümüzde o günlere benzediği için adalarda yaşamak ister miydiniz?
- Gidiş geliş uzun sürdüğü için yaşamak zor olabilirdi ama yazları orada geçirmeyi seviyorum. Tabii ileriki dönemde orada yaşamayı çok isterim.
Tekrar çocukluğunuza dönecek olursak, sayfiye yeri gibi olan Suadiye’de hiç denize girdiniz mi?
- Evet, küçükken girdim. Genelde İdeal Tepe ve Süreyya Paşa Plajları’nda çocukluğum geçti.
En son kaç yaşınızdayken Marmara’da denize girdiğiniz?
- Tam olarak hatırlamıyorum ama 12-13 yaşıma kadar denize girdim ben. O yaşa gelene kadar tüm yazlarımızı plajda geçiriyorduk. Sonradan o gittiğimiz plajlar kapatıldı, sahil yolu dolduruldu. Suadiye şimdiki gibi bir yer değildi. Sahil yolu yoktu ve o gördüğünüz güzel apartmanlar hep denizin dibindeydi.
Başka neler hatırlıyorsunuz çocukluğunuza dair...
- Kendi kendime yüzmeyi öğrendiğimi, doğayla iç içe bahçede kaplumbağalarla geçirdiğim çocukluğumu hatırlıyorum.
HAYATIMDAKİ ESAS OĞLAN MÜZİK
O zamanlarda da kediniz var mıydı?
- Çok kedimiz oldu.
Geçenlerde kedinizden de ayrıldığınız için üzüldüğünüzü hatta ara ara eski evinizin camının önüne gidip kedinize baktığınızı yazdı Onur Baştürk...
- O espriydi. Bakıyorum dediğim de şu, Teşvikiye Camii’nin oralarda ona benzeyen kedileri görüyorum.
Yeni evinize kedi almayı düşünüyor musunuz?
- Kedi demek yeni bir bağlılık demek, bunu istemiyorum sonra ayrılması zor oluyor. Şu anda yalnızlığıma ve özgürlüğüme çok alıştım ve kedi bile beni bağlayacak bir şey gibi geliyor.
Bağlandığınızda kopamayanlardan mısınız?
- Evet. Ben iş arkadaşlarına bile bağlanan bir insanım ve hemen duygusal bir bağ kuruyorum. Sonra günün birinde yolları ayırmak gerekiyor ve her seferinde büyük acı çekiyorum.
Yalnızlığınıza ve özgürlüğünüze ne zaman alıştınız?
- Aslında ben çocukluğumdan beri yalnızlığı ve özgürlüğü sevdim... Ama insanları da çok fazla sevdiğim için bazen aşırı yakınlaşmalarım olabiliyor. Böylece bireysellikten çıkıp tek bir insan haline gelebiliyorum başka birisiyle.
Bu yapınız yüzünden yanlış yaptığınızı düşündünüz mü hiç?
- Her zaman... İnsan önce kendi ayakları üzerinde durmalı. Hayatında başka biri varsa da onunla birlikte başka bir hayat kurması gerekiyor.
O halde siz hayatınıza biri girdiği zaman onu hayatının merkezine yerleştirenlerden misiniz?
- Bence pek çok insanın yaptığı hata bu. Yani herkes “Önce kendi ayakların üzerinde dur, başka biri varsa onunla birlikte başka bir hayat kur” der ama uygulamada başarılı olunmuyor. Biz Türkler çok duygusal insanlar olduğumuz için de bu sınırları kolay kolay koruyamıyoruz. Fakat şunu biliyorum, benim gibi işler yapan kişiler için bu tür ilişkiler her iki taraf için de çok zorlayıcı oluyor. Çünkü böyle bir iş adanması gerektiren bir hayatı gerektiriyor. Bu başka bir aşk çünkü. Ben işimi aşk gibi yaşıyorum. Belki de esas oğlan, benim işim ve bu her zaman için bir sorun olarak karşıma çıkacak. Bunu kabullenmek lazım, bir şarkıcının kaderidir bu. (Gülüyor)
Yalnızlığı gerçekten seviyor musunuz? İnsan nereye kadar yalnızlıktan keyif alabilir?
- Ben her zaman çok yalnızdım. Belki çok iyi bir şey değil bu kadar yalnız kalmak ama mesela üniversiteye giderken bile okulun bahçesinde tek başıma takılırdım. Tek başıma bahçede gitar çalar, şarkı söylerdim.
Okul arkadaşlarınız sonra hakkınızda ne düşünürdü?
- Pek normal olmadığımı düşünürlerdi. Çok yalnız kaldım ben ama büyük bir zevk duyarak yalnız kaldım. Kendime ait bir dünyam var ve onun içinde kaybolmayı seviyorum. Tabii bundan da sıkılacağım günler gelecek.
Yeni albüm sonbaharda çıkacak
Şu anda nostaljik şarkılardan oluşan nostaljik bir albüm yaptınız ama sürekli yeni besteler de yapıyorsunuz. Bu yeni besteler için bir albüm planınız var mı?
- Onlar hazırdı, artık stüdyoya girip kayıtları alınacaktı ama son anda ani bir karar değişikliğiyle bu albümü yaptık.
Nasıl oldu bu ani karar değişikliği?
- Yeni albümümü sonbaharda çıkarmayı hedeflemiştim. Avrupa Müzik de “O kadar zamanı boşuna geçirmektense canlı kayıtlarla yapılmasını planladığımız bir albüm fikri var” dedi. Ben de kabul ettim.
“Mektubumu buldun mu” albümü 70’ler tadında. Bu konsepti hazırlamanızda size yardımcı olan kim?
- Albümün sanat yönetmeni Emel Kurhan’dı. Hatta sadece sanat yönetmenliği değil, şarkıların seçiminde yer aldı.
Nostaljiyi tamamlamak adına bu albümün 33’lük ya da 45’lik bir plağını basmayı düşünüyor musunuz?
- Evet, yakında olacak.