Hayatım tiyatrodan ibaret diyen adam

Güncelleme Tarihi:

Hayatım tiyatrodan ibaret diyen adam
OluÅŸturulma Tarihi: Mart 13, 2005 00:00

Gazanfer Özcan Türk tiyatrosunun abidelerinden biri. Tam 56 yıldır sahnede. EÅŸi Gönül Ãœlkü’yle birlikte kurdukları tiyatro 43 yaşına girdi. Tiyatro seyircileri tarafından biliniyorlardı ama Türkiye onları TRT’de yayınlanan ‘Kuruntu Ailesi’ ile tanıdı. Titiz, namuslu, pimpirikli Hüsnü Kuruntu tipini herkes sevdi. Oyun bittikten sonra aile, kabuÄŸuna yani sahneye çekildi.Gazanfer Özcan, tiyatronun eÅŸiÄŸini pek fazla aşındırmayanların karşısına geçtiÄŸimiz yıl baÅŸlayan ‘Avrupa Yakası’ndaki Tahsin Bey rolüyle tekrar çıktı. Vasfi Rıza Zobu döneminden baÅŸlayıp günümüze kadar gelen tüm zamanları gördü Özcan. Onun sahneye çıktığı dönemde tiyatroyu ÅŸenlendirenlerin çoÄŸu artık aramızda yok. Bazıları da tiyatroyu bırakıp, çekip gittiler. Gazanfer Bey, orada öylece durdu, oynadı, hocalık yaptı. Kendisiyle hayatı üzerine konuÅŸmak istediÄŸimizde, ‘Elinize bir tiyatro tarihi alın ve kronolojik olarak benim ne zaman, hangi eserlerde oynadığımı yazın. Gazanfer Özcan sadece bundan, yani tiyatrodan ibarettir’ dedi. Zorlukla ikna ettik, bizi Mecidiyeköy’deki Gönül Ãœlkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nun kulisine çağırdı, orada ağırladı. Ä°ÅŸte Gazanfer Özcan’ın aÄŸzından kerpetenle aldığımız sözlerle hayatı...Gazanfer Özcan, 1931’de Semiha Hanım’la Celalettin Bey’in beÅŸ çocuÄŸundan üçüncüsü olarak Cihangir’de doÄŸdu. ‘Tam bir Cihangir çocuÄŸuyum’ diyor. O yılların Cihangir’i ayrıcalıklı bir semtti. Yedi odalı müstakil bir evde otururlardı. Büyükbabası o evi yaptırırken kerestelerini Romanya’dan yani Transilvanya Ormanları’ndan getirtmiÅŸti. ÇocukluÄŸu güzel geçti ama abileri, büyükannenin varlıklı zamanlarına yetiÅŸtikleri için daha refah dolu günler görmüşlerdi. Celalettin Bey, kendi halinde, dürüst, çalışkan bir devlet memuruydu. Gazanfer Özcan, ilkokulu Ãœsküdar’da, ortaokulu Kuledibi’nde, liseyi de Taksim’de tamamladı ve ‘yeter’ dedi. Lise yıllarında tiyatroya olan merakından dolayı bundan sonraki eÄŸitimini hayatın içinde yani sahnede devam ettirmeye karar vermiÅŸti. 1949’da devrin konservatuvarı sayılan Ä°stanbul Åžehir Tiyatroları’nda sahne hayatına baÅŸladı. Ailedeki ilk sanatçı deÄŸildi. AMCASI SÄ°HÄ°RBAZDIAmcası Şükrü Bey, gençlik yıllarında Dar-ül Bedai’de tiyatroya baÅŸlamıştı. ‘Güzel sanatlar yurdu, merkezi’ anlamına gelen Dar-ül Bedai, Ä°stanbul Åžehir Tiyatroları’nın çekirdeÄŸiydi.Şükrü Bey, bir süre Dar-ül Bedai’de kaldıktan sonra yakın arkadaşı Ä°rfan Açıkgöz’le birlikte sihirbazlık iÅŸine yönelmiÅŸ, aile büyükleri, ‘hokkabazlık bize yakışmaz’ diye genç adama tepki göstermiÅŸti. Böylece aileden dışlanan Şükrü Bey, hokkabazlık iÅŸi pek tutmayınca, orta yaÅŸlı bir adam olarak aileye tekrar kabul edildi. Özcanlar’dan çıkan ikinci sanatçı da Gazanfer Özcan’ın aÄŸabeyi Rüstem Bey’di. Ortaokul yıllarında baÅŸladığı sahne hayatında hemen yeteneÄŸiyle parlamış ve Ä°stanbul Åžehir Tiyatroları’nun kadrosuna girmeyi baÅŸarmıştı ama hayatı çok kısa sürecekti. 17 yaşının son günlerinde verem hastalığına yakalanarak 22 gün gibi kısa bir zamanda 78 kilodan 48 kiloya düştü. O devirlerde dermansız olan bu hastalık, 1939’da Rüstem Bey’i de kara topraÄŸa götürdü. Gazanfer Özcan, ‘Abimin cenazesi o kadar kalabalıktı ki, herkes ÅŸaÅŸkına döndü. Gazeteler günlerce ‘Bir yıldız söndü’ diye söz etti ondan’ diye hatırlıyor. Rüstem Bey’in kısa süren ömrü ailede derin izler bırakmıştı. Gazanfer Özcan da aÄŸabeyinin isminin etrafında oluÅŸan efsanenin etkisiyle ailesinden gizli gizli tiyatroyla ilgilenmeye baÅŸlamıştı. Önce lisedeyken sahnelerde roller aldı. EÄŸitimini tamamlayınca 1949’da Åžehir Tiyatroları’nın yolunu tuttu ama babası Celalettin Bey’in olup bitenden haberi yoktu. Bir gün amcası onu sahnede izledi. Bir pazar günü öğle yemeÄŸi saatinde Celalettin Bey’e, ‘Beni sanatçı olduÄŸum için evden kovdunuz; bakalım aileden yetiÅŸen bir baÅŸka sanatçıyı da kovabilecek misiniz?’ diye patlattı bombayı. Masada buz gibi bir hava esti. Celalettin Bey, ‘BaÅŸka bir sanatçı mı var aramızda?’ diye sordu. Sofradakilerin gözü ister istemez Gazanfer Özcan’a kayınca Celalettin Bey durumu anladı ama hiç sesini çıkarmadı. Bu sessizlik, genç tiyatrocunun onaylandığı anlamına geliyordu. Daha sonra eÅŸi olan Gönül Ãœlkü ile de Åžehir Tiyatroları’nda tanıştılar: ‘Tiyatroya kayıt yaptırmaya gittiÄŸimde karşılaÅŸtım Gönül’le. O gün arkadaÅŸ olduk. Ä°ki erkek ya da kız arkadaÅŸ gibiydik. Kısa zamanda ekmeÄŸimizi, suyumuzu, sırlarımızı paylaşır olduk.’ DOKUZ AYLIK TURNEÅžehir Tiyatroları’nda çalışmaya baÅŸlamıştı Gazanfer Özcan ama kadrosuz olduÄŸu için yazları baÅŸka yerde çalışmasına ses çıkarmıyorlardı. 1951 yazında bir tiyatro topluluÄŸundan teklif alınca Anadolu ve Trakya yollarına düştü. Topluluk yola çıkarken, ‘Edirne’ye kadar gidip döneceÄŸiz’ demiÅŸlerdi ona. Edirne’deki gösteri bitince, ‘Çanakkale’ye de uÄŸrayıp sonra Ä°stanbul’a döneriz’ dediler. Ama turne o kadar baÅŸarılıydı ki yola devam ettiler. Kumpanyanın başında Vahi Öz ve Muazzez Erdiken bulunuyordu: ‘Üç tane Muazzez vardı kadroda: Çopur Muazzez, Kürdan Muazzez ve Katır Muazzez. Erdiken’e Katır lakabı takılmıştı.’ Kumpanyada Renan FosforoÄŸlu, Suat Sim ve Alev Sururi gibi baÅŸka önemli isimler de vardı. Bu turne Gazanfer Bey’in kaderini deÄŸiÅŸtirdi. Hem bütün ülkeyi gezip gördü hem de bir tiyatro topluluÄŸundaki sanatçıların kaprislerine, çekiÅŸmelerine, aralarındaki duygusal iliÅŸkilere tanık oldu. ‘Tıpkı ReÅŸat Nuri Güntekin’in ‘Son Sığınak’ adlı romanındaki gibi’ deyince ReÅŸat Nuri’yle tanışmasını anlatıyor: ‘ReÅŸit Nuri Güntekin, ben sahne hayatına baÅŸladığımda Åžehir Tiyatroları’nın Edebi Heyeti’nde yer alıyordu. Herkes onu romanlarıyla tanır ama aslında çok önemli bir tiyatro yazarıydı. Ondan çok ÅŸey öğrendim.’İstanbul’dan baÅŸlayan 9 aylık turne Mardin ve Antep’e kadar uzandı. Gazanfer Bey, en çok Antep seyircisinden etkilenmiÅŸti. ‘Antepliler tiyatroya öyle meraklıydılar ki, bir günlüğüne gittiÄŸimiz ÅŸehirde günlerce kaldık. Oyun bitince dakikalarca ayakta alkışlarlardı.’ GÖNÃœL’LE SEVİŞİYORUZ!Turne bitince tekrar Åžehir Tiyatroları’na döndü Gazanfer Özcan. Tiyatronun başında o dönemde Vasfi Rıza Zobu vardı: ‘Vasfi Bey, saf ve temiz adam tiplemesiyle tam 50 yıl sahnede ayakta kalmayı baÅŸardı. Ben ona çok imrenir ve ‘Allahım bana da bunu nasip edecek misin?’ diye dua ederdim. Bir de tabii o dönemde Bedia Muvahit vardı. O dönemde tiyatronun yıldızı olan bu iki isim bize; kadın sanatçının bir hanımefendi, erkek sanatçının da bir beyefendi olması gerektiÄŸini öğretti.’ Özcan, 1955’te, ‘Bu Gece BaÅŸka Gece’ adlı oyunda önemli bir rol kaptı. Bu rolde o kadar beÄŸenildi ki günlerce adından söz edildi. Artık tiyatro denilen okyanusa demir attığını anlamıştı. Ä°lk evliliÄŸini de bir yıl sonra 1956’te yaptı. 1957’de kızı Fulya dünyaya geldi. ÇocuÄŸun doÄŸumundan bir süre sonra ayrıldılar. Ama Fulya, babasının yanında yetiÅŸti. 1961’de de Åžehir Tiyatrosu serüvenini noktaladı. Yakın arkadaşı, sırdaşı, can yoldaşı Gönül Ãœlkü, o yılın ortalarında, genç bir adamla evlenmek için hazırlık yapıyordu. ‘Bu haberi aldığımda altüst oldum, neye uÄŸradığımı ÅŸaşırdım’ diyor Özcan. Bu sarsıntının sebebini düşünmeye baÅŸladığında kalbinden yükselen sesle baÅŸ baÅŸa kaldı: Onu seviyordu. O güne kadar aralarında yakın arkadaÅŸlık dışında bir iliÅŸki olmamasına raÄŸmen, ertesi gün müstakbel damada gidip ‘Gönül’le evlenirsen yanlış yaparsın...’ dedi. ‘Çünkü, biz yıllardır onunla seviÅŸiyoruz!’ Genç adam o gün ortadan kayboldu ve bir daha da tiyatronun civarında görülmedi. Tabii Gönül Hanım’ı teselli etmek de Gazanfer Bey’e kalmıştı. Birkaç ay sonra evlenme teklif etti. 1961’de de evlendiler. Bir yıl sonra Gönül Ãœlkü - Gazanfer Özcan Tiyatrosu kuruldu. Gönül Ãœlkü, eÅŸinin yıllar önce o genç adama attığı çalımı iki yıl önce öğrendi. Ve kahkahalarla güldü...HÃœSNÃœ VE HÃœSNÄ°YEAradan yıllar geçti. ‘Şunca yıllık sahne hayatımla ağız tadıyla geçirdiÄŸim bir dönem olmadı’ diyor ama akÅŸamları iki ÅŸakÅŸak alınca tüm dertlerini unuttuÄŸunu da itiraf ediyor. ‘Sahneye emek vermiÅŸ insanların hayatlarının son deminde sefalet içinde ölmelerine dayanamıyorum.’ Televizyona program yaparak tiyatrosuna destek verdiÄŸini söyleyerek ‘Kuruntu Ailesi’ serüvenini anlatmaya baÅŸlıyor.Türkiye’nin ilk ‘sitcom’u sayılan Kuruntu Ailesi’ne 1983’te TRT’de baÅŸladılar. Karı-kocanın dizide canlandırdığı Hüsnü ve Hüsniye tiplerini Türkiye çok sevdi. Dizi 16 yıl sürdü. ‘Dünyada bu kadar uzun süre oynanabilen çok az dizi var’ diye önemini anlatıyor Kuruntu Ailesi’nin.Gazanfer Özcan son olarak ‘Avrupa Yakası’ndaki rolüyle, televizyon seyircisinin karşısına çıktı yeniden. Dizide Tahsin Bey’i canlandırıyor. ‘Genç kuÅŸaÄŸa soÄŸuk demeyelim ama serin bakardım’ diye anlatıyor. Ama beÅŸ yıl önce gençlere kapılarını açtığında yeni kuÅŸakta çok yetenekli ve iyi eÄŸitimli yüzlerce insanın olduÄŸunu görmüş: ‘Büyük bir kısmı tam bir cevher. Dil biliyorlar, teknolojiden anlıyorlar, durmadan okuyorlar ve iyi çocuklar.’Gönül Ãœlkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu, ÅžiÅŸli’deki eski yerlerinde 21 sezon sahneye çıktı. Mecidiyeköy’deki yeni, modern ve üstelik otoparkı olan yeni binalarında ise yedinci sezonu oynuyorlar. Seyircinin ilgisinden yana hiç ÅŸikayetleri yok ama Türk tiyatrosunun geleceÄŸi konusunda kaygılılar.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!