Güncelleme Tarihi:
Bundan sonra ‘‘ben erkeği sürreal kıyafetinden tanırım’’ mı diyeceksiniz?
- Ay tabii ki böyle bir şey söylemeyeceğim. Çok saçma olurdu...
Sesinden tanımak çok mu mantıklıydı?
- Tabii ki mantıklı değildi ama açıkçası ben o lafın bu kadar ayaklar altına düşeceğini hiç düşünmemiştim. Tek amacım para kazanmaktı. Çünkü o günlerde durumum gerçekten feciydi. Ama sonra saçma sapan insanların diline düşünce bundan çok büyük rahatsızlık duydum. İki senelik kontrat bitince anlaşmayı fessettim.
Hesap sormak değil amacım ama bu kadar iddialı bir lafın bu kadar yankı yaratacağını nasıl tahmin edememiş olabilirsiniz?
- Ona bakarsan ben dansöz olacağımı da hiç düşünmemiştim.
Nasıl bir meslek istemiştiniz?
- Ben rock davulcusu ya da gitaristi olmak istiyordum. Okusaydım psikolog olurdum. Ama öyle deli gibi de amaçlamıyordum. O yüzden de tamamen doğaçlama yaşadım. Evinden 15 yaşında kaçmış bir insandan ne beklenir ki... Hayatın özgür olunca yaşanacağına inanan biriydim....
15 yaşındayken özgürlük fikrini nereden edinmiştiniz?
- Bir yerden edinmeye gerek yoktur. Bu insanın özünde vardır. Ben kalıplarda yaşamıyorum ve özgür yaşayan bir insanım. Ama bu memlekette ne yazık ki herkes benim kadar özgür değil. İstediğini bile yazamadığın bir yer. Sivas katliamını, Manisalı gençleri düşün. Ben onları da düşünmek zorundayım çünkü onlar da benim gibi düşünen insanlar.
Hem rock'çı olup hem de arabesk bir imajı nasıl oluşturabiliyorsunuz?
- Çok kolay, programa çıkarken onların istediği gibi giyinirim, kulise dönünce saçımı başımı bozar bir rock bara giderim. Yani kulise nasıl gelmişsin kimsenin umurunda değildir ki. İstersen eşofmanla gel. Çalıştığım ekiple de gayet iyi ilişkilerim vardır ama onlar mesela Almanya turnesi sırasında Türk lokaline eğlenmeye giderler ben rock barlara.
Arabesk görünüyor olmaktan rahatsızlık duydunuz mu?
- Bir dönem duydum. Ondan sonra kimin için üzülüyorum dedim. Kendimi tanıtmak zorunda değilim. Ben ne olduğumu biliyorum. Artık ne iş yapıyorsun dediklerinde ‘‘dansözüm’’ diyorum. Çünkü artık çok sıkıldım, ‘‘ben dansçıyım, farklı bir dansçıyım’’ demekten sıkıldım. O iki parça elbiseyi giyiyorsam, o ritmde dans ediyorsam evet ben o işi yapıyorum.
Niye daha önce utanıyordunuz?
- Utanıyordum çünkü bazıları çok ayağa düşürdü bu mesleği de ondan. Ve açıkçası çok üzüldüğüm anlar oldu. Önemsediğim gözlerdeki hakaret beni çok üzüyor. Ama üzüntüyü anlık yaşıyorum ‘Sen iyi bir insansın, onlar seni bildiği gibi yaratsın, bana ne?’ diyorum şimdi
Başka bir dünya kuramaz mısınız? Başka bir iş yapamaz mısınız?
- Dün akşam bir dikiş makinası alayım, boncuklar alayım dikeyim dedim kendi kendime. Kitaplarım olsun, müzik dinleyeyim ama evimden çıkmayayım. Hiç bir şeyim olmasın, lükste gözüm yok zaten. Ama dansöz olarak çıktım. Öyle tanındım. Kimse davulcu ya da gitarist olamama izin vermedi. Yani çok uzun. Çok özel şeyler yaşadım ama hiç güzel şeyler yaşamadım. Ailemin ölümü, ardından gelen esaret ve cesaret. Ölümü göze aldım ve evden kaçtım. Ben o kadar çok zorluk yaşadım ki onun için şimdi iyiyim.
Erkeklerle duygusal ilişkileriniz nasıl?
- Çok kötü ya. Bence çok iyi oynuyorum. Çünkü iyi olmazsan elde edemezsin. Çok klişe ama değil aslında herkes yalancı. Birinden hoşlanıyorum. Onu istiyorum evet. Onunla bir iki gün sevişmek zevk veriyor ama orgazm olmuyorum. Çok zor benim orgazm olmam. Ama yalnızlık çok kötü bir şey. Bir şeyler paylaşmak istiyorum. Onların zayıf noktalarının da biliyorum . Bedenleri! Onları en zayıf noktalarından yakalıyorum.
Niye beraber oluyorsunuz peki?
- Bilmem... Ben uzun süreli birisiyle beraber olmasam her istediğimle olurum gibi geliyor. Beni her beğenenle olurum. Bunu engellemek istiyorum. İstemiyorum. Şu yaşıma kadar hep tek eşli yaşadım.
Alo beni satsana!
900'lü hat reklamları sayesinde insanlarda bıraktığınız etki ‘‘parayla erkeklerle beraber olan kadın’’. Hiç böyle bir şey yaptınız mı?
- Yapamadım ki, yapabilsem bütün problemlerim çözülür. Beni beğenen çok erkek var. Alo beni satsana diyebileceğim de çok tanıdığım var. Onu bekliyorlar zaten ama ben yapmıyorum. Herkes konuşuyor ama kimse ispat edemez, yapmadım çünkü. Üstelik o kadar zor günlerim oldu ki.... Bak ben kist ameliyatı olmuştum. Beni acilen kaldırdılar hastaneye ama bende beş kuruş para yok. Sevgilimle de bir iki hafta önce ayrılmıştık. Çok zengin bir adamın da bana aşık olduğunu biliyorum. O kadar borçlanmıştım ki sağa sola o çaresizlik içinde niyeti bozdum. Tamam dedim sevmesem de beraber olacağım. Beni hastaneden paramı ödeyip çıkardı. Bir süre gezdik falan. Ama yatmıyoruz. Kist ameliyatı oldum iki ay beraber olamam diye kandırıyorum. E iki ay geçti adam istiyor. Sonra ben ayrıldığım sevgilimi sevdiğimi fark ettim ve adama, onu seviyorum seninle olamam dedim. Yani sevgimi seçtim. Ama o güne kadar bayağı bir parasını yedim. Adam da sana yaptığım herşeyi geri istiyorum dedi. Bütün parayı da yemiştim. Ne var elimde? Kıyafetler. Hepsini gönderdim. Artık ne yaptıysa..
Zengin sevgili?
- Ben onu da becerem. Nerede çulsuz vardır ben gider ona aşık olurum, onu severim. Ben o durumlara düşmemek için neler yapmadım ki. Merter'den mal aldım Rusya'ya gittim onlara satabileceğimi düşündüm. Ama gitmişim kendime uygun şeyler almışım. Allı morlu şeyler. E anlamadılar tabii, hepsi elimde kaldı. Pazardan tezgah kiraladık, sabah altıda tezgahımı kurup sattım. Bir ayda zor bela çıkardık elimizden. Geri döndüm emlakçılık yaptım. O da olmadı.
Neden olmuyor?
- Olmuyor işte. Toplam bütün mal varlığım bir tane ortadirek araba.
Fena halde yanılmışım
‘‘Ben erkeği sesinden tanırım’’. Gelmiş geçmiş en akılda kalıcı 900'lü hat vecizesinin sahibi Sibel Gökçe bugünlerde yine gündemde. İstanbul İstiklal Caddesi'nde Atlas Pasajı'nda açtığı minicik dükkanı sayesinde. ‘‘Sürreal’’ adını verdiği dükkanında değişik, çılgın ve kitle üretimi olmayan kıyafet ve aksesuarlar satıyor. İlginç olmasına kesinlikle ilginç ama biz gazetecilerin bu kadar ilgisini çekmesinin nedeni sanırım biraz farklı. 900'lü hatlar, dansözlük gibi arabesk bir imaj yaratan işlerin kadını nasıl olur da rocker olur? Açıkçası gazetelerde Sibel Gökçe'nin mosmor saçlarla, canı istediği gibi bir kılıkla tuhaf bir makyajla fotoğraflarını gördüğümde çok şaşırdım. Çünkü ben Sibel Gökçe'yi gösteri dünyasının çoğu neferi gibi arabesk, bilgi ve görgüden uzak, röfleli sarı saçlarıyla zengin erkek avcısı, pahalı ama zevksiz mekanların müdavimi bir kadın zannediyordum. Fena halde yanıldığımın ilk sinyalleri işte o fotoğrafları gördüğümde geldi. Onu merak ettim. Dükkanına gittiğimde bana 20 yıllık arkadaşı gibi davrandı. (O sonra bunu hep burçlarımıza bağladı) Bangır bangır rock müziği eşliğinde saatlerce sohbet ettik. Sıkıldıkça mekan değiştirdik. Çocukluğundan Küçük Prens'e kadar değinmediğimiz hiç bir şey kalmayan sohbeti sabaha karşı onun evinde tamamladık. Toparlaması biraz zor olduysa da benim için çok zevkli bir röportajdı. Bakalım sizin için de okuması zevkli olacak mı....
Babam annemi öldürdü
Annem, ben sekiz yaşındayken babam da ben 13 yaşındayken öldü. Annemi babam öldürdü. Başkaları yüzünden. Annemle babam ayrılmışlar her ikisi de başka insanlarla tanışmışlar. Annem ikinciye evlenmeye hazırlanıren babamın akrabaları babamı dolduruyor, içki içiriyorlar, eline tüfek veriyorlar. Babam da gidip hem annemi hem de nişanlısını öldürüyor. Babam ailedeki tek okumuş adam. Mimar, zamanında belediye başkanlığı yapmış. Ama kardeşleri geri kafalı. Annem mühendisti. Hep Almanya'da oluyor bunlar. Ve babam bizi de yanına alıp Türkiye’ye kaçıyor. Babaannem bakıyor bize. Babmbaşka bir ortama giriyoruz. Almanya da dadılar elinde son derecede lüks ve rahat büyürken birden baskı altına girdik. Çünkü babamı sürekli arıyorlar. Polis bizi sorguluyor. Babam bizden ayrı oturuyor. Onu görmek için 15 otobüs değiştirerek gidiyoruz.. Halbuki 10 dakika ötede bir yerlerde. Sonra bir gün bir polis geldi kapıya. Hapse girdi zannettim. Üzüntümden bayılmışım o an. Halbuki deniz kazasında ölmüş. Eve cenaze gelince anladım gerçeği. Balık tutarken kasırga çıkmış, sandal alabora olmuş, ama kıyıya çıksa yakalanacak. kayalıklardan çıkmaya kalkıyor ve başını çarpıp ölüyor. Babamı o kadar severdim ki iki sene sanki hiç yaşamadım.