Emel ARMUTÇU
Oluşturulma Tarihi: Eylül 24, 2005 01:29
BBG’nin o dönemki starlarından Eray Sezer, BBG’yi Bazı Bilinmesi Gerekenler şeklinde açarak, yazdığı kitabın ismi yaptı ve o kitapta bazı sorular sordu. Kağıttan şöhretlerin yaşadığı hayatların, reyting canavarını oluşturan izleyicilere izlettirilmeyen bölümüyle ilgiliydi bu sorular: ‘(Yapımcıların) ya yarışma sonrası dağılan hayatlar karşısındaki sorumlulukları? Onu atlamışlar. Ya ‘ürünlerinden’ biri bunalıma girip kendine zarar verirse? Ya maddi, manevi hayatı bu programlar yüzünden onarılmaz derecede büyük yaralar almışsa ne olacak?’ Yarışmadan çıktıktan sonra hayatına nasıl bir yön vereceğini henüz bilemeyen Ata’nın, bir otel odasında, aşırı dozda uyuşturucu sonucu ölümüyle, bu sorular daha da anlam kazandı. Ancak kaç kişinin cevaplamak istediği meçhul. Çünkü son tartışmalar, bir deli kuyuya taş atmış misali, daha çok Ata’nın şehit sayılıp sayılmayacağı, tabutunun bayrakla sarılmasını hak edip etmediği üzerine dönüp durdu. Yani bu hazin ölüm bile kameralı ev tarzı tartışma düzeyini yükseltemedi. Peki yine aynı şey mi olacak? Birkaç günlük şöhretlerin, şöhret oldukları hızla unutulması gibi, bu ölüm de mi hemen hafızalardan silinecek? Hemen yeni yarışmalara mı geçilecek? Ata’nın biraz (yarışmacılarını sonunda öldüren bir yarışmayı işleyen bir
film olduğu için) Atları da Vururlar’a, biraz da (bütün hayatı kameralarla gözlenerek mahvedilen bir genci anlattığı için) Truman Show’a benzeyen kısa hayatı, trajikomik bir filmin senaryosunu andırıyor. Sanki gerçek değil de birileri yazmış gibi...İstanbul’un Bayrampaşa ilçesinin İsmetpaşa Mahallesi sakinleri, onu taa yıllar öncesinden, tıpkı herkesin bu yıl
televizyondan tanıdığı gibi tanır. Küçük Ata (Türk) parkta arkadaşlarıyla, en çok da Ferhat ve Birol’la futbol oynarken, sadece onun değil, arkadaşlarının da ‘anne’ dediği Semra Hanım camdan bağırır: ‘Ataaaaaa...’ Ata derhal topu bırakıp eve koşar. Herkesin hatırasında en net fotoğraftır bu.15-20 yıl sonra bugün, ‘Gelinim Olur musun?’ yarışmasına katıldıklarında, 24 saat izlendikleri kameralar önünde de 24 yaşındaki Ata ve annesi aynı fotoğrafı verir. Öyle ki onun ne zaman aşık olacağına bile karar verecek olan, müdahalecilikte en uç noktada olduğundan mıdır nedir, ‘milli kaynana’ mertebesine yükseltilen annesi Semra Hanım’dır. Ata ise annesinin zaman zaman birer demir parmaklığa dönüşen şefkatli kanatları altından çıkamayan genç.Ata, ünlü olup yaşadığı süre boyunca, medya önüne bunun dışında bir özelliğini çıkaramaz. Yine de ünlüdür; Semra Hanım’ın oğlu Ata olarak... Kabul etmek gerekir ki yarışmaya katılmayı o istemiş ama yarışma annesini daha çok meşhur etmiştir. Tıpkı yarışmaya da bizzat annesinin tavırlarının ve ona taktığı ismin ilginç bulunmasından dolayı katılabildiği gibi...
11 YAŞINDAYKEN YUFKACI ÇIRAĞIYDIİstanbul Bayrampaşa’da tanışıp, kaçarak evlenen Hamit Türk ile Semra Yücel’in üç çocuğundan ikincisi, ilk oğulları olarak 6 Eylül 1981 tarihinde Bayrampaşa İsmet Mahallesi’nde dünyaya gelir Ata. Eski eşiyle Giresun’a kaçtıklarında bir bankada memurdur Semra Yücel, sonra bir daha çalışmaz. Hamit Türk ise fabrikada işçilik, imalat ustalığı yaptıktan, deri tekstil işini batırdıktan sonra işsiz kalır. Bayrampaşa’da, Ata’nın doğduğu ve son yolculuğuna çıktığı evde sık sık tartışmalar başlar. Türkiye’nin fazlasıyla sert ve tavizsiz olarak tanıdığı o kadın, o evde kocasından dayak da yer. Boşandıktan çok sonra, eski eşi ve oğlunun ününün bir kıyısından nasiplenmek üzere ortaya çıkan Hamit Türk, ‘Evet dövdüm, pişmanım. Ama yine de bir tek sabah olsun, kahvaltımı hazırlamadığını da hatırlamam’ der Semra Hanım için. Ata’nın çocukluk arkadaşları da Semra Hanım’ı aynen böyle tarif eder: Sert, disiplinli ama anaç! Ata’nın ağzına bir lokma koyuyorsa, bir lokma da arkadaşlarının ağzına koyan, Ata’ya bir bağırıyorsa, bir de onlara bağıran Semra Anne. Oğlunun her şeyine karışsa, son zamanlara kadar, sakalını kes, saçına o kadar jöle sürme, o
yemek bitecek diye sürekli emir kipinde konuşsa da, aynı zamanda ayağına yemek, çay servisi yapan kadın.Sonunda boşanma 1992 yılında, Ata 11 yaşında, kardeşi Anıl henüz annesinin karnındayken gerçekleşir. Almanya’ya gidip uzun yıllar ortadan kaybolan Hamit Türk, uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla beş yıllık hapis cezasını çekmeye başladığında, Ata da okul sonrası yufkacıda çalışmaya başlayacaktır. Sonraları hep gururla anlatır o günleri, ‘Zor durumdaydık, ben de üzerime düşeni yaptım. Arkadaşlarım parkta oynarken ben yufkacıda çalışıp eve para getirdim’ der.Asker kızıdır Semra Yücel. Despotluğunu astsubay babasından almış olabilir. Kızına göre ‘Hitler’in kadın hali’dir ama olsun, bu namusuna, haysiyetine sahip çıkmak içindir... Tüm komşuları da böyle söyler zaten: Evet serttir ama iyidir, Ata’nın kararlarını etkilemesini de doğaldır, çünkü hepsi onun iyiliği içindir!
PARAYI BULACAK INFINITY ALACAKTIAta, mahallesindeki Nail Reşit İlköğretim Okulu’ndan sonra Bayrampaşa Ticaret Lisesi’ne gider. Erciyes Üniversitesi’nde iki yıllık muhasebe eğitimi alır ve Açık Öğretim’de dört yılı tamamlamaya çalışır. Mobilyacılara aparat satan bir fabrikada muhasebecilik yapmaktadır yarışmaya katıldığında. Ekonomik yönden çok rahat bir hayatları olduğu söylenemez. Semra Hanım’ın babasından kalan evde, onun maaşıyla üç çocuk büyütmesi kolay olmaz. Özellikle Kayseri’ye oğluna para gönderdiği aylarda.Annesinin tüm baskıcı tutumuna rağmen, mahallesindeki herkes, efendi, saygılı, sakin bir çocuk olarak anlatır Ata’yı. Yolda gördüğünde mutlaka hal hatır soran, sizli bizli, beyli hanımlı konuşan bir çocuktur, içine sokulduğu disiplinden çok da şikayet etmez. Arkadaşlarının en çok duyduğu cümleleri şunlardır: Tamam annecim, haklısın annecim... Yarışmadaki rakibi, sonradan yakın dostu olan Ahmet Akman’a göre, zaman zaman ‘Anne beni rahat bırak’ cümlesi de çıkar ağzından ancak en fazla on saniye sürer isyanı. Bütün bunlar yine de evde annesinin dizi dibinde oturduğu anlamına gelmez. Birlikte Bayrampaşa’nın serserilerini dövdüklerini, çok dayak yediklerini söyleyen arkadaşı Ferhat, ‘Semra Anne bize güvenirdi, bir yere gideceğimiz zaman gidip ondan izin isterdik, verirdi’ diye anlatır. Ata, ‘gizli saklı’ bir çocuktur ona göre, burada yanındadır, ama kendini fazla belli etmez. Yarışmaya katıldığını bile her şey kesinleşince anlatmıştır.Üçü, yani Ata, Birol ve Ferhat, ‘Semra Anne’nin disiplinli anaçlığının gölgesinde kurarlar hayallerini. Çok para kazanacakları yılların hayalleridir bunlar. Bir kere parayı bulacaklar, özellikle Nissan Infinity otomobilleri, yatları olacak, bir de büyük bir arazi satın alıp üç villa konduracaklardır üzerine, eşleri ve çocuklarıyla birlikte yaşayacaklardır. Belki de bunun kendi hayat çizgisinde yürürse gerçekleşmeyeceğini gördüğü için evlilik yarışmasına katılmıştır Ata. Ama arkadaşları onun bir gün televizyonda olacağını düşündüklerini söylerler. Çünkü her yarışmayı çok merakla izlemiş, ‘Bir gün ben de televizyonda olacağım’ demiştir.Bir de çocukluğundan kalma gizli aşkı vardır mahallede. Son dönemde de görüştüğü. ‘Ben Ata’nın hiçbir canlıya bu kadar değer verdiğini görmedim. Sevdiğine bir kez şahit oldum’ der Ferhat. Ama olmayacak bir ilişkidir, zaman zaman yaptıkları ve aşk acılarını paylaştıkları sohbetlerde Ata, ‘Ben aşkıma aşığım, ona değil’ diye konuşur. Ferhat’a göre yarışmadaki Sinem aşkı, gerçek değildir.
YARIŞMA ARKADAŞLARIYLA ARASINA GİRDİ Yarışma, üçünün bu can dostluğu arasına bir kara kedi gibi girer. Gerçi Ata, kimseyle görüştürülmediği yarışma günlerinden sonra döndüğünde, eski mütevazılığı sürdürür, yarışmadan azat olur olmaz aradığı ilk onlardır ancak, birlikte yiyip içen, birbirlerine ‘kardeşim’ deyip her türlü kötülüğe karşı koruyan sıkı dostlar, eskisi kadar görüşemezler. Ata iki gün mahalledeyse, bir hafta ‘şov dünyasında’dır çünkü. Bir-iki yerel festivalde sunuculuk yapmış, Adana’ya da Cansever ‘Sen şereflendir ki,