Güncelleme Tarihi:
Deniz İNCEOĞLU
İstanbul’da sürekli bisikletle geziyor, zaman bulduğunda şehir dışına yine bisikletle kaçıyor. Her kış, evindeki büyük haritasında işaretlenmemiş yollar arasından seçim yapıp bahar için kendine yeni güzergahlar belirliyor.
“Bisiklet, hayata tutunmamı, daha sosyal olmamı ve daha özgür hissetmemi sağladı. Onsuz bir hayat düşünemiyorum. Benim için bir sevgili gibi” diyen Alpay Erdem’le bisiklet tutkusunu konuştuk.
Alpay Erdem’in (33) çocukluğundan beri vazgeçemediği üç şey var; futbol, karikatür ve bisiklet. Henüz bir yaşındayken, ilk doğumgününde hediye edilen bisikletten bu yana iki tekerliden hiç ayrılmadı. İstanbul Üniversitesi Jeofizik Bölümü’nde okuduğu yıllar hariç.
Altı yıl önce kendi evine çıkar çıkmaz ilk işi profesyonel bir bisiklet almak oldu. Sonra da bisiklet üzerinde yaşamaya başladı: “İlk profesyonel bisikletimi aldığımda pek araştırma yapmadım, kendimi zamanla geliştirdim. Oldukça pahalı bir model tercih ettim. Hidrolik disk frenli ve amortisörlü bir dağ bisikleti. Ama uzun yola gittiğimde lastikleri tırtıklı olduğundan sorun oluyordu. İşi öğrendikten sonra modifiye etmeye başladım. Şimdi iki farklı bisikletim var. Birini İstanbul’da diğerini şehir dışında kullanıyorum.”
EGE YOLLARI BİTTİ SIRA KARADENİZ’DE
İlk bisikletiyle önce şehir içinde dolaştı. O dönem, sürekli masa başında oturup çizim yapan ve abur cubur tüketen biriydi. Neredeyse 100 kilo olmuştu. Ama bisikletiyle yaşadığı yıldırım aşk sayesinde altı ayda 25 kilo verdi. Bisikletin hem fiziksel, hem de manevi anlamda hayatını kurtardığını düşünüyor. Sadece kilo vermekle kalmamış, sürekli çizim yaptığı odadan kurtulup dış dünyayı görmeye başlamış.
Şehri ilk terkedişi Şile, Riva, Polonezköy gibi yakın çevreler için oldu. Derken yavaş yavaş şehir dışına açıldı. İlk uzun yolu Bursa İznik Gölü. Arkadaşlarıyla İznik’te zorlu bir dağ tırmanışı yaptı. Ayı izleriyle bile karşılaştı. Bunun hayatının en güzel günlerinden biri olduğunu söylüyor: “İlk uzun yolum olmasına rağmen hiç zorluk yaşamadım. Ama üzerimdeki garip, daha önce hiç yaşamadığım, salt mutluluk çok enteresan geldi. Bir dağda oksijen çarptı. Alışık değildim tabi.”
Sonra her kış, bahara çıkınca nerelere gideceğinin planını yapmaya başladı. Evdeki büyük Türkiye haritasında gittiği her yolu keçeli kalemlerle boyadı. İstanbul-İzmit-Yalova-Çanakkale, İstanbul-Marmaris, İstanbul-Bursa-Tavşanlı-Dumlupınar-Uşak, İstanbul-Muğla gibi pek çok güzergahta bisiklet sürdü. Bir günde Uşak Banaz’dan Denizli’ye gittiği oldu. İki nokta arası tam 162 kilometreydi. Ülkenin batısı neredeyse bitti. Şimdi sırada Karadeniz var.
ÇAY İKRAMI İÇİN YOLUMU KESİYORLAR
Alpay Erdem’in bisiklete binmeyi sevmesinin en büyük sebeplerinden biri, bisikleti çok hayatın içinden, organik bulması. Uzun yolda motor sesi yerine kuş sesi duymak hoşuna gidiyor. Ama yine de onu çileden çıkaran şeyler var; “bitmek tükenmek bilmeyen dağlar”ı tırmanmak: “Bazen dağ yolu o kadar uzun geliyor ki, sinirim bozuluyor. Deli gibi kendi kendime dağlara taşlara söyleniyorum.”
Bisiklet üzerinde çadır gibi eşyalar taşımayı sevmediğinden uzun yollarda mutlaka ucuz otellerde konaklıyor. Kimi zaman yatacak yer bulmakta zorlansa da şansı hep yaver gidiyor. Çünkü halk ona hep sıcak kanlı davranıyor: “Köylerden geçerken çay ikram etmek için yolumuzu kesenler bile oldu. Yolda da bisikletliye çok saygılı davranıyorlar. Otomobil ya da kamyonlarla hiçbir problem yaşamıyorum.”
BEŞ BİN EURO’YA MÂL OLDU
İlk bisikletimi iki sene kullandım. O zaman süper bir bisiklet aldığımı düşünüp “Bir daha para harcamam” demiştim. Ama bir süre sonra hızımı alamayıp ikinci bir bisiklet toparlamaya başladım. Deneyiminiz arttıkça hep daha iyisini hayal ediyorsunuz. Ben de daha hafif bir bisikletim olsun istedim. Kendim takıp sökmeyi öğrendikten sonra içime gerçekten sinen iki bisikletim oldu sonunda. Kırmızı olan İstanbul’da gezmek için. Mavi olanın malzemeleri biraz daha ağır ve güven verici olduğundan şehir dışında tercih ediyorum. Lastikleri de kalın olduğundan özellikle güney bölgesindeki yollarda daha sağlıklı bir sürüş sağlıyor.
Bu kırmızı model için yaklaşık beş bin euro harcadım. Furç yatağının tek parçalısını Türkiye’de bulamadığımdan Amerika’dan getirttim. Gidonu karbon el yapımı, karbon selesi 80 gram, kilitli amortisörü var. Bisikletin hafif olması için çok para harcanıyor. Tamamında xtr kullandım. Bu model hafif ve güzeldir ama daha kolay erime riski vardır. Bunun için uzun yola çıktığım mavi bisikletimde xt’yi tercih ettim.
SULUK RACONU BOZAR
Kaskım Giro marka. Her yeri köpükten. Şiddetli bir darbede kafanız zarar görmüyor, kask patlıyor. Zaten bir kez düştüğünüzde çatlamasa bile bir daha takılmamalı. Her yerinde boşluklar olduğundan hava alması da kolay. Herkes havalı güneş gözlüklerini tercih eder ama ben kaynak gözlüğü kullanıyorum. Çünkü düz yolda güneş gözlüğüne ihtiyaç duymuyorum. Sadece yokuş inerken takıp rüzgara karşı koruyorum. Ama mesela sineklerden hiçbir zaman kaçış yok. Yuttuğum bile oluyor. Formalar terinizi dışarı atıyor ve çok rahat ediyorsunuz. Altıma tayt giyiyorum çünkü uzun yollarda sürekli oturmak rahatsız ediyor. Ama taytlar silikonlu olduğundan daha konforlu. Bir de böyle giyinince insan iyice bir havaya giriyor. Formanın bir diğer kullanışlı tarafı da arkasındaki cepleri. Buraya pet şişe gibi pek çok malzemeyi koyabiliyorum. Çünkü suluk taşımak bu bisikletin raconunu bozar.
MASRAFI ÇOK DEĞİL
Bisikletlerin bakımı için yağ sökücü, balata temizleyici kullanılıyor. Her gün tozlarını mutlaka alıyorum. Amortisör için özel bir yağ kullanıyorum. Ama tabii ki her gün temizleseniz de bir süre sonra ufak noktalara toz kaçıyor. İki bisikletim olduğundan rahat ediyorum. Bir tanesini kullanırken diğerini tamamen söküp her parçasını tek tek temizliyorum. Yani satın aldıktan sonra bisiklet çok masraf çıkartan bir araç değil. Ama diğer malzemelere harcama yapmanız gerekebilir. Şimdilerde üçüncü bisikleti toplamayı planlıyorum.
OTOBÜSE BİNECEK PARAN YOK MU
Muğla civarlarında iki günde 312 kilometre yol yapmıştım. Çok yorgundum. Dinlenmek için benzinciye uğradım. Birkaç adam beni görünce “Sen gariban mısın” diye sordular durup dururken. Sonra da “Niye bisikletle gidiyorsun, otobüse binecek paran yok mu” dediler. Halbuki bisikletim, onların otomobilinden daha pahalıydı.
BİSİKLETSİZ HAYAT DÜŞÜNEMİYORUM
Üniversitede içime kapanık, mutsuz, bunalımlı biriydim. Yaşadığım hayattan memnun değildim. Ne yapacağımı da bilmiyordum. Jeofizikten de okurken soğumuştum. Leman’da amatörlere ayırdıkları sayfayı görünce bu işe bir yerden başlamaya karar verdim. Önce karikatür, sonra da bisiklet hayata tutunmamı, daha sosyal olmamı ve daha özgür hissetmemi sağladı. Bunun için onsuz bir hayat düşünemiyorum. Benim için bir sevgili gibi.
Türkiye’de bisiklete binilebilecek en iyi yol Altıntaş-Dumlupınar arasında. Müthiş bir doğayla iç içe oluyor, bitsin istemiyorsunuz. Cennet gibi, asfaltı da çok güzel. Antalya ve Muğla civarındaki yollarsa çok kötü.