Güncelleme Tarihi:
Koskocaman mavi gözleri var. Ve kendinden emin bir gülümsemesi... Adeta “Doğru zamanda, doğru yerdeyim, keyfim de yerinde” der gibi bakıyor.
Derginin kapak kızı yaptığı ilk milletvekili. Zaten çekimler de buna uygun olarak parlamento binasında yapıldı. Bunun yenilikçi bir fikir olduğunu düşünen parlamento başkanı destekçisi olmuş. Demir, eleştirileri pek önemsemiyor: “P-Magazine için poz vermek eğlenceli ve özgürleştirici bir deneyimdi. Bu çekim, bir kadının hem başarılı bir kariyere sahip olup aynı anda yüzde 100 kadınsı kalabileceğini gösteriyordu. Fotoğraflar müstehcen veya ucuz da değildi. Bir kadın, çalıştığı ortamda tüm kadınsılığıyla resmedilmişti, hepsi bu. Benim için bu çekiminin amacı, kendine güvenmen için süpermodel olmanın gerekmediği, benim gibi ‘normal’ görünümlü kadınların da kapak kızı olabileceğini göstermekti.”
Peki, acaba Türkiye medyasında atılan ‘Kürt milletvekilinden seksi pozlar’ başlığından rahatsız olmuş muydu? Bunu sorduğumda söze, “Bu çekimin Belçika’da bir fırtına yaratacağını tahmin etmiştim çünkü daha önce hiçbir kadın siyasetçi böyle bir şey yapmamıştı. Ama Türkiye’de bu kadar konuşulacağımı düşünmemiştim” diyerek başladı. Ve hayır, bu başlıklar onu rahatsız etmemiş çünkü gelen tepkilerin çoğu olumluymuş.
PRENSES GİBİ HİSSETTİM
Zuhal Demir, milletvekili olarak Belçika Temsilciler Meclisi’ne girdiğinde sene 2001... O zamanlar siyasi kariyerinin henüz çok başında... Benzer çekim talepleri gelmiş ama beklemeyi daha uygun görmüş: “Önce sadece yüzü güzel bir kadından ibaret olmadığımı göstermem gerekiyordu. Söyleyecek sözümün olduğunu ortaya koymalı, çok çalışan bir kadın olarak kendimi kanıtlamalıydım. Artık herkes, beni, parlamentonun güçlü bir üyesi olarak tanıyor. Ve biliyorum ki üzerine çalıştığım konular için her zaman kalpten bir çaba gösteriyorum. O yüzden, P-Magazine, bana bundan üç ay önce böyle bir teklifle geldiğinde kendimi artık, bir kerelik, eğlenceli ve daha az ciddi yönde tanıtabilirim diye düşündüm. Profesyonel bir model değilim. Çekimden önce biraz gerildim ama fotoğrafçı harika bir iş çıkardı. O güzel kıyafetleri giymek, saçımın, makyajımın yapılması bana bir gün için bile olsa kendimi prenses gibi hissettirdi.”
Başarıya ulaştığı her şey için durmadan didindiğini söyleyen bir kadından bahsediyoruz... İşin daha da iyi tarafı, insanlar ona başaramayacağını söylediklerinde, bunu hiç de umursamamış ve yoluna devam etmiş. Direnişi de Belçika’ya misafir işçi olarak giden madenci babasından öğrenmiş. Annesi ev hanımı; iki kız, iki de erkek kardeşi var.
SÖYLENMESİ GEREKENİ SÖYLE
Zuhal Demir, Belçika’da doğdu ancak ailesi Tunceli ve Elazığ’dan... Göçmen çocuklar arasında üniversiteye giden ilk kişilerden biri...
Avukat, sonrasında da hakim olmak istediği için hukuk okudu ama sonra bir gün kendini mecliste buldu. Şimdi, aynı zamanda Antwerp ilçe başkanlığını yürütüyor. Bir günü, dosya okumakla, komisyonlara katılmakla geçiyor. Ve tabii ki bir sürü toplantıya girip çıkmakla... Ama bu kadar çok çalışmayı mesele etmiyor. Hem işini sevdiğinden hem de zihnini boşaltmak için sık sık koşuya gittiğinden... Çok işe yarıyormuş, benden söylemesi. Ama yine de kendini “Keşke bir günde daha fazla saat olsaydı” demekten alamıyor. Bunu hem hayat koşturmacası içinde küçük şeylerden zevk almayı unuttuğu hem de ailesiyle daha fazla zaman geçirmenin peşinde olduğu için istiyor.
Kişisel olarak aklıma kazıdığım bir mottosu var: “Söylenmesi gerekeni söyle.” Bir de kadın haklarının, tüm dünyanın gündeminde olmasını diliyor. Özgecan Aslan cinayetine hem kızmış hem üzücü hem de tedirgin edici bulmuş. Kendini, kadınların istediklerini söyleyip istediklerini yapabildiği bir ülkede yaşadığı için şanslı hissediyor ancak “Kadınların, kendilerini erkeklerden değersizmiş gibi hissetmelerini istemiyorum” diyor: “Kendi kararlarımızı kendimiz almalıyız, bir cins çıkıp da bizim geleceğimize karar veremez. Burada tabii eğitim de büyük rol oynuyor.”
Zuhal Demir, kendini Türk-Kürt kökenli bir Flaman kadın olarak tanımlıyor.
Ona göre bu tanım, üyesi olduğu ayrılıkçı Flaman partisinin çizgisiyle de örtüşüyor: “Partim, Flaman özerkliğini savunuyor ve bu özerklik için baskı gören herkesin yanındayız. Ben insanların egemenliğine inanırım. Bu egemenlik de ancak etkili bir hükümet desteğiyle gelir.” Siyasete girmişken, son sözü de Öcalan’ın silahları bırakma çağrısına oluyor: “Türkiye bu sorunu, elbette ki demokratik yollarla çözmeli. Çünkü şiddet, her iki taraftan pek çok masumu kurban etti.”
O CEVAP KASITLI DEĞİLDİ
Bundan beş yıl önce, Flaman Parlamentosu Başkanı Jan Peter Peumans, Belçika’da yayımlanan bir bilgi yarışmasına katıldı. Sorulardan biri şuydu: “Ünlü Fransız düşünür Voltaire, ‘Dünyadaki en iğrenç halk’ diyerek hangi millete işaret etmiştir?”
Peumans, ‘Türkler’ şıkkını işaretledi, akabinde niyetinin Türklere hakaret etmek olmadığını söyleyerek özür diledi.
O dönem Peumans’la aynı partide siyaset yapan milletvekili Zuhal Demir’in “Türkiye’deki tepkileri anlayamıyorum” dediği iddia edilmişti.
Ona bu konuyu sorduğumda, konunun medya tarafından saptırıldığını söyledi: “Peumans özür diledi, Türklerle de ilişkisi iyidir. Soruda sorulan zaten kendi fikri değildi. Türklerin gücenmesini anlayabiliyorum ancak kasıtlı yapılmış bir durum söz konusu değildi.”