Güncelleme Tarihi:
Gündem ağır. Başımızı nereye çevirsek yozlaşmayla karşı karşıyayız. Kobanê’deki direnişten sonu gelmeyen iş cinayetlerine, anaların yüzlerce haftayı bulan ağıdından kentsel talana, doğa kıyımına... Baskıya boyun eğmemek, gündelik hayatın afyonlarına karşı durmak için ihtiyacımız olan biraz umut aslında. Ama canımız bu kadar yanarken umudu nerde bulacağız?
Yoko Ono’ya göre içimizde, kendimizde. Sesi her zamanki gibi güçlü; bağırmasa da... Sekseninci yaş günü şerefine geçen sene yayımladığı Meşe Palamudu (Acorn), tüm dünyada büyük ilgi görmüştü. Ono’nun internet üzerinden dolaşıma sunduğu haiku’larıyla nokta çizimlerinden oluşan eserini, yayın politikasını feminist teori ve siyaset üzerine kurgulayan Güldünya Yayınları “ilk kitap” olarak haziranda yayımladı. Japon geleneğini Batı modernizmiyle yorumlayan Ono’nun haiku’ları bizi yıpratıcı gündelik hayata dayanabilmemiz için meditasyon yapmaya davet ediyordu. Kendimizi, çevremizdekileri ve en çok da yorgun gezegenimizi daha iyi anlamamız için yol yordam gösteriyordu. Ono’nun zihninden çıktığını bilince naifliğini de klişelerini de severek kucakladığım Meşe Palamudu’yla başladığım iç yolculuğumu, kendisine yönelttiğim sorularla sürdürdüm.
Kitabı soranlara “Ben sadece tohumu ekiyorum” diyorsunuz; hakikaten Meşe Palamudu’yla ektiğiniz “olumluluk” tohumları beni cesaretlendirdi. Yine de söylemeden geçemeyeceğim: Türkiye’de ve bölgede pek de tozpembe günler yaşamıyoruz. Meşe Palamudu’nu kaleme alırken yazdıklarınızın ve çizimlerinizin, karamsarlıktan kurtulmanın yolunu yaratıcılıkta arayanları aydınlatabileceğine inandınız mı?
Sorunuzu gülümsemeyle yanıtlıyorum. İşler zorlaştığında ben de neden her sabaha olumlamalarla başladığımı sorgularım. Her şey bu kadar kötüyken biraz salakça değil mi? Sonra, olumlamaları sıralarken, bana o sırada etki eden kötü şeyleri aklımdan geçirmediğimi fark ederim. Tamam. Olumlama, dua, mantra... Tekrar tekrar söylediğim tüm kelimeler, o anki felaketi düşünmememi sağlıyor. Aşırı durumlarda, bir saat boyunca sadece “bababababa” demek bile işinize yarayabilir aslında. O bir saatin içinde ben bababababa’nın dünyasındayımdır, zihnimde yankılanan korkunç şeyleri ifade eden kelimelerin değil! Anlattıklarım size bir şey ifade ediyor mu?
60’larda ve 70’lerde Batı’da iyimserlik ortamı vardı. Kadınlar her türlü politik hareketin içinde bulunuyor, haklarının savunucusu olmak için sokaklara çıkıyordu. Siz aktivist kimliğinizi hiç bırakmadığınız, ama dünya değişti. Peki, fikirleriniz değişti mi?
O yıllarda kadın hakları savunucusu olduğum için çok memnunum. Hâlâ da aynı konuda çalışıyorum. Fark şu: Benim o zaman ne için uğraştığımı şimdi daha çok kişi anlamaya başladı. O yıllarda çok az insana ulaşıyordu mesajım. Ve en sonunda feminizmi olumsuz bir kelime haline bile getirdiler! Ama ben bunun için mücadele etmeyi hiç bırakmadım. Şimdi feminizm yeniden insanların anladığı ve saygı duyduğu bir konsept olmaya başladı.
Türkiye’de kadınlar töre ve namus adına bir yakını tarafından öldürülüyor. Ailenin onurunu kurtarmak adına gerçekleştirilen şiddet eyleminin hayatın bir gerçeği olduğu toplumlarda kadınların kendini sanatla ifade etmesi de zorlaşıyor. Siz bir kadın sanatçı olarak bu baskının etkisini yaşadınız mı?
Evet. Bir kadın olarak zorluklar yaşadım. Halen de yaşıyorum. Başka kadınların Türkiye’deki gibi baskı yaşadığında neler yapabildiğini anlatmak isterim. Bir kadın, kocası ve kocasının babası tarafından baskılanıyordu. Bu çok zor bir durumdu. O da güzel sepetler örmeye ve sessiz sedasız ördüğü sepetleri satmaya başladı. Bir süre sonra bir miktar parası birikmişti. Birdenbire evdeki erkekler onu öldürmekten vazgeçtiler. Onlar için kadın artık bir para makinesiydi. Yaşamasına izin verdiler ve kazandığı parayı kullandılar. Eninde sonunda sepet işi onu koruma kalkanı ve özgürlüğe açılan kapısı oldu. O şanslıydı. Herkes o kadar şanslı olmayabilir. Ama kendisi için işe yarayacak bir özgürlük yolu bulabilir. Unutmayın, sizi özgürleştirecek olan yine kendinizsiniz. Tek yapmanız gereken dikkatli ve akıllı olmak. Nicholas D. Kristof ve Sheryl WuDunn’un kaleme aldığı Gökyüzünün Yarısı: Hayatını Değiştiren Kadınların Hikâyesi (Doğan Kitap, 2011) çok iyi bir kitap. Dünyada baskıyı fırsata dönüştüren, özgürlüğünü kazanan kadınları anlatıyor.
Lennon ve sizinle birlikte yepyeni bir dünya hayal edenleri cesaretlendirmek için ne söylerdiniz?
Şunu bilmenizi isterim: Size aradığınız cesareti verecek tek kişi kendinizsiniz. Harekete geçmek istediğiniz konuda cesaretlenmek için neye ihtiyacınız olduğunu en iyi siz bilirsiniz. Eğer yatıyorsanız oturun. Oturuyorsanız ayağa kalkın. Zaten ayaktaysanız inançla yürümeye başlayın. Her gün. Sonra bir gün fark edeceksiniz ki bir dağı ve hatta daha fazlasını hareket ettirebilirsiniz!
Geleneksel Japon sanatları çağdaş sanatınıza nasıl bir etki bıraktı?
Hem geleneksel Japon sanatları hem de Batı’nın klasik sanatları üzerine eğitim aldığım için çok şanslıydım. Aslında hafızalarında bugün yarattıklarını yaratmasını sağlayan Asya ve Batı’nın klasik sanatlarından imgelere sahip olan herkes çok şanslı.
John Lennon’la 1969’da kurduğunuz grup Plastic Ono Band’le müzikal işbirliklerinize devam ediyorsunuz. Hareketli geçen 2014 turnenizden sonra sizi avangart müzik sahnesinde yeni bir işte görecek miyiz?
Bir sonraki adımım ne olacak henüz bilmiyorum. Ne olursa olsun umarım iyi bir iş olur.