Güncelleme Tarihi:
Ketumdu babası... Oğlunu geçmişin loş koridorlarında uzun yürüyüşlere çıkarmak yerine, her şeyi kocaman bir örtünün altında bırakmayı tercih ettiğinden, sorular havada asılı duruyor, bütün öyküler daha ilk paragrafta tıkanıp kalıyordu. O yüzden babasını hep başkalarından dinledi Ali Granit... Ne müthiş bir sporcu olduğunu, jeolojide, antrenörlükte, yöneticilikte, yazarlıkta, sözün özü giriştiği her işte nasıl fark yarattığını bölük pörçük anılardan öğrendi. “Senin baban kimselere benzemez” diye başlayan sohbetler, ille de ‘O bir efsane’ noktasına geliyordu.
Anlatılanlar gerçek miydi, yoksa dostlar babasını övmekte gizli bir sözbirliğine mi varmıştı? Yaşamı boyunca zirvelerde dolaşmış, parlak başarılara imza atmış, olimpiyatlar, dünya ve Avrupa şampiyonaları görmüş, Türkiye’nin yurtdışına transfer olan ilk basketbolcusu unvanını almış bir adamın evinin bir köşesinde, nasıl olur da o günlerden kalma bir kupa, bir madalya, bir fotoğraf olmazdı?
HEPİMİZDEN GENÇ
Yalçın Granit’i yakından tanıyanlar, muhtemelen bu soruyu gülerek karşılayacaktır. Çünkü onun, kendisinden ve geçmişten bahsetmeyi hiç sevmediğini bilirler. Onun ruh âleminde, anı yaşamanın coşkusuyla geleceği planlamanın heyecanı her zaman atbaşı gitmiştir. Tarih -kendisi başrolde olsa bile- ona değil, başkalarına ait bir sayfadır. Sanırım bu nedenle, tanıyabileceğiniz ‘en genç’ insandır. Maşallah, bugün 83 yaşında ve hepimizden genç!
Babasının çektiği yüksek duvarı aşamayan Ali Granit, 2002’de kararını verir: Ne yapıp edip onu anlatan bir kitap yazacaktır. Karar vermekle harekete geçmek arasına 11 yıl daha girer. Bu benzersiz yaşamöyküsüne tanıklık edenlerden göçüp gidenler olur, fotoğraflar biraz daha solar, anıların üzerine biraz daha toz yağar ama o vazgeçmez. Sonunda 2013’te kolları sıvar. Yaptığı arşiv çalışmasıyla 4 bin gazete kupürü toplar, iki kez Paris’e gidip Fransız gazetelerinin arşivlerinde gezinir. Yetinmez, 152 kişiyle yüz yüze görüşür. Ortaya çıkan dağ gibi malzemeyi elekten geçirip kaleme almak da Cem Pekdoğru’ya düşer.
BİR BAŞVURU KAYNAĞI
‘Adanmak’, Yalçın Granit’i anlatmak için yola çıkmış olsa da öykünün kahramanı, varoluşunu basketbolla öyle sarıp sarmalamış ki kitap ister istemez Türk basketbolunun tarih kitabı, neredeyse ansiklopedik bir başvuru kaynağı haline geliyor. Bunda Granit’in hayalleri ve hedefleri önemli rol oynuyor elbette...
Cumhuriyetin tüm ilk kuşaklarında görüldüğü üzere, Yalçın Granit de çağdaş dünyaya bir an önce yetişip onun bir parçası olmak için yanıp tutuşuyor.
YALNIZCA SPOR KİTABI DEĞİL
Önceki kuşakların kaçırdığı trene, ancak çok çalışırsa, kendini yaptığı işe ‘adarsa’ binebileceğinin farkında. ‘Aydınlanma’nın hızla yurda yayılması, elbirliğiyle ortaya bir şeyler koymak için gece-gündüz ter dökülmesi gerekiyor ona göre... Bu toprağın insanları Batı’daki yaşıtlarından daha az yetenekli değil. Onlara fırsat vermek, emek harcamak lazım. Çocuk denecek yaşta, Darüşşafaka çatısı altında basketbolun temellerini atmasını sağlayan, göğsünde yanan bu ateş...
Daha sonra, formasını giydiği Galatasaray’ı nasıl ‘yenilmez armada’ haline getirdiğini, çalıştırdığı Milli Takım’ın rakipleriyle aynı metotlarla çalışabilmesi için nasıl uğraş verdiğini, İTÜ ve Eczacıbaşı günlerini, rakiplerinden ziyade bürokrasinin sığ bakış açısına karşı mücadele ettiğini görüyoruz. 1940’lardan bu yana Türkiye’nin nereden nereye geldiğini, güzelim eski fotoğrafların eşliğinde daha iyi anlıyoruz.
‘Adanmak’, yalnızca bir spor kitabı değil. Bir yandan yaşayan bir efsanenin özenle gizlemeye çalıştığı sırlarını açığa vururken, diğer taraftan Türkiye’nin son dönem sivil tarihini merak edenlere basketbol üzerinden ilginç ipuçları sunan çok boyutlu bir çalışma.