Güncelleme Tarihi:
“Karadeniz’den benim bildiğim hamsi çıkar, müteahhit çıkar, futbolcu çıkar, Temel fıkrası çıkar. Ama nasıl olup birçok ünlü kabadayının da oradan çıktığını doğrusu pek düşünmemiştim...”
Geçen hafta ajanslar, “Yeraltı dünyasının ünlü ismi İsmail Hacısüleymanoğlu, -takma adıyla Oflu İsmail- tedavi gördüğü hastanede 77 yaşında hayatını kaybetti” haberini geçtiğinde Doğan Yurdakul’un ‘Abi’ kitabındaki bu cümlesini hatırladım.
Yurdakul, kitabı hazırlarken bu sorunun peşine düşmüş, cevabı da bulmuştu: “Karadeniz’in toprakları kıt. Neyle geçinsin. Evlenmiş, yapmış altı-yedi çocuk. Geçim olmadığı için hepsi gurbete gitmiş, gurbete gelince ekmeğini aramış. Birisi ekmeğine mani olmak istediği zaman da mutlaka kabadayı olmuş” diyordu konuştukları...
Bu kabadayılık-mafya meselesiyle ilgili garip bir kavram kargaşası da yaşanıyor. Oflu İsmail’in cenazesinden sonra konuştuğumuz yakınlarından biri, “Mafya adaletsiz işler yapar. Kabadayı haksızlığa tahammül etmez, haklıyı haksızı ayırır” diye açıkladı bu ince çizgiyi.
Oflu İsmail bir gün lokantada otururken, arkasına doğru geriliyor. Sonra oradaki bir kadına çarpıyor eli. Ve özür diliyor. Ancak kadının kocası Oflu İsmail’e kızıyor. Herkes orada adamı ‘indireceğini’ düşünürken, o hiçbir şey yapmıyor. Etraf şaşırıyor. ‘Baba’ yüzlerine bakıp, “Adam haklıdır, gerçek babalık hakşinaslıktır” deyiveriyor.
Gazeteci İlhan Selçuk’un, 12 Mart döneminde birlikte mahpus yattığı koğuş arkadaşı Dündar Kılıç için “Kabadayı olmasaydı devrimci olurdu” diye yazması da boşuna değil...
İşte o dönem o cezaevinde İlhan Selçuk ve Dündar Kılıç’tan başka ‘baba’ da var: 1969’da Dündar Kılıç’ın kız kardeşi Kısmet ile evlenip eniştesi olan Oflu İsmail.
SANA KENDİMİ BORÇLU HİSSEDECEĞİM GASTECİ!
Ekip bu kadar değil. Askeri mahkemeler tarafından yargılandıkları için siyasi tutuklularla diğerleri aynı hapishanede kalıyor. Büyük koğuşun ‘misafirleri’ ağırlıklı olarak THKP-C ile THKO’nun üye ve sempatizanları. Bir de 12 Mart döneminin ‘torba davası’ olarak ünlü TKP iddianamesine sokuşturulmuş TİP’liler, bağımsız sosyalistler, aydınlar, gazeteciler... THKP-C’liler arasında Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı gibi ağır toplar var. 70’li yıllarda 12 Mart Muhtırası’ndan itibaren 7 kez cezaevine giren gazeteci Aydın Engin de orada, Dündar Kılıç, Oflu İsmail ve Sultan Demircan da... Aydın Engin, hukuk da bildiği için kendi deyimiyle ‘zalim’ bir üslupla dilekçe yazabiliyordu, yeraltı dünyasının ünlülerine de dilekçe yazıyor: “Öyle yazardım ki, kendileri bile okuyunca ağlamaklı olurdu. Bu yüzden de siyasi tutuklular içinde beni başka severlerdi. Oflu İsmail bir gün, ‘senin gibi adamlar sıkıntı çekmemeli’ diyerek tomarla para teklif etti. Onlara dilekçe yazdığım için karşılığını vermek istiyorlardı. Tabii bu hiçbir zaman olmadı."
Zaten Oflu İsmail, cezaevinden çıkarken Aydın Engin’e, “Sana kendimi hep borçlu hissedeceğim gasteci” diyor. Bir de cezaevinden çıkarken, “Gazetecim dışarıda kafanı taktığın biri varsa sıkarız bacağına ya da etek giydiririz” gibi racon cümleleriyle hediye vaat ediyorlar... Aydın Engin’in ‘hediye’ye de evet demediğini söylememize gerek yok. Yazar, o günkü koğuş ‘arkadaşları’nı nasıl hatırlıyor: “Dündar Kılıç, zekiydi, Oflu İsmail babacan, Sultan Demircan da bize tahammül ediyordu.”
Aydın Engin, Mahir Çayan’ların da yattığı o koğuşun sorumlusu... Bir kuralları var: Son gelen kapıya yakın yerde yatacak. Bakın nasıl anlatıyor o günü Aydın Engin: “Dündar Kılıç, Oflu İsmail ve Sultan Demircan geldi. ‘Ranzanız burası’ deyince, Sultan Demircan, ‘sen benim kim olduğumu biliyor musun’ diye efelendi. Dündar Kılıç, döndü ve ona ‘orada yatacaksın. Bu okumuş adamlar bugün mahkûm yarın başbakan. Aklını başına topla oğlum’ diyerek tartışmayı bitirdi.”
Hapishaneler zor yerler. Birkaç metrekarede aylarca bir arada yaşarken bir şarkıyla, bir mektupla, bir ziyaretçiyle dertlenilen güneşsiz odalar. Merak ettiğim o zamanlarda, hiçbir pişmanlık yaşıyorlar mı? Ya da başka bir hayat düşlemişler miydi? Kısacası dertleşir miydi bu adamlar? Aydın Engin, “Hiç açılmazlardı” diyor: “Zaten hepsi sudan bahanelerle buraya getirildiklerini düşünürler. Burada olmayı hayatın doğallığı içinde değerlendirirler. Ama onlardan öğrendiğim birkaç şey oldu. Birincisi hapishanede 10-15 metrelik uzaklıkları görürsün. Bu, gözlerde olumsuz etki yaratır. Havalandırmaya çıktığında bulutları ya da bir kuşu yarım saat gözlerinle takip etmelisin. Diğeri ise yatağını topla, tıraş ol, pijamayla dolaşma... Bu psikolojikti. Sağlam durmak gerekirdi...”
FALAKA EVET AMA ÇORAPLA ASLA!
Mümkün olduğu kadar problem çıkarmadıklarını anlatıyor. Hatta falakaya yatmayı bile onur kırıcı bulmadıklarını. Ama o falaka çorap çıkarmadan yapılıyorsa işte o zaman o polis şefinin işinin zor olduğunu söylüyor: “Çok kalmazlardı. 30-40 gün. Harem’de bir otelleri ve lokantaları vardı. Çok ‘fiyakalı’ kartvizitler hatırlıyorum. Çıkarken onları verirler, el yazısıyla arkasına bir şey yazarlardı. O yazı, mahpustan çıkınca o otelde bedava geceleyebilirsin, lokantada yemek yiyebilirsin demekti. Orada günlerce yemek yiyenler arasındakiler günün birinde diplomat bile oldular. Bir çıkar ilişkisi değildi, sadece karın doyurmaydı...”
Dündar Kılıç, Oflu İsmail ve Kürt İdris gazinoda.
TAŞKINLIK YAPACAKLARSA GAZİNOYU KAPATIRLARDI
‘Abi’ kitabında yeraltı dünyasını inceleyen Doğan Yurdakul sorularımızı cevapladı.
İlhan Selçuk, Dündar Kılıç için “Hayatının anayasası racondu” diye yazmıştı. Kılıç için hep şöyle derler ya: Külhanbeyi ya da mafya babası değildi, kabadayıydı... Oflu ismail neydi?
İlhan Ağabey (Selçuk) Dündar Kılıç ile 12 Mart’tan hemen sonra kapatıldığı Maltepe Askeri Cezaevi’nde tanışmıştı. Anlaşmaları kolay olmuş. İlhan Ağabey onun yeni yetme mafya babalarından olmadığını söylerdi. Ama Oflu İsmail hakkında öyle düşünmüyordu. “Oflu onun kadar çaplı görünmüyordu. Yıllar sonra gazetelerde Avrupa’nın eroin trafiğini yönettiğini okuyunca inanamadım” demişti.
O dönemde gazinolara gidiliyor. Burada nasıl davranılacağının da bir anayasası ya da raconu var mı?
Genellikle başkalarını rahatsız etmek istemezler. Silah kullanma elbette raconun bozulmasıdır. Taşkınlık yapacaklarsa ya gazinoyu kapatırlar ya da herkes gittikten sonra gelirler. Kendi tarzlarında ‘eğlenmek’ için.
GARİBANA FAYDALARI VARDI!
2011-2013 yıllarında Çevre ve Şehircilik Bakanı olan Erdoğan Bayraktar: “Sevdiğimiz bir kardeşimizdi. Eşe, dosta garibana faydaları vardı. Üzgünüz.”
İYİ BİR AİLE BABASIYDI!
1991-1992 yıllarında Devlet Bakanı olan Cavit Çağlar: “İyi bir aile babasıydı. Nur içinde yatsın. Bir ay önce balık ziyafeti çekmiştik.”
TAHT KURMUŞSUN KALBİME
31 Mart 1979’da Semiramis Gazinosu’nda sahnede Esengül şarkı söylüyordu. Oflu İsmail de onu dinleyenler arasındaydı. Bir ara, biraz da yüksek sesle, şarkıyı kesti ve ‘Taht Kurmuşsun Kalbime’yi istedi. Silahı masasının üzerindeydi. Gazinonun sahibi ve şef garsonu onu yatıştırmak istedi ancak olmadı. Oflu İsmail silahını aldı ve her ikisini de öldürdü. Sadece 19 gün sonra Esengül ile sevgilisi arabalarıyla Ataköy’de bir köprünün bariyerlerine çarparak kaza yaptı ve öldü. Bu kazanın ardındaki sis perdesi çözülemedi ama Oflu İsmail’in adı hep bu ölümün arkasında anıldı durdu.
İSMAİL HACISÜLEYMANOĞLU (OFLU İSMAİL) KİMDİR?
1977: Hollanda’da Helena isimli gemide yakalanan 3.7 ton esrarın sahibi olduğu iddia edildi.
1979: Semiramis Gazinosu’nda gazino sahibi ve şef garsonu öldürdü. Yurtdışına kaçtı. Sahte kimlikle Bulgaristan, Macaristan, Hollanda, İsviçre ve İngiltere’de dolaştı.
1980: Vatandaşlıktan çıkarıldı.
1985: Londra’daki evine baskın yapıldı. Sahte kimlik ve tabancayla yakalandı. İngiltere parmak izini Türkiye’ye faksladı. Ancak uyuşmuyordu. Serbest bırakıldı. Aynı gün bir yanlışlık yapıldığı anlaşıldı. Çoktan Hollanda’ya kaçmıştı.
1987: Rotterdam’da Hasan Heybetli ile yakalandı.
1989: Celal Erdoğan’a uyuşturucu satmak, uyuşturucu kaçakçısı İbrahim Çalışkan’ın ölüm emrini vermek ve Bulgaristan bağlantılı uyuşturucu ve silah kaçakçılığından 24 yıl hapse mahkûm oldu. Türkiye’de idam cezasıyla yargılandığı için iade edilmedi. Serbest bırakıldı. İtalya Torino Savcılığı’nın isteği üzerine tekrar tutuklandı. 17 yıl İtalya’da kaldı.
1995: Tekrar Türk vatandaşlığına alındı.
1999: Semiramis Gazinosu’nda işlediği cinayetin kararı bu tarihte verildi: 36 yıl ağır hapis...
2006: Türkiye’ye iade edildi. Cezaevine konuldu ve 1 yıl sonra serbest bırakıldı.