Güncelleme Tarihi:
Sette babanızla ilişkiniz nasıldı?
CAN YÜCEL: Üçüncü filmimiz olduğu için alışkındık birlikte çalışmaya. Sette birbirimize “Hocam” diye hitap ediyoruz. Aklımızdaki her şeyi birbirimize söyleyebiliyoruz.
Uğur Bey, bir ara sadece Yavuz Turgul filmlerinde yer alacağınızı söylemiştiniz. Ama şimdi Can Yücel filmlerindesiniz. Biraz torpil durumu mu var?
UĞUR YÜCEL: Yıllar önce öyle demiş ve bunu uygulamıştım. Torpil diye bir şey yok. Babadan oğula meslekler gibi... 7-8 senedir birlikte çalışıyoruz. Hiç de parlak günler yaşamadı. Paralar kazanamadı. Çalıştı, bekledi. Koca adama aniden “Gel, bir dene bakalım, oluyor mu” diyemezsiniz. Eğer taş yontuyorsanız, küçük yaşta gelir yanınıza ve yavaş yavaş ustalaşır. Onun altı yaşında elinde kamera vardı.
Set dışında nasıl ilişkiniz?
U. Y.: Can benim diğer parçam. Oğlumdan başka bir şey artık. Birlikte yiyip içtiğimiz, çalıştığımız arkadaşlarımız 30’dan 70 yaşına kadar. Ama sette komut onda. O “Motor” der, “Tekrar” der, “Stop” der. “Hayatta da komut bende” diyecek zamanım çoktan geçti. Hatta bunu hiç demedim. Ona daha çok soru soruyorum artık.
Peki Uğur Yücel nasıl bir baba?
C. Y.: Daha iyisine sahip olamazdım herhalde. Elini üstümden hiç çekmez ama baskı da yapmaz, ne zaman ihtiyacım olsa yanımdadır. Asla otoriter ve mesafeli bir baba olmadı, sevgisini her zaman gösterir.
ÇOK GÜZEL YEMEK YAPAR
Birbirinizden aldığınız dersler neler?
C.Y: 30 yaşıma geldim, hiçbir işi hakkını vermeden yaptığını görmedim. Hatta o kadar abarttığı dönemler oldu ki öykü kitabı çıkarması 20 yıl sürdü. Ne iş yapıyorsan iyi yapman gerektiğini, vicdan sahibi olmayı, sevgi göstermenin ayıp olmadığını ve mütevazılığı ondan öğrendim.
U.Y: Duygulu bir adam fakat serinkanlılığına, sabrına şaşıyorum. Bazı içinden çıkılmaz görünen durumları sükûnetle karşılıyor. Taşlar kendiliğinden yerine oturuyor.
Oğlunuza ‘Can’ ismini şair ‘Can Yücel’ etkisiyle mi koydunuz?
U. Y: Hayır. Canımız olacak diye bekledik doğumunu. Can oldu.
Uğur Yücel’in sizce en bilinmeyen tarafı nedir?
C. Y: Çok iyi müzisyendir. Bir de çok güzel yemek yapar.
UĞUR YÜCEL: BU ÜLKE EN BÜYÜK KEDERİM
Yönetmen koltuğunda siz varsanız sert işleri seçiyorsunuz. ‘Soğuk’, ‘Yazı-Tura’ ve ‘Benim Dünyam’ gibi... Bunun sebebi yaşadığımız coğrafya mı?
Hayatın acılarına yanıyorum. İçimden komedi üretmek gelmiyor. ‘Soğuk’ ve ‘Yazı-Tura’ya kişisel sinema diyelim. İnsanın kendi şarkısını haykırması rahatlatır. Ama yorgun düştüm acılardan.
Genç bir yönetmenin babası ve usta bir oyuncu olarak sanata karşı yapılan baskı sizi nasıl etkiliyor?
Çocuk yaşımdan beri yasaklarla boğuştum. Gençliğimizde TRT sansürleri o kadar trajikomikti ki... Sinemada da hastalıklı sansürler uygulanıyordu. Bugünler George Orwell kurgusu gibi.
Başka bir ülkede yaşamayı ya da sinema yapmayı düşündünüz mü?
Bırakmadı toprak diyelim. Pişman değilim. Başka yere yerleşseydim yine ülkemin geçirdiği her talihsiz dönemi hissedecektim. Hele sevdiklerini bırakırsan arkanda, hayata madik atmak olurdu bu. Kendi memleketinde, kol kola yürüyorsun acıda, sevinçte hiç olmazsa. Ama sevinçte kolkola gelelim. Yeter artık!
Hep derdi olan işlerde yer aldınız. Peki ‘Yaktın Beni’nin derdi nedir?
Yok derdi filan bunun. Seyirciye hoşça vakit geçirtmekten başka...
Canlandırdığınız Macit’in neden tavşana benzeyen takma dişleri var?
Hayır tavşana değil, insana benziyor. Dişçide yapıldı. Zamane andropozlularının sureti.
En çok nelerle derdiniz var?
En çok ülkeme dertleniyorum. Düşman kültürü veren eğitimden çok dertleniyorum. Dünyanın en güzel topraklarının ve denizlerinin yok edilmesine, gezegenin hunharca katledilmesine dertleniyorum. Kendine gezegen arıyor insanoğlu. Düpedüz biliyorlar 100 yıl içinde tamamen yaşanmaz olacağını. Neyse! Bu ülke en büyük kederim.
50’lerde aşk değişiyor mu?
40’lardan sonra çok mesafeli oldum. Nedenini biliyorum. Ama kendimi değiştiremiyorum. Derin dondurucuda o eski duygular.
Size Türkiye’nin Al Pacino’su diyen de, Marlon Brando’su diyen de var...
Hayır. Bunun için megalomanyak olmak lazım. Ben kendimi unvanlarla, yakıştırmalarla zenginleştirmem.
CAN YÜCEL: MÜZİSYEN OLMAK İSTİYORDUM
Filmlerinizde siyaset yok. Tavrını işlerinde göstermek istemeyen yönetmenlerden misiniz?
Yaşananlar bir komedi filmine malzeme edilemeyecek kadar ciddi. Politik duruşumuzu sergileyeceğimiz filmler de olacak önümüzdeki yıllarda.
‘Yaktın Beni’yi piyasadaki diğer komedilerden ayıran ne?
Diğer filmlerle karşılaştırma yapmak istemem, ben bizim filmden bahsedeyim. Komik, samimi, bir film. “İnsanımızın gülmeye ihtiyacı var” lafı maalesef geçerliliğini koruyor. Çünkü bu coğrafyayı kötülükler bir türlü terk edemedi. Yine öyle bir dönemde insanlara nefes aldıracak bir iş olduğunu düşünüyorum.
Başa sararsak. Nasıl bir çocukluktu sizinki?
Bir apartman dairesinde büyüdüm. Uzun masalarda yemekler yenen, güzel müzikler dinlenen, kahkahası eksik olmayan bir evdi. Mahalleyi yaşayan son nesil olmaktan fazlasıyla memnunum.
Sinemayla ilgilenmeye nasıl karar verdiniz?
Liseye kadar müzisyen olmak istiyordum ama orada ilgim sinemaya kaydı. Bilgi Üniversitesi, Sinema bölümüne girdim fakat kendisiyle pek anlaşamadık ve bıraktım. Mesleğe alaylı olarak devam ettim. Herhalde çocukluk biraz kameralar önünde geçti diye uzun yıllar kamera fobim vardı. Bir de ailen bir mesleği bu kadar iyi yapıyorsa aynı kulvardan gitmek bana yanlış geliyor. Sonra gereksiz karşılaştırmalara maruz kalıyorsun.