Güncelleme Tarihi:
İngiltere’de yaşayan Danielle Sandler isimli kadın, girmek için sabırsızlandığı ameliyatın kendisine neler getireceğinden bir haberdi. Doktor kocasının çabaları, Sandler’ı ayak parmaklarını kestirmekten vazgeçirmeye yetmiyordu. Küçük yaştan beri giydiği yüksek topuklar, ayaklarının formunu daha 16’sındayken bozmaya başlamış, yıllar geçtikçe daha da büyük deformasyonlara yol açmıştı. Ayaklarından utanır hale geldiğini fark ettiğindesindirella ameliyatı için düğmeye bastı. Bu son moda ameliyatta parmakları uzatıp kısaltmak ve iri kemikleri tıraşlayarak ayakları güzelleştirmek mümkündü. O neden yaptırmasındı? Ağırlıklı olarak başparmaktan daha uzun olan ikinci ve üçüncü parmakların kesildiği sindirella operasyonu, ayaklarını beğenmeyen pek çok insan gibi Sandler’a da bir umut ışığı gibi görünmüştü. Ama sonuç epey farklı oldu...
Danielle Sandler’a ameliyat sonrası takılan tellerin verdiği ağrı- Türk ağzıyla söyleyelim- insanın ciğerini delecek ölçüdeydi. Tellerin çıkarılma süreci de cabası. “Artık bitmiştir herhalde çektiği çile” diye düşünüyorsanız fena hale yanılıyorsunuz. Sandler’ın ayakları yere basamayacak kadar şişmişti ve ikinci bir ameliyat gerekiyordu. Doktorunun son sözleri ise şu oldu: “Artık sadece düz ayakkabı giyebileceksin.”
Sindirella ameliyatı, varoluşun fiziki güzelliğe endekslendiği modern çağ toplumunda bir can simidi gibi algılanıyor olabilir. Neden kendimizi bir başkasına beğendirmek zorunda olduğumuz sorusunu şimdilik bir kenara bırakalım. Gerçek şu: Ayak parmaklarını eskisi gibi hareket ettirememe tehlikesi doğuran bu ameliyata giren kadınların önemli bir bölümü, gerçekten de yürüme fonksiyonlarını kaybediyor.
30 yaşındaki Paulina Charlikowska da bu riske gözlerini kapayanlardandı. Oldubitti ayaklarını beğenmeyen Charlikowska, kimseye göstermek istemediğinden açık ayakkabı giyemiyordu. Büyük numara ayakkabıları kaba buluyor, parmaklarını kıvırarak iki numara daha küçük ayakkabılar giyiyordu. Yara bere içinde kalan ayaklarının gittikçe çirkinleştirdiğini düşündüğü günlerde, dört ayak parmağını kısalttırmaya karar verdi ve bunun için tam 4 bin 500 sterlin (15 bin TL) harcadı. Neyse ki işlem olumlu sonuçlandı
SOSYAL STATÜ VE ZENGİNLİK SEMBOLÜ
-Bedenin bir haz nesnesine dönüştüğü günümüz modern çağ toplumunda türlü estetik kaygılara itilen kadınların sayısı hızla artıyor. Topuklu ayakkabıları daha rahat giyebilmek uğruna serçe parmağını kestiren kadınların varlığı sizi de ürkütmüyor mu?
-Araştırmalar her 10 kadından 4’ünün acı verse de topuklu ayakkabıdan vazgeçemediğini gösteriyor. Kimileri özgüvenlerini artırdığı, kimileri sırf çıkardığı ses için topuklu giydiğini söylüyor. “Boyumuzu daha uzun, bacaklarımızı daha ince gösteriyor” diyen de var, şıklığı tamamladığını anlatan da... Nedeni o kadar da mühim değil. Seviyoruz, giyiyoruz, bu kadar!
-Milattan önce 4000’lerde Mısırlı kasapların yerdeki kandan korunmak için ayakkabılarına topuk eklettiği biliniyor. Hem erkek hem kadın Moğol atlıları da üzengilerini daha iyi kavrayabilmek için aynı yöntemi uygulamış.
-Antik Yunan tiyatrosunda önemli karakterleri öne çıkarmak için takılan topuklar, İtalya ve İspanya’da 16. ve 17. yüzyıllarda sosyal statü sembolü olarak görülüyordu ve bir zenginlik belirtisiydi. Bu ayakkabılar, çalışmak zorunda olmayan yani fiziksel güce ihtiyaç duymayan insanlar tarafından kullanılıyordu. O dönemde bu sınıfı da tabii ki sadece aristokratlar oluşturuyordu.
-Topuğun boyunda da başka bir ayrıntı gizliydi. Bata Ayakkabı Müzesi’nde açılan bir serginin küratörü Elizabeth Semmelhack “Topuk ne kadar yüksekse kaplamak için de o kadar çok kumaş gider. Kullanılan kumaşın fazlalığı da o ailenin ne kadar zengin olduğunu gösterir” diyor. Hatta öyle ki 1670’te Fransız kralı 14. Louis’nin, hanedan üyeleri dışında bu ayakkabıların giyilmesini yasakladığı biliniyor.
17. yüzyılın sonuna kadar Avrupa’da topuklular hem kadın hem erkekler tarafından kullanıldı, bu tarihten sonra erkekler daha yayvan ve alçak topukları, kadınlarınsa daha ince topukları tercih eder oldu. Topuklu ayakkabılar, 18. yüzyılda artık vitrinlerin en önemli süslerinden biriydi. Tam 100 yıl sonra ise kadınlara cazibe ve zarafet katan bir unsur olarak tanımlanmıştı bile. 50 cm. yüksekliğindeki topukluları giyip iki hizmetçinin yardımıyla yürüyen kadınlar da çoktan tarihe gömülmüş, topuk boyları 10-12 cm.’ye inmişti.
-Topuklu ayakkabıların sadece ilk kez estetik kaygılarla kullanıldığı tarihin 1533 olduğu söylenir. Rivayete göre Floransa’nın ünlü ailelerinden Medicis’lerin kızı Catherine de Medicis’e, düğününde daha görkemli dursun diye ressam Leonardo da Vinci tarafından bir topuklu ayakkabı tasarlanmıştı. Yüksek topukların serüvenini, 5 cm.’lik bir topuk kullanan Catherine’nin görünüşünden etkilenen kadınların onu taklit etmesiyle başladığı da bir başka rivayet.
FATURAM BEKLESİN ÖNCE AYAKKABI
-Harper’s Bazaar dergisinin 2007’de Amerika’da yaptığı bir araştırmaya göre, kadınların yüzde 25’i faturalarını ödemektense ayakkabı almayı tercih ediyor. Doğrudur. Bu, öyle bir tutku ki doğuştan yumru ayak rahatsızlığı yaşayan Amerikalı Mariah Serrano adlı bir kadın, topuklu ayakkabı giyebilmek için bacağını diz altından kestirmişti. Hazırlanan yeni protezi takan Serrano, artık beğendiği topukluları protez üzerine giyiyor.
-Soma’daki maden faciasında hayatını kaybeden bir işçinin 11 yaşındaki kızı Serpil Sevinç, babasının mezarına bir mektup bırakmış ve “Bize düğünlerde giymek için topuklu ayakkabı alacaktın, nerede kaldın?” diye sormuştu. Hangimiz çocukken annemizin topuklusunu giyip oramızı buramızı incitmedik?
-Peki, Maltepe Cezaevi’de tutuklu bulunan Güllü isimli bir transseksüeli kim unutur? Sivil Toplum Derneği’ne bir mektup göndererek “Cezaevinde 42 numara topuklu ayakkabı bulmak çok zor. Ücretini ödesek de memurlar getiremiyor” diyen Güllü’yü...
-Vücut duruşunda değişikliğe neden olması, ayağın yapısında bozulmalar görülmesi, parmaklarda hissizlik yaratması, eklem ağrılarına neden olması topuklu ayakkabıların yan etkilerinden sadece birkaçı… Bu liste daha da uzayıp gidebilir. Ancak topuklu ayakkabıların özgüveni artırdığı gerçeği gözönüne alınırsa, kadınlar bu tutkudan insanlık varolduğu sürece vazgeçmeyecek gibi görünüyor... Ha bu arada erkeklerin “Topuklu severiz” lafını da kale almıyoruz. Biz canımız istediği için giyeriz. Kendimizin efendisi biziz.