Güncelleme Tarihi:
◊ Savaş Özbey:
Ben beklemiyordum, şaşırdım açıkçası. Çünkü Wanda Yenge öyle alengirli bir portre ki hem Türkiye’yi hem Arjantin’i hem de İtalya’yı parmağında çevirmeye devam edecek diye düşünüyordum. Yine de “vardır bir bildiği” diye şerh düşmek istiyorum.
◊ Orkun Ün: Geç bile kaldılar boşanmakta. Ama bakın kesinlikle toksik bir ilişkiymiş bu. Ve eminim kolay kolay kopamazlar birbirlerinden. Öyle git-gel, görüş-görüşme birkaç yıl daha devam eder bu zehirli sarmaşık ilişkisi.
◊ Onur Baştürk: Bekliyordum ya da beklemiyordum diyemem ama İstanbul ilişkileri için gerekli tutkal olamamış demek ki. Ofsayta düşmüşler!
◊ Ömür Gedik: Icardi’nin elinde jelibonlarla attığı “Seni özlüyorum” story’sini anlamaya çalışıyorum ben şu anda. Bu ilişkinin gelgiti çok olur gibi duruyor.
Thor’a artık Tarık diyelim
Oyuncu Dilan Çiçek Deniz ile İzlandalı yönetmen sevgilisi Thor Saevarsson’un bir mekânda yaşadıkları küllük kırmalı kıskançlık krizine ne diyorsunuz? Yeni filminde Burak Deniz’le çektiği aşk sahnesinden kaynaklanmış olabilir mi bu tartışma?
◊ Savaş Özbey:
İşi yönetmenlik olan birinin film sahnesinden kıskançlık çıkaracağını düşünmek bile istemiyorum. Havasından mıdır, suyundan mıdır buraya gelen bir acayip oluyor. Adam Nabokov’dan; “Lolita”dan alıntılarla doğum günü kutluyordu, yakında elde tespih, ayakkabının topuğuna basarsa şaşmam.
◊ Orkun Ün: Tam Türk tipi kavga tam! İşin garibi İzlandalıyı ne ara bu hale getirdik biz? Kıskançlık krizlerine nasıl girdi bu adam? Herkes ayrılır, hiçbir ayrılığa şaşırmam ama söz konusu bir İzlandalının kıskançlığı olursa hayret ederim. Ettim de.
◊ Onur Baştürk: Yani İzlandalı Thor da Türk erkeği gibi oldu ya, pes! Havasından mı suyundan mı, memlekete ayak basan her yabancı hızla “buralı” oluyor. Thor’a artık Tarık diyelim bence.
◊ Ömür Gedik: Kıskançlığın Türkü, İzlandalısı olduğunu da bu Konsey’de öğrendim. Adamın İzlandalı olması ne değiştirir arkadaşlar? Robot mu kendisi? Burada sorgulanacak tek şey aynı sektörden birinin sevgilisinin işine müdahale etmesi olabilir. Ki o bile sorgulanmaz bence. Sevmek kıskanmaktır da aynı zamanda.
Batılı bir kafada
Takipçiye göre oyuncu seçme tartışmasına Engin Altan Düzyatan da katıldı; “Dünya buraya doğru ilerliyor” dedi. Takipçi sayısı bir kriter olabilir mi? Düzyatan yeni imajıyla da çok konuşuldu bu hafta, yorumlarınızı alalım...
◊ Orkun Ün: Doğru değil takipçi sayısına göre oyuncu seçmek ama Engin Altan haklı, maalesef dünya buraya doğru ilerliyor. Herkes popüler olanı kapmanın, sosyal medyadan etkileşim almanın peşinde. Ben Engin Altan Düzyatan’ın imajını da sevdim. Yaş almanın verdiği ‘cool’luk diyorum, hatta kendime de öyle bir yaş alma diliyorum.
◊ Onur Baştürk: Dünya buraya doğru ilerlemiyor. Hangi ülkede takipçi sayısına göre seçiliyormuş ki? Hangi güneş sistemindeki dünyadan bahsediliyor acaba?
◊ Savaş Özbey: Tek ölçü elbette takipçi sayısı olamaz ama “Bir kriter midir?” diye sorarsanız, insanların o kişiye ilgisini, merakını gösteren kriterlerden biri olabilir. Engin Altan Düzyatan’ın imajına gelince... Son derece Batılı bir kafada. Tıpkı Brad Pitt gibi, Keanu Reeves gibi yaşlanmayla, kırlaşmayla, kırışmayla ilgili bir sorunu yok, hatta bunun tadını çıkarıyor. Brad Pitt’in bizimkiler kadar parası mı yok da botoks yaptırmıyor? Tebrik ediyorum kendisini.
◊ Ömür Gedik: Haklı. Eğer festival filmi yapmıyorsan, ana akıma hitap eden popüler film ya da dizi çekiyorsan oyuncunun medya gücüne de, diğer kriterleri göz ardı etmeden, tabii ki bakacaksın. Takipçi sayısı hem tanıtım hem de izlenmeye olumlu etki ediyor çünkü. Görüntüsüne gelince... Kötü olmamış. Brad Pitt’in kırışıklarıyla ilgili sorunu olmadığını söylüyorsun Savaş ama Pitt’in kendi cilt bakım serisini çıkardığını da hatırlatmak istiyorum.
En doğal hakkı
Zeynep Bastık’ın alışveriş sırasında bir hayranıyla fotoğraf çektirmeyi reddetmesi sosyal medyanın gündemine oturdu. Sanatçı, her koşulda ve anda fotoğraf için hazır ve nazır mı olmalı?
◊ Onur Baştürk: Ünlü kişinin de insan olabileceği bencil hayranların asla aklına gelmiyor herhalde. İnsan her an biriyle poz vermek istemeyebilir, en doğal hak bu. Hayranların hiç empati yeteneği yok.
◊ Savaş Özbey: Bir sanatçının hayranlarını tabii ki hoş tutması gerekir ama böyle bir şey mümkün mü? Belki o an acelesi var, belki bir şeye kafası bozuk... Her dakika, her saniye PR gülümsemesiyle dolaşmasını beklemek haksızlık.
◊ Ömür Gedik: Herkes her an fotoğraf çektirmek için uygun olmayabilir. Ama ben ünlülerin mümkün olduğunca hayranlarını kırmaması gerektiğini düşünüyorum. Zeynep’in mutlaka geçerli bir sebebi vardır, onun da hayranını kırmak istemeyeceğini düşünüyorum.
◊ Orkun Ün: Her gün gülücük mü dağıtacak insanlar? Hep neşeyle mi dolaşacak? Ünlü diye her fotoğraf çektirme isteğini kabul etmek mi zorunda? Oldu olacak bir düğme olsun insanlarda, basınca fotoğraf ve video çekimine hazır hale gelsinler hemen. Ne dersiniz?
Demokratik ortamda
adaletli oylama
Pantene Altın Kelebek Ödülleri’nde nihai sonuçları belirleyen jüri geçen pazar toplandı. Siz de jüridesiniz. Toplantıdan aklınızda en çok ne kaldı?
◊ Ömür Gedik: Altın Kelebek jüri toplantılarını her yıl iple çekiyorum. Kelebek ekibi olarak birbirinden değerli ünlüler ve sektör önderleri ile bir araya gelip, demokratik bir ortamda, hak yemeden, sektörün her alanını enine boyuna masaya yatırıyoruz. Simge, Ersay (Üner), Onur ve ben pazar sabahı uyumadan geldiğimiz toplantıda anında cin gibi olduysak, bu, ortamın yüksek enerjisini açıklıyor sanırım.
◊ Savaş Özbey: Jüri üyeleri Faruk Bayhan, Nevra Serezli ve Erol Evgin’in görüşlerini paylaşırken ne kadar uyumlu ve tamamlayıcı davrandıkları... Güngörmüşlükten mi, eğitim seviyesinden mi bilemiyorum ama biz sonraki kuşak jüri üyeleri için adap kursu gibiydi.
◊ Onur Baştürk: En iyi kadın şarkıcı adayları arasındaki çekişme ve en iyi şarkı alanındaki kapışma en çok aklımda kaldı. Bir de Ersay Üner’in “Burada neler olup bittiğini çok merak ediyordum, geldiğime değdi” sözleri.
◊ Orkun Ün: Müthiş bir iç rahatlaması yaşadım ben. Ünlülerden oluşan jüri üyelerimiz ne güzel sözler söyledi. Demokratik bir tartışma ortamı oluğunu, adayları hep beraber belirleme deneyimini yaşadıkları için aldıkları keyfi anlattılar. Bir de zorlu kategoriler kaldı tabii aklımda. Dakikalarca karar verilemeyen, “Kime oy versem” sorularının kafamızda dolaştığı anlar...
Ne yaparsan yap
kendin için yap!
Yine Merve Boluğur, yine bir hayal kırıklığı... Mert Aydın’la boşanıyor oyuncu. Yakın arkadaşı olsanız kendisine ne söylerdiniz?
◊ Onur Baştürk: “Sevgili Merve, bence aşırı renkli bir hayatın var, festival gibisin ama ben çok yoruldum, sağda inebilir miyim?” derdim.
◊ Orkun Ün: Tek söz söylerdim: “Artık yakın arkadaşım, hatta arkadaşım değilsin.”
◊ Ömür Gedik: Ben seviyorum sıra dışı, biraz deli kadınlarla arkadaş olmayı. Merve de eğlencelidir eminim. Arkadaşı olsam bu ayrılık döneminde önce gezerdik, eğlendirdik. Sonra işine odaklanmasını tavsiye ederdim.
◊ Savaş Özbey: Aynen şunu söylerdim: Ne yaparsan yap, kendin için yap. Mesaj kaygısıyla, “desinler” diye yaptığın her şey elinde kalıyor
Fazla gösterişli
İşkadını Burcu Özüyaman ile Lübnanlı işadamı Rachad Ghandour’un İstanbul’da 2 gün 2 gece süren 4 milyon dolarlık düğünlerini takip edebildiniz mi? Gösterişli düğüne yorumlarınızı alalım...
◊ Orkun Ün: Fazla gösterişli geldi bana. İçimden “Ne gerek vardı bu kadarına?” diye geçirdim. Sonra da düşündüm. Dedim ki; gösteriş yapmayı seven insanlar da vardır, karışma, sana ne!
◊ Ömür Gedik: Mutluluklar diliyorum. Nikâh şekerlerinden bir miktar bağışı bizim HAÇİKO Derneği’ne ya da herhangi bir başka STK’ya bağışlasalar ne güzel olurdu.
◊ Savaş Özbey: Bir yanda semazenler, diğer yanda fıkır fıkır dans edenler; en az Orta Doğu kadar kafası karışık bir düğündü bence. Göz okşamayı göz kamaştırmaya, zarafeti şatafata tercih ederim. İyi ki tanışmıyoruz, davetli olsam gitmekle gitmemek arasında bocalardım.
◊ Onur Baştürk: Gözüm yandı bu anlamsız şatafattan! Bir düğüne bu kadar para harcamak görgüsüzlüğün en coşmuş hali.