Güncelleme Tarihi:
İstanbul’dan sabah altı kırk beşte bindiğim trenden, onu yirmi geçe iniyorum Polatlı’da. Yeni yapılmış Yüksek Hızlı Tren istasyonu, bozkırın ortasında. Sağıma soluma bakıyorum, hiçbir şey yok. Hiçliğin ortasında gibi istasyon.
Ama burası bir ulusun kaderinin yazıldığı yer... Burası, 23 Ağustos - 13 Eylül 1921’de, 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Muharebesi’nin geçtiği yer... Türk, Yunan binlerce askerin vurulup düştüğü acı topraklar... Başkomutan Mustafa Kemal yönetimindeki Türk ordusunun makûs talihini yendiği, Yunan ordusunun ilerlemesinin nihayet durdurulduğu açık arazi... Burası, Ankara’nın burnunun dibi...
“Kurtuluş Savaşı’nı anlamak için demiryollarını anlamak lazım” diyor Güngör. “Lojistik ve ikmal savaşıydı biraz da. Yunan ordusu demiryolu şebekesi boyunca ilerledi. Sonra da aynı hatlar üzerinden geri çekildi. Türk ordusu, o hatları diri ve çalışır durumda tutabilmek için insanüstü gayret sarf etti.”
EN CESUR KARAR
BİTTİ DERKEN BAŞLADI
BASTIĞIN YERLERİ TOPRAK DİYEREK GEÇME TANI
Kurtuluş Savaşı yıllarında, toplumsal bilinçaltına en çok işlemiş konu belki de şu: Vurulup düşenlerin, düştükleri yerde kalmaları. Diyarbakır’dan, Bursa’dan, Giresun’dan, Kayseri’den, Adana’dan geldiler. Savaşıp öldüler... Kimin, nerede yattığı bilinmiyor. Bu yüzden işte, şairlerin dizeleri bu bilinçaltından ses veriyor. Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşı’ndaki “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı; düşün altında binlerce kefensiz yatanı” bunun ifadesi. Yine aynı yerdeki “Şüheda (şehitler) fışkıracak toprağı sıksan şüheda” da.
Arazide hâlâ şarapnel parçaları var.
Savaş koşullarında, çok kısa sürede çok hızlı davranmak gerektiği için, ivedilikle, koyun koyuna gömülmüş binlerce şehit... Hele 22 gün 22 gece süren ve mevzilerin sürekli el değiştirdiği Sakarya Savaşı’nda daha da süratli davranmak zorunda kalınmış. Bu yüzden hemen her yer toplu mezar. Emekli Albay Kadim Koç, bu mezarlarda, Sakarya Savaşı’nda hayatını kaybeden Yunan askerlerinin kalıntılarına da muhakkak rastlanacağına dikkat çekiyor. Bazı noktalarda birbirlerine karışmış olabilirler.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın Bitlis Eren Üniversitesi’yle birlikte geçen yıldan beri yürüttüğü jeoradarla arama çalışmalarında 34 şehitlik saptanmış. Burada yaklaşık 1500-2000 şehide ulaşılacağı tahmin ediliyor.
Jeoradar, Türkiye’de son yıllarda kullanılmaya başlanan bir yöntem. Radyo dalgalarıyla yeraltına sinyaller gönderen bir cihaz, farklı yapılardan kaynaklanan yansımaları kaydediyor. Bu bir nevi yeraltı röntgeni. Dokuz-on metreye kadar toprağın altında neler olduğuna bakan jeoradar, daha önce Çanakkale’de de şehitlikler saptamak için kullanıldı.
Önümüzdeki aylarda, Sakarya Meydan Muharebesi Milli Parkı’nda bulunan şehitlikler, arkeolojik tabirle ‘açılacak’, kemikler gün yüzüne çıkarılacak. Bir yandan yeni şehitlikler aranmaya da devam edilecek.
NEDEN ORADAYDIK?
** Ankara’ya bağlı Polatlı ve Haymana ilçeleri arasındaki alan Sakarya Meydan Muharebesi Tarihi Milli Parkı olarak belirlendi. Bu karar 8 Şubat 2015 tarihli Resmi Gazete tarafından ilan edildi.
** Bu milli parkta, yapılan çalışmalar kapsamında Sakarya Nehri’nin doğusunda günümüze kalan izler, mevziler, siperler, şehitlikler tespit edilmeye başlandı.
** Geçen mart ayından itibaren kayıp şehitlerin yerlerinin tespitine yönelik jeofizik araştırmalar başladı. Burada Çanakkale’de de tercih edilen jeoradar yöntemi kullanılıyor.
SAKARYA’YI ÖĞRENMEK EMEK İSTER
Yanınızda bir bilen yoksa zor. 13.580 hektarlık Sakarya Meydan Muharebesi Milli Parkı’nda dolaşmak kolay iş değil. Mevzileri, siperleri bilmek, 22 günlük savaşın gidişatına hâkim olmak lazım. Zamanın askerlerinin, kimi zaman kat etmek zorunda kaldığı bozkırda, siperler arasında biz arabayla dolaşıyoruz. Koç, Polatlı Belediyesi’nin buraya daha fazla katkı sunmak için çalıştığını, ziyaretçiler için tesisler ve balonla dolaşma gibi yeni hizmetler planladığını anlatıyor.
SAVAŞ ALANINA ADANMIŞ BİR HAYAT
Emekli Albay Kadim Koç, hayatını Sakarya Meydan Muharebesi’ne adamış. Polatlı Topçu Okulu’na görevli olarak atandığından beri bu alanla ilgileniyor. Emekli olup Polatlı’da yaşamaya devam edecek kadar bağlanmış buraya. Bugün Polatlı Belediyesi’nde ‘Tarihi Alanlar Tanıtım Merkezi Genel Koordinatörü’ olarak çalışıyor. Yıllardır bölgeyi adım adım dolaşıyor; bulabildiği tüm tanıklıkları, belgeleri topluyor. Yürüyüşler organize ediyor. Yıldönümlerinde Zafer Anıtı’nda sahnelenen oyunlar yazıyor, yönetiyor. Bugün buradaki birçok faaliyetin arkasında önemli ölçüde onun emeği var.
Detaylarıyla anlatıyor Koç: “Civardaki köylü kadınların (çünkü erkek yok köylerde) savaş alanından alıp kendi mezarlıklarına defnettikleri bazı şehitler var. Sayıları çok değil. Bir de Sakarya Şehitliği’nde 140 mezar bulunuyor. 1950-60 yılları arasında şehit mezarlarının buraya taşındığı biliniyor ama kimin kim olduğuna dair belge yok.”
İki mezar hariç... Savaş alanında da bulunup da isimleri mezar taşına yazılabilen sadece iki şehit var: Üsküdarlı Teğmen Osman Efendi ile Çankırı Kurşunlulu Ali Oğlu Er Rıza. Birkaç yıl önce yapılan bir kazıda künyeleriyle bulunmuşlar. Arabayla savaş alanında dolaşmaya devam ediyoruz. Rehber Serhan Güngör, Roma mezarlarına işaret ediyor. Bazıları define avcılarının zulmüne uğrayıp paramparça olmuş. “Burada herkes bir arada” diyor Kadim Koç: “Romalılar, Türkler, Yunanlılar. Koyun koyuna yatıyorlar.”
Albayın adı gibi kadim topraklardayız gerçekten. Birkaç kilometre ötemizde Kral Midas’ın mezarı... Friglerin yurdunda, Anadolu’nun derinliğindeyiz. Bozkır uzayıp gidiyor...
BİRBİRİNE SARILMIŞ ‘DÜŞMANLAR’
Halide Edip Adıvar, hem Türk ordusunun dış dünyayla bağlantısını sağlamak, hem yaşananları kaydetmek için cephedeydi. Bir görevi de Yunan askerlerinin köylülere yaptığı zulmü kayıt altına almaktı. Tırnaksız isimli köyde bulunan, ‘Türk’ün Ateşle İmtihanı’nda da bahsi geçen bir evi ziyaret ediyoruz. Halide Edip, Sakarya Savaşı’nda görev yaparken burada kalmış. Bu pasaj ‘‘Türk’ün Ateşle İmtihanı’ndan...
“(...) O akşam, geç vakit, Yusuf Akçura ile Dr. Murat beni görmeye geldiler. İkisi de Karadağ’ın tepesine çıkmışlar, savaşın en şiddetli olduğu yeri tetkik etmişlerdi. Dr. Murat dedi ki: ‘Allah bizi oraya yolladı. Orada üç yaralı Türk askeri bulduk. Bir Yunan doktoru yaralarını sarmış, onlara ekmek, su bırakmış.’ Yusuf Akçura’nın anlattığı belki daha da dikkate değer. Biri Türk, biri Yunan askerinin birbirlerine sarılmış olduklarını görmüş. Acaba birbirlerini boğazladıktan sonra, insanların kardeş olduğunu mu hissetmişlerdi? Yoksa, aralarında artık hiçbir siper kalmayan ve ölüme giden iki insan gibi birbirlerine mi sarılmışlardı?”
O SATIH BÜTÜN VATANDIR
Albay Kadim Koç, uzaklardaki Türbe Tepe’yi işaret ediyor. Oradaki birlik geri çekilmek zorunda kaldığında Mustafa Kemal, kötü savaşın gidişatını değiştiren o ünlü taktiğine başvurdu: “Hattı müdafaa yoktur; sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. (...) Küçük, büyük her birlik, bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük, büyük her birlik, ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe oluşturup savaşmaya devam eder. Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler, çekilen birliğe uymayacaklardır. Bulundukları mevzide mücadeleyi sonuna kadar sürdürmeye ve düşmana karşı koymaya devam edeceklerdir.”
Mustafa Kemal’in dehasıyla kazanılan zafer, Ankara’nın tükenmeye yüz tutan umudunu tazeleyecek, bir sene sonraki Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ndeki nihai zaferin yolunu açacaktı. Bitap düşmüş askerler, zaferi dans ederek kutladılar.