Güncelleme Tarihi:
Burası umuda yolculuğun son durağı. Berlin’in ortasında normalde büyük bir hapishanenin hemen yanındaki bir futbol sahasına kurulmuş olan şişme bir çadır.
Bir göçmen olarak onca badireyi atlatıp Suriye’de ölmemeyi, Ege’de boğulmamayı, Macaristan sınırında faşist bir kadın kameramandan tekme yememeyi başarıp Almanya sınırına varırsanız burada sizi büyük ikramiye bekliyor.
Yırtık pırtık çadırlar yerine uzay üssünü andıran şişme bir çadıra alınıyorsunuz. Birkaç gün burada kalacaksınız. Taa ki Almanya’nın herhangi bir köşesinde gideceğiniz yeni adresiniz belli oluncaya kadar.
Çadır oldukça düzenli. Temiz ve en önemlisi sıcak. Çocuklar için ayrılan bir küçük oyun alanı var. Hemen ilerisinde masatenisi oynayan bir-iki çocuk gözüküyor. 24 saat bu masa doluymuş. Bir yanda çocuklar langırt oynuyor. Duvarda bir grup çocuğun yaptığı resimler asılmış. Çadırın ön tarafı yeme içme bölgesi, arka alan ise yatakhane ve duşlar için ayrılmış. Kadınlarla erkekler ayrı odalarda kalıyor.
SATRANÇ VE BOWLİNG
Gönüllüler çadırda kalanlara hayata uyum dersleri veriyor. Satranç, şehir gezisi, bowling...
Bir süre sonra şanslıysanız, Thomes Kuntler gibi bir yardımsever sizi geçici olarak evine alabiliyor. Hatta sonrasında sizlere ev tutmanız için yardımcı olabiliyor. Yanımızda Yeşiller Partisi’nden Özcan Mutlu var. Rehberimiz o... Buraya gelenler aylar sonra belki de ilk kez kapalı alanda ranzalarda uyuyor. Sıcak su ile duş alabiliyor ve duvarlarını çocuklarınızın gündüz yaptığı resimlerin süslediği odalarda, öldürülmeyeceğine inanarak uykuya dalabiliyor. Çadırın girişi sosyal güvenlik elemanları tarafından bir turnike ile gözetim altında tutuluyor. Gönüllüler çadırda kalanlara hayata uyum dersleri veriyor. Satranç, şehir gezisi, bowling... Elbette bütün bu anlattıklarıma bakıp ortalık güllük gülistanlık sanmayın. Halihazırda göçmenlerin yeni yerlerine yönelik kundaklamalar, saldırılar da başlamış durumda. Yine de Almanya’nın genel politikasına baktığınız zaman hem Almanya hem de göçmenler için yepyeni bir macera başlıyor diyebiliriz. Üstelik bu sefer olaylar Türkiye’de değil Avrupa Birliği’nde geçiyor. Her filmin kahramanı olacak değiliz ya, biraz da biz seyredelim yahu...
ALAMANYA ARTIK ACI DEĞİL, TATLI VATAN
Almanya sadece Avrupa’nın değil dünyanın en büyük gelişmiş ekonomilerinden birine sahip, bunu biliyorsunuz. Almanya aynı zamanda başta Türkiye olmak üzere pek çok göçmen için ‘acı ama tatlı’ vatan, ama bunu da biliyorsunuz. Hem sizin hem de Almanya için sürpriz olan, Suriye savaşı mağduru 800 binin üzerinde kişinin yıl sonuna kadar Almanya’ya kabul edileceği. Bu, Almanya’nın aynı zamanda hem biraz daha gençleşmesi hem biraz daha Müslümanlaşması hem de biraz daha Araplaşması demek!
AÇLIK OYUNLARI ALAMANYA
Berlin sokaklarında dolaşırken bu yeni durumun absürtlüğünü düşünmekten kendimi alamıyorum. Suriye nere Almanya nere! Düşünün arada binlerce kilometre varken Almanya aniden kapılarını göçmenlere açtığını söylüyor. Açlık Oyunları filminden bir sahneyi gözünüzde canlandırın. Suriye’de ölmemeyi başaran, sınırlardaki teller aşan, denizlerde boğulmadan kurtulan, insan simsarlarından canını kurtaran bu insanlar, Almanya sınırına varınca büyük ikramiyeyi kazanıyor. Böyle olur modern zaman göçmen ikramiyesi.
KİLLA HAKAN İLE BULUŞMA
Söyleşi bitiyor. “Şöyle hepimize yakışan sert baktığımız bir poz verelim” diyorum. Kaşlarımı çatmaya çalışıyorum...
Türklerin yoğunlukta olduğu Kreuzberg semtinin ortasındaki parka doğru gidiyorum. Hava kapalı, hatta hafiften yağmur serpiştirmeye başlamış. Parkta buluşacağım kişi ‘KILLA HAKAN’. Parka girdiğimizde etraf oldukça sakin. Birkaç belalı tip ileride havuzun başında duruyor. Bakmamaya çalışıyoruz. Ben rap’çi Hakan’ı arıyorum. Ortada rap’çi kılıklı kimse yok. Birazdan telefonu açıp Killa Hakan’ın numarasını çeviriyorum. Belalı grubun içinde bir telefon çalıyor. Bir el havaya kalkıp bizi yanına çağırıyor. Gidiyoruz, bizi kara gözlükleri ve arkadaşları ile Killa Hakan karşılıyor. Gayet cool selamlaşıyoruz. Biraz çekinerek “Bize acaba bir şarkınızı lütfeder misiniz, çeksek” gibi bir şeyler geveliyorum. Hakan sinirleniyor. “Ben senin bildiğin 20 yaşındaki zibidi rap’çilerden değilim , şarkı markı söylemem” diyor. Bir duraksıyorum. “Hay Allah! Elbette ya kimle konuşuyoruz, kem küm” diyerek cep telefonumu çıkarıp son şarkısını YouTube’da aratıyorum. Neyse ki etrafinda şu an duran kankalar ve beyaz bir rottweiler köpek ile çekilmiş ‘Ghetto Insider’ klibi anında karşımıza çıkıyor. Sert klibi bir süre beraber telefonumdan dinliyoruz. Ben başımı aşağı yukarı sallayarak ritm ile ortama uyum sağlamaya çabalıyorum. “Hımm güzel şarkı, neyse ben bunu montajda koyarım söyleşinin üzerine” diyorum. Bu fikir Killa’nın da hoşuna gidiyor. Ortam biraz ısınınca söyleşiye başlıyoruz. Bu vesile ile yanındaki arkadaşının Trabzonlu olduğu, yetmezmiş gibi damatlık elbisesini bile Almanya’ya gelen göçmenlere hediye ettiğini öğreniyorum. Hakan biraz gelen gidenlerden kuşkulu... “Aralarında ya kafa kesenler de varsa” diyor. Haklı olabilir. Yine de tüm göçmenlere has bir kardeşlik bağı da yok değil. Söyleşi bitiyor. “Şöyle hepimize yakışan sert baktığımız bir poz verelim” diyorum. Kaşlarımı çatmaya çalışıyorum...
BİR YANDA AYLAN BEBEK, BİR YANDA İŞGÜCÜ
Bayram değil seyran değil, Angela Merkel gibi bugüne kadar göçmen meselesine mesafeli duran bir şansölyenin bir anda kapılarını bu kadar çok göçmene açıyor olmasını anlamak kolay değil. Berlin’de bu soruyu ilk sorduğunuzda verilen oldukça basit bir cevap var: “Bodrum’da ölü bedeni yayımlanan Aylan’ın malum fotoğrafı!” Bu fotoğraf sadece bizi değil Almanya kamuoyunu da sarsmışa benziyor. Yani mesele tamamen ‘duygusal’! Ancak meselenin arka planına baktığınızda bu duygusallığın arkasında tanıdık başka bir ‘duygusallığın’ daha yattığını görüyorsunuz.
2060 yılında Almanya nüfusunun üçte ikisinin üçte birinin bakım masrafları için çalışacağı iddia ediliyordu. Suriye’li mültecilerin pek çoğu meslek ve kariyer sahibi... Bir de Almancayı öğrendiler mi al sana mis gibi genç işgücü!
ÇILGIN BÜYÜKELÇİMİZ
Berlin Büyükelçimiz Hüseyin Avni Karslıoğlu
Bana Dışişlerimizdeki en renkli ve farklı ismi söyle deseniz hiç düşünmeden Berlin Büyükelçimiz Hüseyin Avni Karslıoğlu derim. Kulağında küpesi, omuzlarına kadar inen beyaz saçları, sıcakkanlılığı ile öylesine içten ve farklı bir portre çiziyor ki Cumhurbaşkanlığı döneminde Abdullah Gül’ün danışmanlarından biri olduğunu da hatırlayınca ‘insan bazen hayret ediyor!’ Konuştuklarımızdan anladığım Almanya’nın bu yeni göçmen politikası henüz Türkiye ile Almanya arasında tam bir mutabakata bağlanmamış. Görüşmeler devam ediyor.
ALMANYA'NIN GİZLİ GÜNDEMİ TÜRKİYE
İşadamı Vural Öger ile Alman meclisinin önünde, Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir ile Alman Parlamentosu’ndaki çalışma binasında, Merkel’in İçişleri Danışmanı Milletvekili Marian Wendt ile Başkanlık Sarayı’nın önünde buluşup konuşuyorum. Kamera kayıttayken ben hepsine Almanya’nın ve Avrupa’nın bir numaralı gündem maddesi mülteci krizini soruyorum. Kamera kayıttan çıktıktan sonraysa ‘N’olacak bu Türkiye’nin hali’ni konuşuyoruz. Konuştuğumda Cem Özdemir Türkiye’deki siyasi durum, Cizre ve PKK ile ilgili parlamentoda gizli yapılan bir toplantıdan yeni çıkmıştı. Yakında Türkiye’ye geleceğini söyledi. Öger ise “Euro yıl sonunda 4 TL’yi bulur” diyordu.
Bir uzay üssünü andıran mülteci çadırının önünde çocuklar top oynuyor.