Güncelleme Tarihi:
Geçen ay Health and Safety Executive dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre, dünyada yarım milyon insan, iş yerinde yaşadığı sorunlara bağlı olarak stres bozukluğu, kaygı bozukluğu veya depresyon hastalığıyla yaşıyor. Araştırma sonuçlarını değerlendiren Londra'daki Psikiyatri Derneği Başkanı Rafail Euba, "Evet çoğumuz stres altındayız ve bundan nefret ediyoruz. Stres ciddi bir rahatsızlıktır. İlerlerse, depresyon veya kaygı bozukluğuna dönüşebilir" diyor. Kaygı ile kaygı bozukluğu arasında elbette fark var. Doktor Euba'ya göre, "Kaygı doğal bir duygu. Hatta gerekli. Kendimizi koruma güdümüzün düzgün bir şekilde çalışması için kaygılanmamız gerek. Kendimizi korumazsak, yani yaşama 'kaygısı' duymazsak, hayat çok kısa olurdu!" Kısacası; bir tehlike anında 'kaygılanmamız', hemen 'koruma' ve 'korunma' zırhına bürünmemiz son derece insancıl. Kaygı, bu durumda ortaya çıkınca zararsız. Ama onu gün içinde gereksiz yere ortaya çıkarıp kullandıkça adı 'stres'e dönüşüyor. Örneğin yaralanma veya ölüm gibi tehlikelerle karşı karşıyayken kaygılanmamız çok normal. Ancak bir işi zamanında teslim edememek veya patronumuzun beklentilerini karşılayamamak gibi nedenlerle kaygılanmak, insan psikolojisini altüst eden bir durum. Ve bunun adı, 'kaygı bozukluğu'...
KAÇARI YOK
Kaygı ve acı, insan beyninde eşit derecede öncelik isteyen iki duygu. Nasıl ki acıyı görmezden gelemiyor ve acı dinine kadar hissetmeye devam ediyorsak; kaygı da aynı şekilde kendini unutturmuyor. Acı gibi, kaygıyı da görmezden gelemiyoruz. İkisinin de varlığı öylesine heybetli ki, bir assolist tavrıyla "Bana bak, dikkatini bana ver!" diye sesleniyorlar. Bir kenara kaldırıp koymamıza ve görmezden gelmemize izin vermiyorlar. Ancak kaygı, acıdan bir yönüyle ayrılıyor: O, sadece tehlike anında ortaya çıkıyor. Acı gibi, tehlikenin sonrasında değil!
MODERN KAYGI BOZUKLUĞU, SOSYAL MEDYA KAYNAKLI
Yapılan son araştırmalara göre, insanların gözündeki değerimiz sosyal medya profilimizle doğru orantılı olarak değişebiliyor. Facebook ve Twitter profillerimizin güncel, dikkat çekici ve mutlu pozlarımızla dolu olması, psikolojide; kişiler üzerinde 'iyi' bir etki bırakmak istememizin bir tür yansıması olarak anlaşılıyor. Üzücü olayları sosyal medyadaki arkadaşlarımızdan saklamayı tercih ederken; bizi mutlu eden detayları büyütüp sıkça paylaşmayı tercih ediyoruz. Daha fazla arkadaş, daha çok takipçi edinme 'kaygısı', çağdışı görünme 'kaygısı', modern çağın sıkça rastlanan sorunlarından biri.
NE YAPMALI?
Eğer siz de 'kaygı bozukluğu'ndan mustaripseniz, doktor Rafail Euba'nın tavsiyelerine kulak verin... "Öncelikle tabii ki tıbbi destek alınmasını öneriyorum ancak şu ana ve şimdiye odaklanmayı amaç edinen, meditasyon dediğimiz yöntem de, kaygı ve stres kontrolünü sağlamanın en kolay yollarından biri" diyen Euba, verdiği bir örnekle de durumu çok abartmamak gerektiğini vurguluyor: "Kafka, 'Kaygılanmak benim karakterimin bir parçasıdır' demiş, muhtemelen de öyledir. Ancak ben bunun böyle gurur duyulacak bir şey olduğunu düşünmüyorum. Kişisel olarak kaygımı yönetebilmeyi tercih ederim. Kaygıyı yönlendirebilmenin ve daha tahammül edilebilir hala getirmenin her zaman bir yolu vardır. Çoğunlukla problemin ne olduğunu anlamak ve çözüm için bir şey yapmak bile kaygıyı bitirebilir. Bunda bu kadar büyütecek bir şey yok ama 'yardım istemek' mutlaka başvurulması gereken bir yöntem. Önce sorununuzu bulun ve eğer tek başınıza çözemiyorsanız birilerinden yardım isteyin."