Güncelleme Tarihi:
Dışarıdan sakin, hırssız ve kendi halinde duruyorsunuz. Ama hayat hikâyeniz farklı şeyler anlatıyor...
- Ne anlatıyor?
15 yaşında Elite Model Look yarışmasına, ardından Miss Turkey’ye katılıyorsunuz. Bu güzelliğinizi tescilleme arzusu muydu yoksa şöhret olma isteği mi?
- İkisi de değil. 15 yaşımda arkadaşım Tuğçe’yle bir dergiye bakarken Duygu Dikmenoğlu’nun fotoğraflarını gördük. Altında da yarışmanın ilanı vardı. Arkadaşımın da ısrarıyla başvurdum. Bu benim için asla bir hedef ya da iddia değildi. O dönem cast ajansı olan Gaye Sökmen’le çalışmaya başladım ve onun da isteğiyle okulumu bırakmadım. Eğitimime devam ettim. Üniversiteyi kazandıktan sonra işe geri dönmek istedim ve piyasada kendimi gösterebileceğim bir nokta olarak gördüğüm Miss Turkey’ye katıldım. ‘Şöhret olmak’ kavramına sahip olan biri değilim. Öyle yaşamıyorum. Ben sadece sevdiği işi yapan biriyim.
Geçen 20 yılda herkesin gözü önünde büyüdünüz, âşık oldunuz, evlendiniz... Bu durumla başa çıkmak zor muydu?
- Bunu ne kadar önemsediğinize bağlı. Bazı davranışlarıma, ağzımdan çıkan kelimelere tabii daha çok dikkat etmek durumundayım. Ama benim zaten yapım böyle. Bu yüzden zorlanmadım. Aslında kimsenin gözü önünde de bir şey yaşamadım. Sadece işim gereği, ne zaman evlendiğimi, ne zaman doğum yaptığımı biliyorsunuz. Siz benim hakkımda ne bildiğinizi sanıyorsunuz? Bence bir şey bilmiyorsunuz.
O zaman biraz anlatın... Hep hüzünlü, dokunsalar ağlayacak gibi duruyorsunuz. Kameralar kapandığında nasıl bir kadın var?
- Olayları alttan alarak sakin hareket edip orta yolu bulmaya çalışan bir tipim. Arkadaşlarım ve dostlarım arasında neşeliyim ama genelde beni ilk kez tanıyanlar daha mesefali olduğumu düşünür. Güvendiğim insanların yanında daha net ve açık olabiliyorum. Sanırım temkinliyim ya da yanlış anlaşılmaktan korkuyorum.
TEHLİKELİ SULARDA YÜZEMİYORUM
Lise arkadaşınız Tuğçe hâlâ en iyi dostunuzmuş. 20 yıldır aralıksız Gaye Sökmen’le çalışıyorsunuz. Eşinizle 19 yaşında tanıştınız ve 16 yıldır birliktesiniz. Tutucu ve istikrarlı mısınız?
- Ben de böyle sayınca fark ettim. Bunu hiç düşünmemiştim. Şanslıyım diyelim. İyi olmayan bir şeyi tutuculuk yüzünden bırakmıyorum gibi bir şey söz konusu değil. Mutlu, güvenli ve huzurlu hissettiğim için devam etti ilişkilerim.
İnsanlar sizi nasıl tanıyacak o halde? Bu kadar kapalı olmayı seviyorsanız, yanlış meslek seçmiş olabilir misiniz?
- Bilmek zorunda değiller ki. Bazı seçimlerin özel olduğunu düşünüyorum. Boşuna başlık arama buralarda. Bu işi yaparken özelimi açıklamak zorundayım gibi bir kaide yok. Bu kadar derine girmenin oyunculukla da alakası yok.
O halde oyuncu olarak olmak istediğiniz yerde misiniz?
- Evet. Bu bir tercih. Bir anda çıkış da yapabilir, yavaş yavaş uzun süreli de olabilirsiniz. Ben ikinciyi tercih ettim. Bu benim için daha güvenli. Tehlikeli sularda yüzemiyorum.
KISKANÇLIK, BİRBİRİMİZİN SINIRLARINA GİRMEK BİZİM İLİŞKİMİZDE OLAN BİR ŞEY DEĞİL
Eşiniz Kıvanç Kasabalı’yla 19 yaşında tanışmışsınız. İlk aşkınız mıydı?
- Evet. Yarışma döneminde tanışmıştık.
İnsan ilk aşkıyla neden nikâh masasına oturur?
- Aslında “Ben evlenmem” diyen biriydim. Ama 23 yaşımda evlendim. Büyük konuşmamak lazımmış. Aşk, sevgi ve güven olunca evlilik oluyor. Evlilik kavramı dışarıdan insanları korkutan bir şey ama bu onu nasıl yaşadığınıza bağlı.
Siz nasıl yaşıyorsunuz?
- Hiç belli kalıplar içinde birbirini sıkan, boğan, kısıtlayan insanlar olmadık. Bu yüzden evlilik bizi sıkmadı.
16 yıl içinde aşk nasıl şekil değiştiriyor?
- Tüm ilişkilerin inişleri çıkışları var. Aşk tabii kalıyor ama ilk günkü gibi olmasını beklemek mümkün değil. O çarpıntı, yerini farklı şeylere bırakıyor.
Uzun süreli evliliğin sırrı ne?
- Saygı, güven... Kıskançlık, birbirimizin sınırlarına girmek bizim ilişkimizde olan bir şey değil.
OĞLUM FRAGMANLARI GÖRDÜĞÜNDE “SENİ KİM AĞLATTI” DİYOR
Nasıl bir annesiniz?
- Disiplinli. Çok fazla düzeninin bozulmasını seven biri değilim. Bir şeyi nasıl oturtursan öyle gidiyor ya, o yüzden sınırları olan bir anneyim.
Anne olmak sizde neleri farklılaştırdı?
- Öncelikleriniz değişiyor. Anne olmadan önce çocuğum olursa o bana uyacak, ben düzenimi bozmam diye düşünüyordum. Ama öyle olmuyor. Onun ekseni etrafında dönüyorsunuz. Belli bir yaştan sonra belki ortak bir noktada buluşabilirsiniz.
Sizi ekranda gördüğünde tepki veriyor mu?
- Küçük olduğu için diziyi izletmiyorum ama fragmanları gördüğünde bile “Neden seni üzüyorlar, kim ağlattı” diyor. Dizideki çocuğumu görüp “Sen eve gelince o ne yapıyor” diye soruyor. Mesleğimin adını ‘Evlat Kokusu’ zannediyor. ‘Evlat Kokusu’na mı gidiyorsun?’ diyor. Duyguları ve hisleri yüksek.
‘Evlat Kokusu’nda canlandırdığınız Zümrüt, kızının hayatta kalması için küçük yaşta evlat edindiği Çınar’a donör olarak ihtiyaç duyuyor. Bir yandan da Çınar’ın öz annesi çocuğunu geri almak istiyor. Siz iki kadın arasındaki mücadelede hangi taraftasınız?
- İkisi de haklı bence. Zümrüt karakteri Çınar’a sadece kızını yaşattığı için bakan bir anne değil. Her zaman onu çok sevmiş, onu kendi çocuğundan ayırmamış bir kadın. O yüzden gerçek anneye de hak veriyorum ama kendi evladıymış gibi büyüttüğü için kötü bir anne olarak görmüyorum. Bu tipteki bir karakteri de şimdiye kadar ilk kez canlandırıyorum.
MARİON COTİLLARD VE SUSAN SARANDON İLE OYNAMAYI İSTERDİM
- Babam Erzincanlı, anne tarafım Boşnak. İkisi de Ankara’da dünyaya gelmiş. Babam mimar, annem bir dönem mağaza müdürlüğü yaptı. Ben İstanbul’da doğdum. Tek çocuğum.
- Üniversite sınavlarına girdiğim yıllar ekonomi popüler bir bölümdü. Ben de Kocaeli Üniversitesi’nde çalışma ekonomisi okudum. Ama masa başı işler hiç bana uygun olmadı. Bir yandan modellik yapmaya devam ediyordum. Arada reklamlar oluyordu. Sonra ‘Böyle mi Olacaktı’ dizisi için teklif aldım. Oyunculuk eğitimlerine gittim ve diziler başladı.
- Hayatı gençken akışına göre yaşardım. Şimdi yarınımızı düşünerek yaşıyorum.
- Müzikalleri çok seviyorum. En son ‘La La Land’i izlerken büyük keyif aldım. Ferzan Özpetek sinemasında oynamayı isterdim.
- Marion Cotillard ve Susan Sarandon en sevdiğim kadın, Jude Law erkek oyuncu. Bir hayal de olsa onlarla oynamayı isterim.