Güncelleme Tarihi:
Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?
-En heyecanlı, tedirgin ve en güzel dönemindeyim.
Neden tedirgin?
-Ailem yanımda, binlerce destek mesajı geliyor. Ama adaylık adımını atarken düşünmediğim pek çok şeyi düşünmeye başladım. Üzerimde farklı bir sorumluluk var.
Kendinize hiç “Ben ne yapıyorum böyle” dediğiniz oldu mu?
-Aktif siyasette yeniyim. Evet, demokrat, sosyalist bir ailede büyüdüm. Evet, sürekli siyasetin içinde bulundum ama bu, ailenle oturup siyaset tartışmaya benzemiyor. Maalesef aynı soyadı taşıdığım birkaç şahsın yaptığı o açıklamadan sonra “Neredeyim, ne yapıyorum” dedim. İşlerin bu kadar hızlı ilerleyeceğini düşünmemiştim.
Birkaç akrabanızın HDP’den aday olduğunuz için sizi reddetmesi nasıl hissettirdi?
-Ailem sol görüşlü; içinde çok fazla CHP’li, birkaç da MHP’li var. O açıklamayı yapanlar yakın akrabalarımızdı. Tabii ki kırıldım. Düşünsenize, “Amca” diyorsunuz ama onlar sizi bir anda terk ediyor. Hem de sadece kendi düşüncelerine göre yorumlayarak...
DÜŞMANLIK BESLEYEN BİR AİLE DEĞİLİZ
“Bugün Selda Karafazlı isimli bir kardeşim olduğunu öğrendim” diye bir tweet gördüm.
-Eşbaşkanımız Figen Yüksekdağ da aradı, “Karafazlı ailesinde yer varsa bizi de alır mısınız? Biz de Karafazlı olmak istiyoruz” dedi. Böyle şeylere seviniyorum. İşin komik yanı ne, biliyor musun?
Nedir?
-O açıklamayı yapanların öz kardeşleri aradı, “Rize’ye geliyoruz. HDP’ye oy vereceğiz” dedi. Yani bizi yalnızlaştırmaya çalışanlar, kendileri yalnız kaldı. Savaşmayı seven, düşmanlık besleyen bir aile değiliz. Hem aynı soyadını taşıdığım insanlar hem Kürt halkı hem de Laz’ı, Ermeni’si, Türk’ü için barış gelsin istiyorum.
Rize’de mi büyüdünüz?
-Orada doğdum, Fethiye’de büyüdüm. Oradaki Kürt sorununa da tanık oldum. Bazı hatalar yapılıyor. Ve o hataların bedelleri oluyor. Hata yapıp yapıp “Hayır kardeşim, ben bu bedeli ödemeyeceğim” deme hakkın maalesef yok. HDP, “Kimse bedel ödemesin. Gelin barışalım” diyor. Partide sadece Kürt yok. Bunun bu kadar yanlış anlaşılması için insanların okumuyor, dinlemiyor olması gerek.
Babanız arkanızda olduğunu ve adaylıktan çekilmeyeceğinizi açıkladı. Nasıl bir ilişkiniz var?
-Biliyorum ki babam, düştüğüm an uzakta da olsa beni kaldırır. Her zaman, her şekilde arkamda. Rize’ye döndüğümüzde giyimime, arkadaşlarımla ilişkime karışılmaya başlandı. O süreçte bile “Benim aileme kimse karışmasın” diyebilecek cesareti gösterdi. Onun kendini tek başına var edebilmesi, benim ona olan saygımı üst safhalara çıkarıyor.
Peki, anneniz?
-İnsan hakları savunucusu... Şu an Rize’de HDP il başkanı. Ben çocukken cezaevi dönemleri oldu.
Siyasi nedenlerle mi?
-Evet, Süleyman Demirel parti genel başkanıyken Fethiye’de konuşma yapıyordu. Annem Demirel’e “Yalan söylüyorsun” diye bağırdığında linç edilmekten, ancak içeri alınarak kurtulmuştu. Çok ağladım, beni de annemle birlikte içeri attılar.
Kaç yaşındaydınız?
-İlkokula başlamamıştım. Rize’de Kürt ağabeylerim vardı. Sırf Kürtçe konuştukları, Kürt oldukları için dayak yediklerini hatırlıyorum. O dayaklardan sonra bize gelirlerdi. Annem yemek yapardı, birlikte yerdik. Bir akşam annem onlara bakmaya gitti ama haber alamadık. Sonradan öğrendik ki annemi silahın uç kısmıyla kafasına vurup bayıltıyorlar ve PKK’lı diye içeri alıyorlar. O zaman da bir ay kadar yattı. Onu cezaevi kapılarında bekledim.
Ama babanızı da beklediniz, değil mi?
-Evet, o da siyasi nedenlerle. İşkence gördü, sağ ciğer loblarını kaybetti. Onu görmek için hastane duvarlarından cama tırmanırdım çünkü mikrop geldiği için görüş yasaktı. Onu kan kusarken bile gördüm. Bana az önce “Babandan öğrendiğin en önemli şey ne” diye sormuştun ya, buldum.
Nedir?
-Babam bana yaşamın ne kadar değerli olduğunu öğretti. Herkes onun ölmesini bekliyordu ama bana elini uzattı, “Çak babiş” dedi. O an ameliyattan sağ çıkacağını anladım. Bir insan ancak bu kadar kuvvetli olabilir. Bir de şu var: Sizi var eden tek şey, aslında yine sizsiniz. Başkalarının gücüyle, başkalarının sizi iteklemesiyle basamak çıkamıyorsunuz. Saygıyı sadece kendiniz ediniyorsunuz. Bana bir de bunu öğretiyor.
Eski yıllarda kendinizi Meclis kürsüsünde hayal ettiğiniz olmuş muydu?
-Kürsüyü sahneyle bağdaştırabiliriz. Küçükken bir şok geçirdim ve kekeme oldum. Konuşamıyordum. Bunun nedeni anneme arabayla çarpmaları, babamı kurşun yağmuruna tutmaları ya da kaçırılmaya çalışılmam olabilir.
Sonra ne oldu?
-Taklitler yapmaya, kendi kendime konuşmaya başladım. Oyunculuk hevesim de zaten oradan geliyor. Bir süre sonra sualtına merak sardım. Orada kimseyle konuşmadığım için rahattım ama hayalimde hep bir gün bir kalabalığın önüne çıkmak vardı. Kendimde hep bir liderlik vasfı görmüştüm.
Siyaset nasıl oldu?
-Güzel sanatlar mezunuyum. Bir süre önce babama “Siyaset bilimi yüksek lisansı mı yapsam” diye sordum. Babamın gazetesine yazı yazıyorum, hatta çocukken Deniz Temiz Derneği’nin yazılarını da babamın gazetesinde yayımlıyordum.
Nabız gazetesinde mi?
-O zaman Fırtına gazetesiydi. Yani hep yoğun bir ilgim vardı. Ben o kürsüde babamı görmek istiyordum. Babama “Aday ol” dedim. “Hayır, ben İHD’yi bırakmak istemiyorum. Aday olursam buna mecbur kalırım. Sen ‘Keşke gençler Meclis’te olsa’ diyordun, hadi gir” dedi.
Ve aday oldunuz...
-Kendimi hazır hissetmiyordum ama sonra “Neden olmasın” diye düşündüm.
İSTANBUL VE BABAM ARASINDA SEÇİM YAPTIM
Şu an ne iş yapıyorsunuz?
-Dalış eğitmeniyim. Babam ve eşimle açtığımız bir mekânımız var, bir de orayı işletiyorum.
Bir dizide oynamışsınız. Oyunculuk hobiniz miydi?
-Değildi. Çok istiyordum ama İstanbul ve babam arasında kaldım ve babamı seçtim. Çünkü yorgundu ve mekânı ben çok istemiştim. Hayalim, “Köyde bir ev yaparız, mekânımızı işletir, siyasetimizi yaparız”dı ama olmadı. Ben mekânı idare etmek için Rize’de kaldım. Bu süreçte de siyasi gelişmeler oldu. Orada kalış sürecim uzadı.