Güncelleme Tarihi:
Senaryo 2: Yana yakıla âşık olma durumu gençliğinizin ilk yıllarında sizi bir-iki yokladı. “Böyle aşırılıklar o yaşta güzel” diyerek, çok tutkunu olmadığınız ancak gerçekten sevdiğiniz sevgilinizle evlendiniz. Zaten yaşınız da gelmişti. Birbirinize uygundunuz, anne babanız da ‘birini buldunuz’ diye huzur buldu. Düğün, balayı derken, her şey iyiydi güzeldi. Ancak aradan birkaç yıl geçti, zaten tutku, aşk pek yoktu, üzerine dayandığınız ‘sevgi’ de günlük koşuşturma, ilgisizlik, zamansızlık derken iyiden iyiye yoruldu. Sevgi gösterme biçimleri de inceden ‘göreve’ dönüştü. Henüz evliliğiniz eskimedi ama kendinizi kapana kısılmış hissediyorsunuz. Onunla bununla eşinizi aldatma gibi dertleriniz yok, arkasından iş çevirmek istemiyorsunuz ama adını koyamadığınız arayışlarınız var. Bu hislerinizi nasıl bastıracaksınız?
Modern zamanlarda bu ve bunun gibi birkaç şehirli kadın modeli var: İlişki içinde ya da bekâr, ortak paydası yalnızlık olan. ‘Tamamlayıcı ruh eşi’ hikâyelerine inanmayan, filmlerde, romanlarda bolca işlenen, gül yapraklarının üzerinde uçuştuğu mutlu sonlu aşkı bulamamış kadınlar. Bilindik romantik aşka şüpheyle yaklaşan ya da bulduğunda aşkın enkazı altında kalmış, bir daha o sularda yüzmek istemeyen kadın modeli. Amerikalı iki akademisyen ve yazar Dossie Easton ve Janet W. Hardy, yazdıkları kitapla bu dertlere pek marjinal bir terimin deva olacağını iddia ediyorlar: ‘Etik Sürtük.’ Peki nedir, kimin nesidir bu etik sürtük?
İcat edilen tanıma göre etik sürtük, ‘nemfomanyak, önüne gelenle düşüp kalkan, tatminsiz’ değil. Sadece ‘poliamori’ yani ‘çokaşklılık’ sistemine göre yaşıyor. Anlamı, bir kadının kıskanma, yaşam biçimini kendine göre eğip bükme hakkına sahip olmayan birden çok partneri olması durumu. Kendi deyişleriyle “Hayallerinden vazgeçmeyerek mümkün olduğu kadar sevgi dolu ilişkiler kurmanın, yakınlaşmanın ve seks yapmanın yollarını arayan kadın, etik sürtük.” Yani aynı anda birden fazla kişiyi sevmek, âşık olmak mümkün. Ancak işin püf noktası, başka deyişle ‘etiği’ aynı anda birkaç kişiyi ‘idare etmiyorsunuz’, onlara dürüst davranarak durumu izah ediyorsunuz. Eğer uzlaşırsanız, aşkınızı hayatınıza sokmak istediğiniz kişilerle pay ederek mutlu mesut yaşıyorsunuz. Ancak bu hayat tarzında da öyle kafanıza göre takılamıyorsunuz, işin kuralı, kaidesi var. Kitap da zaten ‘çokaşklılığın’ âdâbı muaşeretini anlatıyor.
Kurallar bir hayli sistematik olarak listelenmiş. Lise yıllarında gördüğümüz türev-integral problemlerini aratmayan ilişki modelleri sıralanmış: Açık ilişki yaşayan evli çiftler ve üçüncü şahıslar arasındaki ilişkileri, çocuklarını nasıl yetiştirmeleri gerektiği ya da birkaç sevgilisi olan bekâr bir kadın aşklarına nasıl davranmalı konusundaki muhtelif sorunlar derinlemesine işlenmiş. Örneğin, eğer açık ilişki yaşayan bir çiftseniz, seçtiğiniz üçüncü kişiye nasıl davranmalı, çıkan sorunları nasıl aşmalısınız? Misal: “Eşinizin sabah içmeyi planladığı sütü sevgilinizin kafaya dikmesine izin vermemelisiniz.” Değil mi ya?
Kitapta dürüstlük konusu da derinlemesine işlenmiş. İkiliye göre zaten çoğu evli çift ‘çokaşklı’ hayat yaşıyor, sadece bunu eşine/partnerine anlatmamayı seçerek onu kandırıyor: “Parmağınıza taktığınız bir yüzük cinsel organınıza giden sinirleri bloke etmez.” Onun yerine ‘çokaşklı açık ilişki’ yaşayarak hem kendi isteklerinizi göz ardı etmiyorsunuz hem de karşınızdakini özgür bırakarak onun da mutluluğunu körüklüyorsunuz. Başkasını da sevme konusuna yaklaşım, erotik film kuşağı Emmanuel kafasında: “Yapılan bir kaçamağı ilişkideki hastalık olarak görmek duyarsızca bir davranış, çünkü ‘aldatılmış’ partnerin hatayı kendinde aramasına neden oluyor. Dışarıdaki bir ilişki, siz buna izin vermedikçe partnerinizle yakınlığı azaltmaz.”
BRUNCH’A BUYRUN
‘İnsan kaybının azalması’ konusu da mühim: Yani birkaç partneri birden olan kadın, olayı bir aile ağacına çevirmeyi de başarabilir. İşte bir organizasyon önerisi: “Sevgililerinizi belki de bir Pazar günü geç vakitte edilecek bir kahvaltıda birbirleriyle tanıştırabilirsiniz. Bu size çılgınca, felakete davetiye çıkarmak gibi gelebilir ama denemeden bilemezsiniz. Sevgililerinizin birçok ortak yönü var -mesela siz- bu yüzden birbirlerinden hoşlanmaları gayet mümkün.”
Zamanı iyi ayarlama özen gösterilmesi gereken bir başka husus. Yoksa muhtelif taraflara karşı ‘terbiyesizlik’ yapmış oluyorsunuz. Cep telefonundaki, bilgisayardaki takvim ya da ajandayla sanki iş gününüzü planlar gibi kiminle ne yaşayacağınızı büyük bir disiplinle planlıyorsunuz. Amaç, hem ‘çakışma’ yaşamamak -ki seçtiğiniz kişilerin de çokeşli olabileceği hesaplanmış- hem de kimseyi ilgisizlikten kırıp, gücendirmemek. Sonra bu programı aşk hayatınızdaki kişilerle paylaşıyorsunuz ki onlar da ne yapacağını bilsin, kendisini ona göre ayarlasın. Ayrıca zamanlamayı doğru yapmazsanız, işin sonunda harap da olabiliyorsunuz.
Dönüp bakınca, yazarların bahsettiği terim 19’uncu yüzyılın ortalarında atılmış kavramların biraz modifiye versiyonu; Engels’in miras sistemi ve kilisenin toplum üzerinde baskısını çökertmek için ortaya attığı ‘özgür aşk’ kavramına, iki-üç damla feminist fikir damlatılıp ısıtılmış hali. Üstelik çok aleni olmasa da birçoğunun uyguladığı bir hayat tarzı. Yine de kuralı kaidesinin yazılı olmasında fayda var.
ÇOK AŞKLILIK NEDİR?
Bir kadının kıskanma, yaşam biçimini kendine göre eğip bükme hakkına sahip olmayan birden çok partneri olması durumu.