Güncelleme Tarihi:
Sizi pek tanımıyoruz. Zor mu yoksa kolay bir hikâye miydi sizinki?
- Beni kime sorsanız kısaca ‘disiplinli’ olarak tanımlar. Şimdi baktığımda ‘iyi ki korkmamışım’ diye düşündüğüm bir yolculuktu benimki. Dinleyen herkes “Bu yaşta bu kadar şeyi nasıl hayatına sığdırdın” diyor.
◊ Neydi bu kadar zor olan ve üst düzey disiplin getiren?
- Bale... Tüm hayatım boyunca her gün yaptım. Bu da beni zamana çok önem veren, dakik biri haline getirdi. Mesela gece yatmadan önce ertesi gün yapacaklarımın listesini hazırlarım. Bir yerden bir yere giderken yolun ne kadar sürdüğünü bile not alır, bir daha yola öyle çıkarım.
◊ Bu biraz abartılı değil mi?
- Hayır, hepsi hayatımı kolaylaştırıyor. Yapacaklarımı unutmayıp planlı programlı yaşıyorum.
◊ Nasıl başladı bale yolculuğu?
- Aslen Selanik göçmeniyiz. İstanbul’da doğdum. Annem ataşeydi, babam yazar. Annemin işi sebebiyle 2.5 yaşımda Rusya’ya yerleştik. Tek çocuğum. Rusya’da anaokulunda vücudumu baleye uygun görüp başlattılar. Beş yaşımda İstanbul’a döndükten sonra da baleye ilgim devam etti. İstanbul Üniversitesi’nde yarı zamanlı eğitime başladım. Ortaokul ve lisede Mimar Sinan’a geçtim. Sonra hep hayalini kurduğum gibi yurtdışına gidip Londra’da bale eğitimi gördüm. Okulum Royal Academy’nin bale bölümüne bağlıydı. Yurtta tek Türk bendim. Bu başlarda beni zorladı. Türkçe konuşmayı özledim. Sonra okula ve baleye kendimi kaptırdım.
VÜCUDUM DARP RAPORU ALACAK KADAR MORARIYORDU
◊ Madem öyle neden bugün buradasınız? Baleden neden vazgeçtiniz?
- Aslında hayallerimi bırakmış değil, tamamlamış gibi hissediyordum. Mesela okulu bitirir bitirmez iş buldum. ‘Fındıkkıran’ın Clara karakterini canlandırdım. Ardından Olimpiyatlar için çalıştım. Turneye çıkıp Avrupa’nın birçok ülkesinde dans ettim. Bunun yanı sıra, balede büyük ve çok zorlu bir yarış vardı. Fiziksel olarak da zorlukları çok... Küçüklüğümden beri aşil tendonlarım kısa. Bir gün ayağım şişiyor, ertesi gün bere oluyordu. Vücudum darp raporu alacak kadar morarıyordu. Bir de sık sık kolum çıkıyordu...
◊ Kol çıkmaları ne zaman başladı?
- Lisede... Sonra birkaç kere daha devam etti. Doktor “Bir kaç kere daha aynı hatayı yaparsan sürekli çıkmaya devam eder” dedi. Sonuçta birine sarılırken veya uzanırken bile çıkabiliyordu.
◊ Bu durum hayatı nasıl etkiledi?
- Fizik tedaviye derslerim olduğu için gidemedim. Ve hayatıma öyle devam etmem gerekti. Mesela Prag’da bale seçmelerine katıldım, bir sürü aşamayı geçmiştim. Tam son aşamada kolum çıktı. Tabii kazanamadım.
◊ Yaşadıklarınız bana ‘Siyah Kuğu’ filmini hatırlattı...
- Zordu. Piyasada çok az iş ve az sözleşme ama her sene mezun olan bir sürü balerin var. O psikoloji çok acı. Soyunma odalarında ağlayan, gülen ya da sinir kriz geçiren çok insanla karşılaştım. Tabii ben de onlardan biriydim.
ERDAL BEŞİKÇİOĞLU DA BİR İNSAN DEDİM, GERİLMEYİ BIRAKTIM
◊ Yaşadıklarınız mı sizi oyunculuğa yönlendirdi?
- Hayır. Londra’da moda haftası sırasında metroda bir cast direktörü kartını verdi. Ardından ‘Yenilmezler’ filminin iki sahnesinin çekimi için bizim okula geldiler. Scarlett Johansson’ın gençliğinde bale yaptığı sahne için balerin aranıyordu. Bizi dans ederken gördüler. Seçmelere çağrıldım ve seçildim. Flashback (eskiye dönüş) sahnesiydi, dört kızla oynadık. Bunu ‘Cats’ müzikaline seçilmem takip etti ve o noktadan sonra artık oyunculuğa daha sıcak baktım.
◊ Her şey orada yolundayken neden Türkiye’ye geldiniz?
- Aslında temelli buraya gelme gibi bir düşüncem yoktu. Normalde vizemi uzatıp altı senedir görmediğim ailemi görecektim. Bu sırada bir aile dostumuz “Yazlık bir dizi var, yapar mısın?” dedi. Denemek istedim. İlk işim ‘Kaderimin Yazıldığı Gün’ oldu. Bu arada Türkçemi geliştirmek için çalıştım. Kamera önü oyunculuk eğitimleri aldım. ‘Kırgın Çiçekler’ dizisine başladım. Sonra ‘Adı Efsane’ işi geldi.
◊ ‘Adı Efsane’de canlandırdığınız Melis, babasıyla sorunlar yaşayan bir kız... Sizin ailenizle ilişkiniz nasıl?
- Melis’in hayatı benimle kıyaslanamayacak kadar zor. Ergen ve duyguları çok gelgitli. Duygularını saklamıyor. Bu karakteri canlandırmak heyecan verici.
◊ Erdal Beşikçioğlu ile çalışmak nasıl?
- Projeye girerken çok korkmuştum. Tedirgindim. İlk birkaç hafta sette cam gibi duruyordum. Sonra tanıştıkça ve sahnelerimiz çoğaldıkça dedim ki,
“Bu kadar gerilmeye gerek yok, o da bir insan”. Bana her zaman fikir veriyor ve bir öğretmen gibi çok destek oluyor.
ONUN HAKKINDA BİLMENİZ GEREKEN 5 ŞEY
◊ Pollyanna gibiyim. Her kötü durumun içinde biraz iyi arıyor ve her şeyden ders çıkarmaya çalışıyorum.
◊ Natalie Portman en çok ilham aldığım ve sevdiğim oyuncu. Woody Allen en sevdiğim yönetmen. Onun filmlerinde sadece bir sahnede görünsem bile yeter.
◊ Her şeye gülüp her şeye ağlayabiliyorum. Bana hep “çok zayıfsın” diyorlar ama güzel yemek yerim. Özellikle patates kızartmasına karşı koyamıyorum.
◊ Annem benim canım. Küçüklüğümden beri el eleyiz. Ne zaman pes etsem beni yüreklendirir.
◊ Altı senedir bir birlikteliğim var. 15 yaşımdan beri tanışıyoruz. Ailemden sonra işim konusunda en büyük destekçim o. Sevgilim olmasının dışında en iyi arkadaşım da. Bir insan birini sevdiğinde, saygı gösterdiğinde, ilişki güzel yürüyor. O kadar zor değil.
SÖYLEŞİNİN PERDE ARKASI
◊ Almila Ada’yla Harbiye’de buluşuyoruz. Uzun sarı koltuğun bir ucuna o, bir ucuna ben geçiyoruz. Güneşi arkasına alıyor. Yüzü kalemle çizilmiş gibi, net ve duru... Küçüklüğünden beri Uruguaylı şarkıcı ve oyuncu Natalia Oreiro’ya benzetildiğini söylüyor.
◊ Yıllarca bale yaptığından olsa gerek, kırılgan ve narin bir görüntüsü var.
◊ Daha 22 yaşında ama konuştukça karşımda çok daha olgun biri varmış gibi hissettiriyor. Uzun yıllar yurtdışında, bale disipliniyle eğitim görmüş. Onunla ilginç hikâyesini sade kahveler eşliğinde konuştuk.