Güncelleme Tarihi:
Boğaziçi Üniversitesi Aptullah Kuran Kütüphanesi’nin, öğrencilerin deyimiyle “Gardiyan”ı Ayşe Aktemur’un hayatı, kütüphanede gizlice çekilen bir fotoğrafın üniversitenin Facebook sayfasında yapılan yarışmada birinci olmasıyla değişti. Önce röportajlar yapıldı, ardından öğrenciler yanına gelip, “Artık senden korkmuyorum” dedi. Hızını alamayıp bir de filmde oynadı. Hem de gardiyan olarak.
Ayşe Aktemur, Boğaziçi Üniversitesi Aptullah Kuran Kütüphanesi’nin 7 yıllık güvenlik görevlisi. Kars doğumlu, 40 yaşında. Siyasal bilgiler veya hukuk eğitimi almak isterken, son tercihi Afyon Kocatepe Üniversitesi İşletme Fakültesi, İşletme bölümüne yerleşmiş. Bir yıl daha sınava hazırlanmaktansa, okula kayıt olmuş.
Üniversite yıllarında kütüphaneden çıkmayan “inek” bir öğrenci olduğu kadar sosyal ve şakacıymış. İstatistik hocası Yasemin Hanım’a kartopu fırlattıktan sonra, içeride kalorifer peteğine dayanmasını fırsat bilip “cosss” diye ses çıkartması yüzünden bu ders korkulu rüyası olmuş.
O yıllarda üniversitenin Türk Halk Müziği korosu ve halk oyunları ekibinin de üyesiymiş. 1999’da ülkenin depremle boğuştuğu sırada üniversiteden mezun olan Ayşe Aktemur, Milli Eğitim Bakanlığı’nda görevli bir arkadaşının, “Sen çocukları seviyorsun. Neden öğretmenlik yapmıyorsun?” sözlerine uyup, 7 yıl İngilizce öğretmenliği yapmış. Ancak kadro alamamış. Öğrencilerden kopmak istemediğinden, memurluk atamaları için yaptığı tercihlerde üniversiteleri işaretlemiş. Sonuç, Boğaziçi Üniversitesi İdari Mali İşler Bölümü olunca da “Ben masa başı iş yapamam. Kütüphaneye verin beni” demiş.
Zorlukla da olsa isteğine ulaşıp, kütüphanede görevlendirilmiş. İşinin yanı sıra bir yandan kitap okuyor bir yandan da Kamu Yönetimi alanında yüksek lisans için sınavlara hazırlanıyor. Aktemur’un planı Türkiye’de anayasal hareketlerin tarihi konulu bir tez hazırlamak. Disiplinli yapısı, sert bakışları ve öğrenci kimliği olmadan kimseyi kütüphanenin kapısından almaması adını “Gardiyan”a çıkartmış.
SERT DURSAM DA DAYANAMAM
Boğaziçililerin “gardiyan” benzetmesine ne diyorsunuz?
O çok kötü bir şey, hapishaneleri andırıyor. Bir sertlik varsa ya da bir disiplin veya gardiyanlık varsa zaten Boğaziçililer için.
Hikayeyi sizden dinleyelim.
Yarışmadan haberim yoktu. Çalışma arkadaşım Oya, “Facebook’ta bir yarışma olmuş. Senin fotoğrafın 1. olmuş” dedi. “Dalga geçme” deyince de, “Gir bak” dedi. Gerçekten bir baktım resim 5 bin küsür oy almış. Sözlüklerde adıma sayfalar açılmış. Hep Oya haber veriyor bunları. Basın danışmanım gibi :)
Fotoğrafın altına “Sanki kütüphane çalışanı değil CIA eğitim merkezi sorumlusu” ve “Canıma okudu benim” gibi yorumlar yapılmış. Sizi üzdü mü bu yorumlar?
Hayır. Hakaret içeren bir şey yoktu. Bir öğrenci, “Aslında hiç göründüğü gibi değil. Siz noktasını bilmiyorsunuz” gibi bir yorum yapmıştı. O demek beni bayağı gözlemlemiş. Ben her türlü eleştiriye açık biriyim. Eleştirebilmek için eleştiriye de açık olmak gerek zaten. Hem güvenlik görevlisinin sert olması gerektiğini de bilmeleri gerek :)
Öğrencileri içeri kimliksiz almıyormuşsunuz...
Asla. Mesela ben sizi tanıyorum ve kimliğinize bakmıyorum ama arkadan gelen kişiyi tanımıyorum. Kimliğini soruyorum, “Öndekine neden sormadın?” diyebilir. Herkese eşit olmak gerekiyor. Bir de kütüphanemizin kullanıcı sayısı 8 bin. Aktif günlük kullanıcı 3 bin. Dışarıdan gelen öğrencileri alsak bizim öğrencilere yer kalmaz. Bunu tespit edebilmek için kontrol etmemiz gerekiyor. “Kimliksiz girilmez” kütüphanenin şifresi gibi oldu. Bazen ısrar ediyorlar. Öğrenci numaralarını kontrol ettirip öyle alıyorum. Bu yüzden öğrenci numaralarını ezberlemek zorunda kaldılar.
Kütüphanede neler yaşanıyor?
Ağlayan öğrencilerle karşılaşıyorum. Ne kadar sert dursam da dayanamam. Alıp kendine getirmeye çalışıyoruz, çay ikram edip teselli ediyoruz. Yanlarından geçerken birçok konuşmaya şahit oluyorum, “Babası vefat etmiş nasıl söyleyeceğiz” diyorlar. “Bilet aldık. Senin memlekete geziye gidelim” deyin diye akıl vermeye çalışıyorum. Bir gün tam çocuğun yanından geçiyordum küt diye düştü bayıldı. Günlerce geceleri uyumadan ders çalışmış. O kadar strese girmiş. Kaldırdık, revire götürdük, doktor geldi baktı. Çok üzülüyorum onları böyle görünce.
Eğitim sisteminin öğrencileri ne hale getirdiğini yakından görüyorsunuz.
Kesinlikle. Bu ezberci sistemden dolayı oluyor. Başka yolu olmalı. Ne bileyim, belki sınavlar çoğaltılabilir veya daha uygulama, araştırma, tartışmalı olabilir dersler.
Filmde rol almanızın hikayesi?
Yarışmadan sonra üniversiteden bazı öğrenciler benimle röportaj yapmışlardı. Fotoğraflar çekmişlerdi. Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği’nden Hatip Kabak arkadaş da yönetmen Kazım Öz ile bir film çekecekmiş. Röportajı ona yollamış. Yönetmen oradaki bir fotoğrafı görünce, “Bana onu bulun” demiş. Henüz yayınlanmadığı için konusu hakkında konuşmamız yasak. Sadece hapishanede dergi çıkarmaya çalışan kadınlarla gardiyan arasında geçen olayları anlatıyor diyebilirim. Filmde başgardiyan rolünde oynadım. Filmin adı “Gökyüzü”.
OYUNCULUK GÜZEL ŞARTLAR KÖTÜ
Sevdiniz mi oyunculuğu?
Oyunculuk güzel de şartlar kötü. Yazık o çocuklara sabahlara kadar bekliyorlar. Bazı oyuncuların karavanları var ama diğerleri kafelerde sabahlara kadar çay, sigara içip zaman geçiriyorlar. Ben bir hafta sete gidip geldim. Bir hafta hasta oldum. Kamera arkası çok eğlenceli. Türküler söyleniyor, sohbetler ediliyor.
Filmden sonra yorumlar nasıl oldu?
Bir öğrenci, “Size gardiyan ismini ben takmıştım. Kötü anlamda değil ama sizi seviyoruz. Bizi koruyan, kollayan anlamında söylemiştik. Gördünüz mü filmde oynadınız” dedi. “Ben sizden artık korkmuyorum” diyenler çıktı. Ben de, “Yine de kurallara uyacaksın, konuşmayacaksın” dedim. “Tamam” dedi.
Kitapları çok seviyormuşsunuz. Neler okuyorsunuz?
Felsefe, sosyoloji ve tarih. Çocuklarla iletişimim iyi olduğu için iç devriye olarak görevliyim artık. Çay ve yemek molalarında okuyabiliyorum. Yaz tatillerinde daha fazla zamanım oluyor. 3 günde bir kitap bitirebiliyorum.
MAKİNEMİ ÖTTÜRMESİNLER
Başarı sürekli çalışmayla değil, planlı ve programlı çalışmayla, ruhunu özgür bırakmakla olur. Geçen çocuğun elinde telefon, çanta yok ama kapıdan geçerken sinyal çaldı. “Tekrar geç” dedim. “Ya zaten gerginim ne bir daha geç, bir daha geç” dedi. O zaman anladım. Vücudu aşırı stresten elektrik yaydığı için ötüyordu kapı. Hafta sonları biraz doğayla bütünleşsinler. Yürüyüşlere gitsinler. Hiçbir şey yapamazlarsa Güney Kampüs’e gidip çimenlere otursunlar. Vücutlarındaki elektriği atsınlar. Çocukları çok seviyorum, o yüzden elektrik yayıp, makinemi öttürmelerini de istemiyorum.
12 SAATTEN 24 SAATE
Kütüphanemizin kaynakları çok iyi. Bazıları çok nadir bulunan 400 binin üzerinde kitap var. Başka üniversitelerin öğrencilerinden yüksek lisans ve doktora öğrencilerini kayıt yaptırarak alıyoruz. Bazen lisans öğrencileri geliyor, “Sadece bir kaynak var o da sizde” diyorlar. Üzülüyorum. İdareden izin alıp alıyorum içeriye. Sınav dönemleri öğrenciler sığmıyor, merdivenlerde oturuyorlar. Şu an 12 saat açık kütüphane ama sanırım yılbaşından sonra 24 saat açık olacak.